Yirminci Bölüm

30 7 1
                                    

Multimedya: Emir KORHAN

Kabristana giderken,belkide son kez, çiçek götürdüm. Barış'a her ne kadar kabristanın girişinde beklemesini rica etsem de beni reddetmiş e yanımda kalmayı tercih etmişti.

İlk önce annemin mezarına gittim. Elimdeki üç buketden birini mezarın üstüne koydum. Elimle toprağı severken sanki annemin saçlarını okşuyormuş hissine kapıldım.

"Anneciğim... Özür dilerim. Daha sık gelmem gerekirdi çok özür dilerim.
Bugün beni belkide son görüşün. Gidiyorum anne,senin hiçbir yere sığmayan kızın İzmir'de sığmadı...

Ama bak,bu sefer ben birşey yapmadım. Sen tanımazsın ama... Emir. Anne, Emir beni aldattı! Ben çirkin bir kızmıyım? Neden beni aldattı ki? Mesela aldatması olmazmıydı anne?

Sen olsaydın kesin birşey yapardın... Seni çok özledim! Kalksan gitsek buralardan? Hiç tünele girmesek? Ya da ben arka koltuğa değilde yanına otursam?

Anneciğim ben çok özledim! Hani diyorlar ya günah olmasa şunu yalarım falan diye? Ben artık günahı da geçtim. Bir Emir vardı artık o'da yok!

Beni bu hayata bağlayacak birşey kalmadı ki? O gün neden izin vermedin yanına gelmeme? Neden git dedin ki? Ben artık ruhumada sığamadığımı hissediyorum anne...

Babamın sözde doğum günü pastasını ,biz hayatta kalmak için yedik! Sanki sen hissettin de öyle hazırladın beni...

Artık ölülerden korkmuyorum anneciğim. Sizden neden korkayım ki? Keşke diyorum,keşke sana son kez sarılsaydım! Yapma bunu bana anne! İntihar etmek istiyorum ama ya beni yine yanına almazsan, diye korkuyorum."

Gözyaşlarımı silip babamın mezarına ilerledim. Kalan iki buketden birini de onun mezarına koyarak oturdum.

"Sonunda sevdiğin kadına kavuştun demek. Ne kadar güzel? Mutlu musun baba?! Beni de alsaydın ya yanınıza! Bir banamı yer yoktu?!

Mektubunu okudum. Baba,küçükken saklambaç oyununda dışlanan kızın, şimdi yine dışlanıyor! Oyunu yine kuralına göre oynayamadım galiba, elime yüzüme bulaştırdım.

Beni affet baba. Ben seni affedermiyim orasını inanki bende bilmiyorum ama sen beni affet."

Oturduğum yerden kalkıp son kalan buketi kendi mezarıma koydum. Hâlâ kan içinde olan mermere bakıp bir iç geçirdim.

Barış'ı daha fazla bekletmemek için yerimden kalktım. Barış iki adım uzaklıkta duruyordu. Söylediklerimin hepsini duymuş olmalıydı ama yüzünde meraktan çok hüzün vardı.

Çantamı uzattığın da alırken dalgınlığıma gelmiş olmalı ki düşürdüm. Barış birşey dememe fırsat vermeden eğilip çantamı aldı.

Çantamın kenarına toprak bulaşmıştı. Toprağı işaret parmağıma sürterek burnuma götürdüm. Çoğu kişi yaptığımı,mezarlıkta olduğum için, hoş bulmasada ben umursamadım.

Toprak o kadar güzel kokuyordu ki... Belki piskolojik belki de gerçek olan bu koku karşısında tüylerim diken diken olmuştu.

"Toprak,sevdiklerimizi aldığı içinmi bu kadar güzel kokuyor?"

Barış'ın gözleri beklenmedik cümlem karşısında buğulandı. O'da etkilenmişti galiba, tüm bu olanlardan. Biraz daha devam etmemek için sessizce arabaya bindim.

Madame Gurme'ye gidecek vaktimiz kalmadığı için tekrar havaalanına gittik. Herşey için henüz erkendi ama eğer o uçağa binersem... İşte o zaman herşey için geç olacaktı.

İstiyormuydum gerçekten gitmeyi? Sanırım... Gidecektim de. Kendime bir söz verdim, en azından üniversiteyi Amerika'da okuyacağım diye...

Uçağa bindiğimizde yine Barış ile yanyana oturuyorduk. Bu sefer yolumuz daha uzun olduğu için uyuyacaktım. Barış'a uyuyacağımı söyleyip başımı pencereye yaslayarak uyudum.

TÜNEL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin