"Sen benim son bekâr arkadaşımsın. Sen de olmasan dış dünyayla hiçbir bağım kalmaz."Minho, masasının önündeki sandalyede gergin bir biçimde Changbin'e dönmüş, o ve dünya için en bencil cümleleri kurmuştu umursamadan. Changbin ise o an zaten dünyanın en karışık kafasına sahip olduğu için derin bir iç çekip cevap niteliği taşıyıp taşımadığından emin olamadığı cümleleri kurdu ona.
"Neden yaptığımızı bilmiyorum. Ama yaptık işte."
Minho sanki kendisine bir açıklama borçluymuş gibi arkadaşını gözleriyle uyarırken cümlelerine devam etti.
"Evlilik nasıldır biliyor musun? Bir hapishane düşün, işte o hapishanedesin."
"Biz evli değiliz Minho."
"Birlikte çocuk büyütüyorsunuz, daha ne yapacaksınız ki?"
Changbin bu soru karşısında çatık kaşlarla kendini sorgulamaya başladığında arkasındaki kapı açıldı ve Bay Yang'ın sesi duyuldu.
"Seo. Bir dakikan var mı?"
"Ah. Evet."
Changbin sandalyesinden kalkıp hızla kapıya yöneldiğinde Bay Yang ile basket sahasına doğru yürüdüler birkaç klasik sohbet eşliğinde. Asıl amaç ve Changbin'in ilgisini arttıran kısıma sıra yeni gelmişti.
"Sana iyi bir şans verdim, ama pek iyi gitmemiş. Seninle işim bitmeli mi, yoksa sana bir şans daha vermeli miyim?"
Bir adım arkadan yürüyen Changbin'in kafasının içinde bir şeyler tutuşmaya başlamıştı bile, bu yüzden vakit kaybetmeden açıklamaya çalıştı kendini.
"Bir şans daha verin, bu defa iyi değerlendireceğim."
Bay Yang histerik bir şekilde gülerek adımlarını sahada devam ettirdi. Etrafına bakarak yeni bir cümle kurmaya hazırlandığında arkasındaki beden resmen soğuk terler döküyordu.
"Buradaki herkesten daha iyi biliyorsun ki spor sadece istatistikle oyunu okumayla alâkalı değildir. İçgüdüyle alâkalıdır, hissetmekle alâkalıdır."
Changbin patronunun onu görmediğini bile bile başını sallıyor ve gergince adımlamaya devam ediyordu.
"Senin yeteneğin var, ama sen darmadağınsın."
Bay Yang'ın yaptığı son yorum başını eğmesine neden olsa da geç kalmadan kendini ve aklını toparlayıp atağa geçti.
"Bu defa yapabilirim, Bay Yang."
"Öyle mi?"
Bay Yang adımlarını durdurup arkasındaki bedene döndüğünde ellerini ceplerine yerleştirdi rahat bir şekilde. Yüzündeki iddialı ve sorgulayan ifade Changbin'i biraz gerse de zihninde dönenleri bir köşeye itip başını salladı onaylar biçimde.
"Evet."
"İncheon'a gidebilir misin?"
Changbin'in yüzünde birkaç salise içinde birkaç farklı ifade birden geçerken en belirgin olanı patronuna attığı anlam veremez bakışlardı.
"Suns takımı için bir yönetmen gerekiyor. Beni aradılar ve işe uygun birisi olup olmadığını sordular. Onlara senin adını vermek isterim."
Changbin aynı ifadeyle bakmaya devam ettiği patronunun yüzünde garip bir tebessüm görünce cevap veremedi.
"Bana haber ver."
Bay Yang aynı gülümsemeyle son cümlesini de kurup Changbin'i geride bırakarak yürümeye devam etti. Arkasında bıraktığı karmaşadan haberi yoktu. Changbin yüzünde değişmeyi unutmuş bir ifadeyle patronunun gözden kaybolan bedenini izlerken ellerini beline koydu.
Ömrünün hatrı sayılır bir kısmını adadığı mesleğinde inanılmaz bir seviye atlama imkânıydı önüne sunulan. Bu teklifi alacağını muhtemelen daha önce rüyasında dahi görmemişti. Ve şimdi bir karar vermek zorundaydı. Çünkü evde onu bekleyen, en yakın dostu tarafından ona emanet edilmiş minik bir kız vardı.
Ve Felix.
Kendisine en az Rosie kadar ihtiyacı olan ve dün geceden sonra aralarında büyük oranda bir şeylerin değiştiği Felix.
17.0
![](https://img.wattpad.com/cover/260740638-288-k954288.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
somehow│changlix
Fanfiction"Chan ve Seungmin'in neden bizi seçtiğini artık anlıyorum. Sen, ben ve Ros, bir şekilde bir aile olduğumuz için. Onlar gibi. Gittiğim zaman yalnızca onu ya da seni değil, bizi özlüyorum. Ailemi özlüyorum." │ chanmin & uyarlama (çeviri değil) │02 Ma...