Yazın en sıcak vaktiydi. Gönlüme düştüğün, savaşımın başladığı o an...
Sıradan hayatımı ve beni mahvetsen de bir daha geri dönüşü olmayacağını bilsem de hiç pişman olmadım.
Çok toydum ne olduğunu anlamak için. 17 yaşında farkına vardım.
Kendim için erken senin için geçti.
Yolumuzun kesişeceğini bilseydim girer miydim bu çıkmaz yola? Girerdim. Senin için bir defa daha gelsem bu lanet dünyaya aynı yola yine girerdim.
Biricik sevgilim, gençliğim, hayatım...
Sana izin vermezler demiştim değil mi? İnsanoğluna ne diyebilirsin ki bizi yaratan bile bir olmamızı istemezken?
Şimdi genç adam oldum. 22 yaşındayım. 5 yılım seninle, her anım adını zikrederek geçti.
Benim güzel erkeğim.
Kalbinin güzelliğini gözler görebilseydi başka şeye bakarlar mıydı hiç?
Birileri bilsin bizi diye yazar mıydım bunları?
Biz bir gün sonsuzluğa gideceğiz, ama kalsın istedim sevgilim. Bizden bir anı kalsın bu kirli dünyaya, ikimizden başka kimsenin görmediği aşkımızı birileri okusun istedim.
Birileri bizim yaşayamadığımızı yaşasın istedim.
Evimizi hatırlıyorsun değil mi? Bahçesinde salıncak vardı. Her akşam çocuk gibi sallardın beni. Yere uzanır, sarılarak isim verirdik yıldızlara. En parlak olana benim ismimi vermiştin. İtiraz etmemi istememiştin.
Ama Chuuya, sen bana gökyüzüm derken ben nasıl sana en güzelini hediye etmezdim ki?
Kalbimde de en güzel yer senin, gökyüzünde de.
Mutfakta geçirdiğimiz saatleri hatırlıyorum da şimdi. Yumurta kıramıyorum diye kollarını kavuşturur gözlerime bakardın sen halletsene diye. Mutfakla alakan yoktu biliyorum. Sırf ben oradayım diye yardım etmeye çalıştığını da biliyorum.
Salonumuzda küçük bir tablo vardı hatırlıyor musun? Bizi çizmiştin. Sen tarlaya gittiğin zaman resmimizin karşısına geçer saatlerce bakardım. Bir gün renkleri solarsa diye çok korkuyordum. Ama izin vermemiştin. Resmimize dalıp gitmişken yakalamıştın beni. Bacaklarının arasına oturtup öğretmiştin ne yapmam gerektiğini. Biz solmadığımız sürece soldurmadım o resmi.
Tarladan her geldiğinde çok yorgun oluyordun ama hiç belli etmezdin. Benimle birkaç saat daha geçirmek için iyiyim derdin. Keşke ben de dışarı çıkabilseydim rahatça. Sana yardım ederdim. İnsanoğlu niye hep böyleydi Chuuya? Onlara ne zararımız olmuştu da kaçmak zorunda kaldık doğup büyüdüğümüz yerden?
Huzurlu olduğumuz tek yer neden evimiz olmak zorundaydı? Diğerlerinden farkımız daha güzel sevmemiz miydi? Eğer öyleyse ben buna ömür boyu katlanırım Chuuya. Yeter ki yanımda ol, gözlerime bak ve ellerimi tut. Seninle yaşayacağım tüm yorgunluklar bile ödül gelir bana.
Yazdıklarım veda mektubu gibi gözüküyor değil mi Chuuya?
Pek farkı yok aslında. Seninle uyanmadığım, akşamları kollarında yatmadığım bir gün olursa veda mektubum olmuş olur.
Beni sen doğurdun Chuuya. Annem ve babam lanetler okudu bana ama sen evlat edindin beni. Çocuğum dedin.
Çocukları da çok seviyorsun biliyorum. En büyük yaram sana çocuk veremeyecek olmak... Ben sana yeterim değil mi? Ben ailen de olurum çocuğun da.
Çok güzel bir adam sevdim ben. Yazsam eksik kalacak, gözümü kırpsam vakit kaybı olacak.
Seni seviyorum Chuuya.
- Ryuunosuke Nakahara
.
.
.
edgaronepoe bana hikâyemizi tekrardan paylaşma fırsatını verdiğin için minnettarım, hikâyeyi her harfine kadar sana ithaf ediyorum. İyi ki varsın.
Hikayemiz 19. yüzyılda geçiyor. Merak ettiğiniz şeyleri sorabilirsiniz, çekinmeyin lütfen.
Diğer bölümlerde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. Chuuaku'yla kalın.
-Lord
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Carmen | Chuuaku
Historical Fiction"Sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi yaşalım. Belki bir gün sonsuz oluruz. Tek isteğim bu; sen, ben ve bize ait olan her şeyle birlikte sonsuz olalım." edgaronepoe'ya ithafımdır. 05.08.23