7

55 15 245
                                    

Bugün adını hatırlamadığım komşumuz geldi. Neyse ki sen evdeydin. Yoksa ne yapardım inan bilmiyorum.

Herkes beni dilsiz sanıyor.

2 yıldır herkes öyle biliyor. Herkes acıyormuş gibi bakıyor suskunluğuma. Acımalarının sebebi acınacak bir şey olduğundan değil, kendilerinin ve sevdiklerinin başına gelmesini istememe düşüncesi. Oysaki suskunluğumun asıl sebebi; konuşsam dahi anlamayacak olmaları, bizi ayırırlar korkusu. Tüm bu oyun bundandır. Onlar vicdanlarını rahatlatıyorlar sadece.

Salonumuza bizden başka kimseyi almadık. Orada resmimiz var. Mahremimiz orası, bize özel, bizden olan.

Misafir odasına oturmuştu adını bilmediğim komşu. Kapı ağzından da söyleyebilirdi derdini ama içeri girmek ister gibi bakıyordu. Sen kaba değilsin, birini kıramazsın kolay kolay. Ama ben öyle değilim. Keşke o sırada konuşsaydım dedim fakat olmazdı sevgilim. Bir anlık öfkem için her şeyi çöpe atamazdım ben.

Sen su getirmeye gittiğin zaman beni inceledi bir müddet. Ayıplar gibi bakıyordu. Anlamak istemedim o zaman, ama anladım sonradan. Senin yüzünden hayatını yaşayamadı bu adam der gibi bakıyordu. Gözleriyle "Ayak bağı oluyorsun." demişti bana. Sana anlatamayacağımı sandığından çekinmedi, gözüyle anlattığını diliyle de söyledi. "Annen baban yok mu senin? Ne diye koskoca adamın yanında duruyorsun hâlâ? Bırak da hayatını yaşasın adamcağız." demişti. O sırada "Onun hayatı benim." demek istedim ama yine sustum sevgilim. Sen girdin sonra içeriye. Suyu uzattın. Samimiyetin kırıntısı dahi olmayan bir tebessüm sundu sana.

Parmağındaki yüzükte takılı kaldı gözü. O sırada anladım niyetini. Keşke anlamasaydım dedim. Eşi yanında olan bir adama hadsizce bir teklif sunacağını anlamasaydım dedim. Sonsuza kadar kapalı kalmasını isteyeceğim ağzını açtı, konuşmaya başladı tekrardan. "Yüzüğü öylesine takıyorsun sanırım?" dedi. Bizim adımızı yazdırdığımız; aşkımızı kazıttığımız, evlilik yüzüğümüze bakıp dedi bunu. O an çok şey söylemek istedim yine de diyemedim bir şey, sen verirdin cevabını, verdin de.

"Hayır öylesine değil. İşimiz var. Ya açıkça söyleyin söyleyeceğinizi ya da boş muhabbetlerinizle oyalamayın bizi." demiştin. Yüz ifadesinin bozuluşunu izlemek öyle bir zevk vermişti ki bana keşke tekrardan yaşasaydım bu anı dedim.

Sonra elinde son kozu varmış gibi gülümsemeye çalışmış, yine konuşmuştu. "Kızımla evlen delikanlı. Gençsin, yakışıklısın. Nereye kadar tarlalarda çalışacaksın. Üstelik çalıştığın tarlanın sahibi kardeşimken. Anlarsın ya, senin için mükemmel bir teklif. Bakıcılık yapmak zorunda da kalmazsın. Bir tanıdığımıza da kardeşini ayarlarız. Biraz düşün. Ne dersin?" demişti.

Dili olmasaydı istedim. Aldığı nefes son olsaydı da kuramasaydı bu cümleleri dedim, yine söyleyemedim. Gözüm kararmıştı o anda. Eğer sen elimi tutmasaydın orada alırdım o hadsizin canını. Sen konuşmasaydın yeminler olsun öldürürdüm zerre pişmanlık hissetmeden.

"Evliyim ben! Ne demek evlenin? Kendinizde bu haddi nasıl bulursunuz? Ona nasıl bakıcılık yaptığımı söylersiniz? O olmasa nefes dahi alamam ben. Siz gelmişsiniz evlen diyorsunuz. Hadsizliğiniz yetmez gibi tehdit de ediyorsunuz. Sizden gelecek para gelmez olsun. Ben ikimize de bakarım. Defolun evimden. Kim olurda evlenme niyetiyle gelirse bu eve en kötü şekilde reddedileceğini de söyleyin. Sizi bu evin yakınında dahi görmek istemiyorum. Kardeşinize de söyleyin, bu saatten sonra uzaktan yakından işimiz olamaz kendisiyle. Şimdi derhal defolun evimizden!" demiştin.

Ben susmuştum ama sen suskunluğumu da konuşturmuştun. Kaç saat ağladım bilmiyorum. Kaç defa öptün saçlarımı, kaç defa benim güzel eşim dedin sayamadım ben Chuuya. Sen yine kırgınlıklarımdan sevdin beni, yine kollarını yuvam yaptın. Yine sahip çıktın çocuğuna, ailene, eşine.

- Ryuunosuke Nakahara

.

.

.

Diğer bölümde görüşmek üzere.

-Lord

Carmen | ChuuakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin