BÖLÜM¹⁵

28.2K 1.2K 127
                                    


Cüneyt zili çaldığında birkac saniye bekledik. Kapıyı başörtüsünü düzelterek annesi açtı. İlk etapta beni baştan asagiya süzdükten sonra "Hoşgeldiniz" dedi. Tabi bunu bana söylemişti. "Merhaba hoşbuldum." Elimi uzatıp elini sıktım. Öpsemiydim acaba? Garip kacardı. Ayakkabılarımı çıkarıp Cüneyt'in bana uzattığı terlikleri giydim.

Ortalama gelir düzeyine sahip bir aileydi. Ama evin dizaynindan ne kadar zevkli bir kadın oldugu belliydi. İçeri gectigimizde masanin üstü çeşit çeşit yemeklerle doluydu. Nereye geçeceğini bilemedigim için ayakta sıkılıyordum "Siz oturun Aslan birazdan gelir" Cüney'in babası olmalıydı.

Annesi bakışlarından anladığım kadariyla ciddi ve güzel bir kadındı. Ama Cüneyt'in yüz tipi ona benzemiyordu. Geriye tek bir secenek kalıyordu tabi. Geçip oturduğumuzda ellerim terlemisti. Boş bakislarla geçen birkaç dakikadan sonra kapı zili calinmisti. Aslan Bey'de gelmiş olmalıydı.

İçeriye boylu poslu bir adam girdigine hayret etmeden geçemedim. Evet yolda görsem bu adam Cüneyt'in babasi derdim. "Hoşgeldiniz" dedi. Elini uzattiginda beklemeden tokalastim. "Hoşbuldum"

"İsterseniz hemen yemeğe geçelim" dedi annesi. "Siz nasıl isterseniz" diye cevap verdim. Elimi ayağımı nereye koyacağını bile bilmiyordum. Put gibi ayakta dikilmiştik. "Doğa Hanım'ın Hava alanına yetişmesi gerekiyor. Acele etsek iyi olur" Cüneyt hepimizin yerine yönetiyordu bu günü.

Masaya oturduğumuz da Eren hâlâ bize katilmamisti. "Benim için zahmet etmişsiniz. Keşke kendinizi bu kadar yormasaydiniz." Bana uzattiklari yemekleri tabagima alıyordum ama hepsini kim yiyecekti.

"Olur mu hiç hocam. Eren ve arkadaşlarının değişimini size borçluyuz. Bunlar az bile" ay utandiriyorlardi beni. "Estağfurullah içlerinde vardı demek ki" dediğimde babası inanmiyormus gibi kafasını sallıyordu. Yoktu valla Aslan amca hep tehdit hep tehdit

Eren kapıdan içeri girdiğinde beni gördüğüne pek sevinmemis gibi görünüyordu. "Hocam?" Anlaşılan haberi yoktu gelecegimden. "Elini yika ve sofraya gel" Aslan Bey'in cümlesiyle yanımızdan ayrıldı. Bugün benden uzak durması gerekiyordu.

Keyifle yenilen yemekten sonra Sofra toplandı Kardelen Hanım'ın tüm ısrarlarına rağmen bulaşıkları zor bela makinaya atmıştım. Ellibeş yaşında ki kadın bulaşık yıkarken ben oturamazdım. Çünkü annemden böyle görmemiştim.

Eren annesi mutfaktan çıktıktan sonra fırsat bu fırsat deyip yanıma gelmişti. "Sizi burda görmeyi beklemiyordum" dedi. Evi onun en güvenli korunagiydi. "Seni ziyaret etmek istemiş olamaz mıyım?" Tezgaha yaşlandığında onun bu özgüvenli halleri gulmeme sebep oluyordu. Onu bitirebilirdim

"Sanmam daha çok abime ziyarete gelmiş gibisininiz" dediğinde gözlerime inanamadim. Gerizekaliydi bu çocuk

"Bana saçma sapan imalarda bulunma Eren. Ben senin dalga gecebilecegin biri değilim. En son kendi aranizda denediginiz şeyler yüzünden arkadaşlarından oldun. Bir dahaki sefere ne kaybedersin bilemem." açık açık tehdit ediyordum. Belki onla belki abisiyle

"Belki bu hayatta en nefret ettiğin kişi benim ama şunu bil benim sana karşı hiçbir garezim yok. Bunu şimdi anlamıyor olsan bile ilerde bana teşekkür edeceksin"

Çay dolu tepsiyi elime alıp yanından ayrıldım. Köpek gibi canı yanıyordu ama çok yanlış bir şekilde dışa vuruyordu.

Elimde ki caylarla oturma odasına gidip tek tek çayları dağıttım. "Sağol kızım. Bizim hanım yoruyor galiba seni" Aslan amcanın cümlesiyle güldüm. Samimiyeti ilerletip sizi bizi çoktan kaldirmistik.

"Olur mu hiç öyle şey ben yardım etmek istedim." Dedim. Cüneyt'e çay uzatırken yüzünde bugüne kadar görmediğim bambaşka bir gülümseme vardı. "Teşekkür ederim" dedi. bende gulumsedigimde yerime geçip oturdum.

Kardelen teyze isyan ederek içeri girdi. "Ben mi misafirim Doga'mi belli değil. Oturtamadim iki dakika" aslında Eren'den kaciyorum diyemedim. Sanki ailesinin yanında ben savunmasız kalıyordum.

Burda bulunduğum sure zarfında Cüneyt'in ne kadar zarif bir adam olduğunu tekrar anlamıştım. Biz Kardelen teyzeyle tabakları içeriye götürürken Eren'le beraber sofrayı toplamıştı.

Daha sonra uğrayacağını dair söz vererek kapıdan çıktık. Ben arada sözlerimi tutmak arkadaşlar çok takılmayın yani.

Evlerinden ayrıldığımız da sonunda rahat bir nefes vermiştim. Beni sıkmamislardi ama yinede çekinmistim. "Bu kadar stres yapmana gerek var mıydı?" Diye sordu. bekletmeden cevap verdim "hayır"

Daha 1.30 saatim vardı. Cüneyt'in anlatacaklarini merak ediyordum. "Nerede konuşmak istersin" diye sordu "Hiç fark etmez" diye cevap verdim.

20 dakikalık bir yoldan sonra beni Kayseri Seyir Tepesi'ne getirmişti. Bütün şehir ayaklarımızın altındaydı. Akşam kalabalık olurken gündüz kimse yoktu.
"Çok güzel görünüyor" dedim. şehri görebileceğimiz en yakın banka oturduk.

Konuşmanın zamanı gelmişti. Duyacaklarimdan korkuyordum ama bu merakla da hayatima devam edemezdim.

"Sessizsiz" dedi. Doğruydu çünkü hastalığınin ne kadar olcuda olduğunu kestiremiyordum.

"Kendimi hazırlamam gerekiyor mu?" Dediğimde cevap vermeden başka tarafa baktı. Daha ne olduğunu bile ogrenmemistim. Bu adam neden bu kadar zorlanıyordu

"Ben biraz patavatsız davrandım galiba. Anlatmak istemezseniz sizi anlarim ve hiç duymamis gibi yaparım" benim bu adamla burda ne işim vardı?

Merakına yenik düşüp buralara kadar gelmiştim. Tanimazdim etmezdim Cüneyt'in soyledigi gibi ben eskiden daha aklı başında bir kadındın bana ne olmuştu böyle

"Zaten benim bilmem doğru olmaz. Kusura bakmayın o an ne düşünerek anlatmanız için zorlamış olsamda yanlisti. Siz isterseniz beni havalimanina birakin"

Yaptığım çok yanlıştı. Üst kademede mesletasimla tenha bir yerde ne b'k yiyordum. Yanlız kalınca bunu daha iyi anlamıştım. Yol yanlış ama yürüduk o kadar

"Bugün öğrenmek için can atiyordun. Fikrini degsitiren ne oldu?" Diye sordu ben ikizler burcuydum bu benim için gayet normal bir hareketti.

"Sizin kişisel alanınızı ihlal ettiğimi şuan fark ettim çünkü" bildiğim tek şey burdan hemen gitmek istedigimdi.

Beni anladığını belli etmek için kafasını salladı. Galiba burda olmamızın sebebi benim öğrenmem değilde anlatmak istemesiydi. Belki onu anlayabileceği bir arkadaşı yoktu. Ya da vardı bilmiyordum

"Bana ihtiyacınız varsa eğer ben elimden geldiğince size yardımcı olurum. Yanlış anlamayın lütfen belli ki birkaç sene daha yanyanayiz" dedigimde sıkıntıli nefesini serbest bırakmıştı

"Kim bilir belki de bir kaç ay sonra bi daha gorusmemek üzere ayriliriz" nereye gidiyordu bu adam ben yerimde olacağıma göre geriye tek bir seçenek vardı.

"O ne demek" kendini geriye yaslayıp manzarayı izlemeye başlamıştı. Bu memleketin insani seviyordu yaşadığı yeri.

"Ne anlamak istiyorsan o" hasta olduğunu vurguluyordu sanırım. Ben kendi derdinle başa cikamiyordum bu yük bana ağır gelecekti

"Hayat Cüneyt Hocam belki de ben sizden önce giderim buralardan" dediğimde bakışları beni buldu. Gözlerinde ki doluluk yüzünden ne kast ettiğini tam olarak şimdi anlamıştım. O çok hastaydı

Gözlerinin içine baktığımda kendini konuşmak için hazırladığı belliydi. Kuruyan boğazımi temizledim. Birazdan ölüm emrim verilecekmis gibi korkuyordu. Anlat artık be adam sende rahatla bende. Tamamı ile bana döndüğünde pür dikkat ağzından çıkan 3 sözcüğe odaklanmistim.

"Ben kemik kanseriyim"

MÜDÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin