Ve son... Haziran ayında ilk bölümünü attığım biricik hikayemin haziran ayındaki son bölümü... Uzun ve büyüdüğüm bir yolculuk. Onlar çok çok ayrı. Onları hep yaşatacağım içimde bir yerlerde. Hoş kalın ^^
"Zaman yoook geçerken bana bi uğrasan," saçlarımı tararken mırıldanmaya devam ettim.
"Ama soru sormasaan..."
Şu an kendimi bir videoya alıp size hislerimi sözlerimle, kendi sesimle anlatmayı çok isterdim. Çünkü rüya gibi geçen günlerin sonuna gelmiştik.
Yaz bitmişti.
Hani derlerdi ya yine yazı bekleriz diye, o yaz hiç gelmez, diye.
Saat öğleye geliyordu. Duş almadan önce bu koskoca ama kısacık yazda neler yaşadığımı tekrar anımsadım.
Defalarca kez denizde yüzdüğümüzü, piknikler yapışımızı, Çağrıların üniversite kayıtlarını almalarını, şehirlerini görmeye gitmelerini ve o süreçteki yalnızlığımı, harıl harıl ders çalışıp bitirdiğim konuları, motor öğrenmemi, babama veda edişimi, annemle kavgalarımızı, Erdemle sonu gelmeyen yarışlarımızı, Uraz'la laf dalaşlarımızı ve Çağrı'ya öpüşlerimi...
Şimdi hazan vaktiydi. Benim içinse hüzün vaktiydi.
(Bu satırlara mürekkebimdeki hüznü katmayacağıma dair sözler verip başlamıştım yazmaya ama çok sevdiğim bir filmde şöyle bir replik var; güzel sonlu biten kitaplar aslında yazılmamış ayrılıklar barındırır. So, bu da böyle bir hikâyeydi.)
Evet, Çağrı bugün Ankara yolcusuydu. Üstelik Erdem ve Uraz da iki gün önce şehirlerine gitmişlerdi. Çağrı orada yurtta kalacaktı. Bir sene hazırlık okuyup öyle meslek öğrenecekti. Onu çok güzel bir mimar olarak hayal edebiliyordum. Ama işte kalanlar sadece hayal ediyordu.
Tamam, olayı dramatize etmeme gerek yok. Sonuçta her ayrılık bi vurgun değmeyin yaşlarıma, diyen Sezen kadar yürekli değilim. Sonuçta bir sene sonra bu günlerde ben de inşallah üniversiteme yerleşmiş olacağım. Yani canımcımcımlar kalan da olsanız yolu gördüğünüzde ayaklarınız yürümeye başlaaar.
Öğle ezanı okunurken evden çıkıp bir taksi çevirdim. Havaalanına çoktan ulaşmıştı Çağrı. Başımda Çağrı'nın hediyesi olan bandanamı düzelttiğimde akıp giden yola baktım. Çantamı öyle sıkı tutuyordum ki içindeki hediye avcuma batıyordu. 20 dakikalık yolu bitirdiğimde daha dün gördüğüm ama uzun süreli ayrılığa gireceğimi bildiğimden tekrar özlediğim Çağrı'ya doğru ilerledim. Havaalanı küçüktü zaten o yüzden sırma boylumu bulmak zor olmadı.
"Selam," dedim kollarımı boynuna sardığımda. Elleri benimsediği yeri, belimi sarmıştı.
"Oh," dedi başını boynuma sokup derin bir nefes aldığında. "Ne yapacağım ben bu koku olmadan?"
"Öyle deme Çağrı vallahi ağlayacağım şurada," diye yakındım hemen.
"Tamam tamam."
O koku demişken aklım getirdiğim hediyeye düştü. "Aaa," dedim. "Dur bir şey vereceğim sana."
Hediyemi çantamdan çıkarırken konuşuyordum da. "Bilmiyorum yazmayı fazla seviyor musun ama içimden geldi. Hem ben doğum gününde yanında olamayacağım onu telafi etmiş olayım dedim."
Çantamdan küçük bir defter çıkardığımda Çağrı gülümseyerek aldı elimden. "İçine beni ne zaman özlersen bir şeyler yaz. Veya çok sıkıldığında, keşke Ada burada olsa, dediğinde falan."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adalaşan Çağrılar
Novela JuvenilAşk yaz ayında portakal yemek mi yoksa kış ayında denize girmek mi? Aşk bir delilik mi yoksa aklın başına gelmiş hali mi? Yaşamak peki? Nefes alıp vermek mi yoksa verdiğini almak mı? Her verilen geri alınır mı, Öyle olsa kalbim hâlâ sende kalır mı...