Sabah uyandığımda yanımda değildin. Başım sıcak göğsünde değildi. Ellerin sarmıyordu belimi.
Çok tedirgin oldum o an. Aylardır beraber uyanıyoruz, korkuttu beni o anki yokluğun.
Mutfaktaymışsın meğer. Tek başına bulunmazdın orada. Yemek işlerinden anlamadığını savunur yanında ben olmadan dokunmazdın etrafa. Bu yüzden gelmedi aklıma mutfakta olabileceğin. Önlük geçirmişsin üstüne mutfağın kapısı açık, bir içeriye bir dışarıya gidip duruyorsun. İki yıldan fazla süredir yuva oldu bize bu ev, ama ilk defa gördüm bu telaşını.
Hemen görünmek istemedim sana. Kenarda durup izledim ne yaptığını. Zaten o kadar dalmıştın ki işine görünmek istesem bile beni göremezdin sanırım.
Elinde birkaç tahta kap vardı, hangisini alsam der gibi bakıyordun. Sonra geniş olanı seçmiş diğerlerini yerine bırakayım derken ikisini yere düşürmüştün. Sessizce "Tanrım, Ryuunosuke uyanacak şimdi." demiştin ama duymuştum ben. Yerdeki kapları dikkatle koymuştun yerlerine. Sonra da elindeki kapla bahçeye açılan kapıdan dışarıya çıkmıştın. Arkandan ben de seni takip etmiş masanın üstüne bakmıştım. Yıkanmış domatesler ve ekmek vardı.
Merakıma yenik düşüp çıkmıştım kapıdan. Yere örtü seriliydi. Üstünde kahvaltılıklar vardı. Bahçemizin çilekleriyle elmalarını toplamış süslemiştin sofrayı. Örtünün hemen yanımda da boyalar ve resim kağıtları vardı. Büyük bir dikkatle inceliyordun sofrayı. Her şeyin yolunda olduğuna dair bir gülümseme oluştu yüzünde. Sonra kafanı kaldırdın, göz göze geldik.
O sırada geldi aklıma, bozmuştum sürprizini. Üzüntü duydum birkaç saniye. Ama dediğim gibi birkaç saniye sürdü. Biraz şaşırsan da gülümsemen artmıştı. Ayağa kalkmanla sana doğru koşmam bir olmuştu. Kollarını açmış beklemiştin beni. Nereden bakılırsa bakılsın fark edilecek bir gülümseme vardı suratımda.
Kollarımı gövdene sarmamla ellerin belimi bulmuştu. "Canımın içi uyanmış mı?" demiştin.
Hiç beklemeden onaylamıştım seni. Boynuna sokuldum, kokladım derince teninin kokusunu. Biz gibi kokuyordun yine. Geceleri ve gündüzleri, şimdi ve daha sonraları, önemi yok zamanın. Birbirine karışmış ruhların, bedenlerin kokusuydu bu. Bize özeldi. Yeryüzünde eşi ve benzeri yoktu.
Yavaşça ayrıldığımızda ellerin bu sefer yanaklarımı bulmuş alnımdan öpmüştün. "Bir saat oldu uyanalı. Bir bilsen o bir saat bile ne uzun gözüktü gözüme." demiştin. Kaşlarımı çatmıştım hafifçe, dudaklarımı dudaklarına değdirmiştim. Gözlerin kapanmıştı hemen. Öpmüyordum, öpmüyordun. Sadece hissediyorduk. O şekilde konuştum ben de. "Sabah evsiz uyandım ben. Biliyor musun nasıl hissettim?" demiştim. Bir şey söylememiştin, onun yerine dudaklarınla cevap vermiştin. Güneş, ışıklarını ağaçların ve evimizin yanından sunarken öpmüştün beni. Bu dudaklar kaç defa kavuştu bu hayat suyuna hiç bilmiyorum Chuuya. Ama ben her seferinde yeniden nefes alıyor gibiyim. Sen bu ruha ve bedene ihtiyaçsın sevgilim.
Dudaklarımızı ayırmış bir kez daha kavuşmuştum hayat suyuma. Gülmüştün bu hareketime, ben de gülmüştüm hemen. Ellerimden tutmuş yere oturtmuştun. Yanımdaki yerini alıp hazırladıklarını birer birer tattırmıştın. Yanaklarım şişince de yüzümün her bir yerini gülerek öpmüştün. Ben hazırladıklarını yemiştim ama sen benimle ilgilenmekten pek yememiştin. Sana kızınca da "Doydum senin yemenle." demiştin. Yine de seni dinlememiş, ben de sana zorla yedirerek gülmüştüm kızıyormuş gibi duran ifadene.
Bu bizim dışarıda yaptığımız ilk kahvaltıydı. Bu yüzden hiç unutamadım o günü. Her günüm unutulmaz ama senin bugünkü tatlı telaşın ve elimden güzel şeyler gelmiyor düşüncene rağmen kahvaltı hazırlaman ayrı bir unutulmaz sevgili eşim. Üstelik kahvaltıdan sonra sırtımı gövdene yaslayıp bacaklarının arasına oturtman, minik buselerin ve derin kıkırtıların...
Oysaki resim çizmekti bahanemiz. Kağıda boyaları geçiremedik belki de, kağıdın üzerinde birkaç fırça vuruşu oluşmadı, ama yüzümüze mutluluğun tablosunu çizdik. Sadakatin, huzurun ve evliliğimizin sembolü yüzüklerimiz parladı yine. Ellerimiz birbirine sarıldı. İçeriye geçtik yavaş adımlarla. Kimse bilmedi, o gün sayamadığım kadar fazlaca birbirine dolandı isimlerimiz. Bütün oldu vücutlarımız, yeminler olsun kaçıncı bu bilmiyorum ama ilkmiş gibiydi. Başkalarına göre günahkârlığımızın gösterisiydi bu, bizimse kutsanma sahnemiz. Gündü belki de vakit ama biz gece etmiştik.
Ryuunosuke ve Chuuya için dini törendi bu. Benim tanrıma olan sadakatimdi. Asla göstermekten vazgeçmediğim ve vazgeçmeyeceğim ibadetimdi.
Ben Chuuya Nakahara'nın tanrısı Ryuunosuke Nakahara, günahsız çocukların üstüne yemin ederim ki tanrım Chuuya Nakahara'yı hep aynı istekle ve sadakatle sevdim.
- Ryuunosuke Nakahara
.
.
.
Sağlıcakla kalın, Chuuaku'yla kalın.
-Lord
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Carmen | Chuuaku
Historical Fiction"Sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi yaşalım. Belki bir gün sonsuz oluruz. Tek isteğim bu; sen, ben ve bize ait olan her şeyle birlikte sonsuz olalım." edgaronepoe'ya ithafımdır. 05.08.23