(Her şeyin başladığı o bölüm)
Yoongi
Ben normalde duyguların tutsağına düşen biri değildim. Duygular benim için saçmalıktan öte bir şey değildi. Duygularımı önemsemez ve hep mantığını kullanan biriydim. Mantık benim için ön safadaydı ve eğer ben mantığımı dinlemiyorsam, işim yaş demekti.
Ve ben iki gündür duygularımın tutsağına düşmüş biriydim.
İki gündür beynim çarkalanıyor ve mantığımın sesi kulaklarıma uğuldarken, duygularım bas bas bağırıyordu. Mantığımı dinleyemez olmuştum. Mantığım konuşurken kulaklarım uğulduyordu ve mantığımın düşüncesi pasif kalıyordu. İki gündür sadece duygularımı dinler oldum. Duygularım baskındı ve duygularım kulağıma bas bas bağırıyordu.
Şu an çok aradaydım. Şu an cidden çok aradaydım. Beynim uğulduyordu. Kafamdaki seslerin boğuk sesi kulaklarıma doluyordu.
Başımı Hoseok'a evirdiğim an o da başını bana çevirdi. İkimiz sadece gözlerimize bakıyorduk çünkü gözler yalan söylemezdi.
Onun gözünde korku, hüzün ve gerginlik vardı. Gözlerindeki o her zamanki neşe ve enerji dolu parıltısı sönmüş, gerginlik tohumları bedenini sarmalamış ama en çok gözlerine yansımıştı.
Hoseok başını adama çevirdiğinde bende başımı takım elbiseli ve cüsseli adama çevirdim. Hoseok güç bela "Ablam burada mı?" dedi fakat adam anında sert sesle yanıtladı. "Jung Jiwoo, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve sizinde oraya gitmenizi istiyor."
"Hayır."
Mühürlediğim dudaklarımı zar zor açtım ve konuşabilmiştim sonunda.
Adam bana dönüp sert sesiyle "Siz kimsiniz de karışıyorsunuz?" dediğinde büyük bir adım atıp Hoseok'un yanında bitip parmaklarımızı kenetledim. Elimizi kaldırdığımda "Min Yoongi ben," dedim derin ve sert sesimle. "Sevgilisiyim."
Adam başını iki yana salladı ve "Bana zorluk çıkarmadan gelin, aksi takdirde..." eliyle gömleğini attırıp silahı gösterdi. "...hoş olmayan durumlara baş vuracağım."
Hoseok korku dolu bir çığlık atsa da elimi hızla onun eline sarmıştım. Jimin hiddetle elini her zaman sırtına yerleştirdiği silahın olduğu yere atıp benden onay beklercesine bakarken, bende adamı tehdit amaçlı elimle okul gömleğini ittirip silahımın açıkta kalmasını sağladım. Jimin'de hızla eline silahını alıp hafif çekerek gösterirken sırıtarak adama baktım.
"Aynı durum bizim için de geçerli."
Adam histerik şekilde güldü ve "Bir okul çocuğu mu beni durduracak?" dediğinde bende histerik bir kahkaha atıp adama ciddiyetle döndüm.
"Ben kendimi tanıtamamışım belli ki," dedim ve boğazımı temizleyip Hoseok'un belini daha sıkı sardım. "Min Yoongi ben. Min Mafya Bürosu'nun sahibinin oğluyum."
Adamın kaşları şokla çatılırken sırıttım. "Sıradan bir okul çocuğu, bir orospu çocuğu tek kelimesiyle durdurabilirmiş, değil mi?"
Adam şokla bana bakarken Jimin ayağını yere vurdurdu. Bu bizim kardeş dilimizde sözü devralmak istediğimizde yaptığımız şeydi.
Bende elimi bir kere şıklattım. Söz sende.
Jimin tatlı bir gülümsemeyle "Hiç Katil Civciv'i duydunuz mu?" dedi tatlı tatlı. Adam başını aşağı yukarı sallarken tek bir kelimesi ile adamı sarstı. "Ya nega!"
O benim.
Adam ürkekçe geri bir adım attığı an Hoseok'un telefonun çalması ile hızla çantasına ilerledi ve çantasını açıp telefonu aldığı gibi kulağına dayadı. Her bir hamlesini ciddiyetle izlerken Hoseok korkuyla ağzını kapatması ile kaşlarım çatıldı. Kim aramıştı ve kim ne oluyordu da benim olanı korkutuyordu?
Hoseok hızla telefonu kapattı ve bana bakıp korkuyla kekeledi. "Gi-gideceğim."
Beynim durdu. Ciddi anlamda beynim durdu ve başım sarsıldı. Gözlerime öfke yüzünden siyah bir perde inmişti ve beynimde uğuldama çoğalmıştı.
Bana hızla yanaştı ve kollarını boynuma sarıp bana sımsıkı sarıldı. Ellerim iki yanında açık kalırken kulağıma fısıldamaya başladı. "Her şey kontrolüm altında, bana güven."
Ağzımı açamadım. Kaskatı kesilmiştim ve asla bir hamlede bulunamıyordum. Güven benim için her şeydi. Her şeyin temeli güvendi ve bizim temelimiz vardı.
"Tamam," dedim kuru bir sesle. "Sana güveniyorum."
"Teşekkür ederim..."
Hoseok kollarını boynumdan çekti ve kırmızı gözlerine rağmen bana gülümseyerek baktı. Başımı net bir şekilde salladım.
Adam Hoseok'un önden gitmesini işaret etti ve ardından bana dönüp "Kalbe güven olmaz, evlat." diyip o da Hoseok'un beşinden giderek gözden kayboldu.
Anında ayağımı sıraya geçirip büyük bir gümbürtü çıkarttım. "Tanrı kahretsin, kahretsin!"
Jimin önümdeki sıraya oturdu ve avcuna yüzünü gömdü. Çıldırmak üzereydim! Salaktım, neden bıraktım ki!
Sinirle sıraya oturduğumda "Başını koy ve uyu, hyung," dedi Jimin. "Sana iyi gelecek tek şey bu."
Haklıydı. Uyumak benim için hep iyi gelirdi ve her şeye daha iyi şekilde bakmamı sağlardı.
Kollarımı sıraya koyup başımı kapattım ve gözlerimi kapatım uykunun kollarına bıraktım kendimi.
...
"Şhht, karetsin uyandırdın işte!"
Jimin'in kesik azarını duyduğumda başımı kaldırdım, Jimin ve Chris'i gördüğümde kaşlarımı çatıp "Siz ne konuşuyorsunuz bakalım?" dedim ağzımı şapırdatırken.
Chris derin bir nefes aldı ve "Tekte söyleyeceğim ama çok tepki vermek yok, tamam mı?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Kısa kes."
"Hoseok arabada kaza yapmış, şu an hastanede."
_______________________________________________________
Annyeongg yorobun! Nağğber?
Ben aynı fic falan~
Geçiş bölümü olduğu için bu kadar kısa telafi edicem sonraaa
Taktım kulaklığı, açtım slowe şarkıları, size ağlatmak için sahneler yazacağımmm hehehe
Sopela kalın, hoşçakalın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Youre My Tear |𝙎𝙊𝙋𝙀| ✓
Fanfic"Tek hatırladığım şey senin dudakların..." Bilim adamların dediği şey nedir? Hafızasını kaybetmiş birine müzik dinletmek ve bir özel bir şey hissettirmek onun hafızasını yerine getirmek için en iyi şeydir. Hoseok'un hafıza kaybını iyileştirmek için...