Beyaz oğlan aklını kaybetmişçesine atını sürüyor tüm bu olanların kabus olmasını diliyordu, Kollarının arasında bilincini yitirmiş sevgilisinin birazdan kendini uyandırmasını ve "Her şey geçti." demesini bekliyordu. Ancak hiçbir şey umduğu gibi gitmiyor aksine dibe batmaşlığı en ücra köşesine kadar hissediyordu.
Soğuktan ellerinin uyuştuğunu bile idrak edemiyordu. Tek derdi, eşinin alması gereken nefeslerdi. Ryuunosuke biliyordu ki bir son varsa sonları beraber olurdu. Ryuunosuke, Chuuya'sız yaşamaktan korktuğu kadar ölümden korkmamıştı.
Bağırmaktan sesi çıkamayana kadar bağırdı yardım istemek için ama kimse duymadı. Gözyaşlarını da yitirmişti. Ağlayamıyordu artık. Kolları tutmaz olmuştu ama aklına bile gelmedi.
Beyaz oğlan o yolu bitmez sanıyordu. Her saniye canından can giderken umudunu yitirmek üzereydi.
Yaşıyordu, Chuuya'yı yaşatmak için.
Yarım saatlik yol ona bir yıl gibi uzun, bitmez geliyordu. Bir süre sonra nefesleri düzensizleşmeye başladı. Boğazını bir el sıkıyormuş gibi zor nefesler alıyordu. Gözleri kararmıştı aniden. O hâlde bile düşünmedi olanı biteni. Chuuya'yı yetiştirmesi gerekiyordu.
Birlikte yaşayacakları yılları vardı. Ryuunosuke artık bırakmıştı başka dünyayı. Bir avuç insandan uzak cennetini de elinden almışlardı. Koskoca yeryüzüne sığdırmamışlardı iki adamın aşkını.
Ryuunosuke'nin başı dönmüştü. Etrafı bulanık görmeye başladı. Aralıklı gözleri arasından görebildi yer yer evlerin olduğu kasabayı. Yüzüne tebessüm yerleşti. Daha hızlı sürebilirmiş gibi sürmeye çalıştı atını.
"Dayan Chuuya. Az kaldı canımın içi." dedi.
Birkaç dakika geçti aradan. Meydana varmak üzereyken ses tellerini yırtarcasına "Doktor! Doktor yok mu?" diye bağırmaya başladı.
Meydandaki birkaç kişi eliyle beyaz badanalı evi işaret ettiler.
"Yardım edin. Lütfen." dedi Ryuunosuke. Kasabalı aceleyle Chuuya'yı attan indirdiler. Ryuunosuke inmeye yeltenirken dengesini kaybedip düşer gibi oldu, her an bayılacak gibiydi.
Badanalı evden kahverengi saçlı bir adam hızlıca dışarı çıktı. Arkadaşı Chuuya'yı gözleri kapalı, kanlar içinde görmeyi beklemiyordu. Kendini toplamasıyla arkadaşını içeriye taşıması bir oldu. Ryuunosuke ise birinin yardımıyla içeriye geçti. Chuuya'yı seçmeye çalışıyordu ama gözünün önü öyle kararıyordu ki ellerini bile zar zor ayırt ediyordu.
Adının Dazai olduğunu bildiği adam ona bir şeyler söylüyor ama anlamıyordu.
"Chuuya'yı iyileştir ne olursun." demek istiyordu ama cümleleri ağzından net çıkmıyordu.
Dazai, dostunun nabzını kontrol etmiş ardından geç olmadığı için tanrısına şükürlerini sunmuştu. Gözü Ryuunosuke'ye değdiğinde sofanın üzerine yığılıp kaldığını görmüştü. Fyodor'a onunla ilgilenmesini söyledi. Önemli bir şeyi olduğunu sanmıyordu.
Kasaba halkı merakla içeriye bakmaya çalışıyor ancak Fyodor'un perdeleri çekip kapıyı kapatması sonucunda kimse olan biteni göremiyordu. Bu iki adamı daha önce hiçbiri görmemişti.
"Fyodor. Diğer odadan iğne, alkol ve ip getirir misin? Dikiş atılması lazım."
Fyodor'un odadan çıkışıyla Dazai, Chuuya'nın üstündeki kazağı kesti. Odanın ısınması için şömineye birkaç odun attı. Chuuya düşündüğü kadar kötü değildi, küçüklüğünden beri güçlü biriydi. Kana hassasiyeti vardı, kan kaybından çok psikolojik olduğunu düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Carmen | Chuuaku
Fiction Historique"Sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi yaşalım. Belki bir gün sonsuz oluruz. Tek isteğim bu; sen, ben ve bize ait olan her şeyle birlikte sonsuz olalım." edgaronepoe'ya ithafımdır. 05.08.23