28: gitme diyemeyen bakışlar

132 22 5
                                    


(sonbahar)

"Geliyorum Ros, geliyorum tatlım, bekle."

Felix elindeki omlet tavasındakileri masadaki tabağa boşalttıktan sonra hızla tavayı geri bırakıp mutfağın kapısına yöneldi. Fakat o içeriye gitmeden, ağlaması kesilmiş olan küçük kız, Hyunjin'in eline tutmuş bir şekilde minik adımlarıyla içeriye girmişti bile. Felix karşısındaki ikiliye gülümseyerek bakarken Hyunjin kendini açıklama gereği duyarak gülümsedi.

"Senin yumurtalarla uğraştığını biliyordum, o yüzden onu ben aldım."

"Teşekkür ederim.."

Felix bir elini tezgâha yaslayıp yüzündeki gülümsemeyle Hyunjin'in yerdeki Rosie'yi kucağına alıp mama sandalyesine oturtuşunu seyretti. Daha sonra küçük kızın mama sandalyesine eğilip saçlarını düzeltmeye koyuldu.

"Günaydın Bayan Ros, sizi çok özledim. Dün gece çok iyi uyudunuz."

Az önce hazırladığı mama kasesini eline alıp Rosie'ye yedirmeye başladığında Hyunjin yarım kalmış kahve kupasından birkaç yudum daha almak için tezgâhın öteki tarafına gidip yaslandığı yerden seyretmeye başlamıştı ikiliyi.

"Elma diyebilir misin? El-ma. Ya da muz?"

Bir yandan mama dolu kaşığı uzattığı Rosie'ye birkaç kelime edebilmesi için hecelemeler yapıyordu fakat bulunduğu durumun komikliği fazlasıyla barizdi. "Bunu ne zaman yapsam sesim Antonio Banderas gibi çıkıyor."

Söylediği ile Hyunjin'i de güldürdüğünde keyifle önüne dönüp bir kaşık daha uzattı Rosie'ye. Biraz sonra kahve kupasını tezgâha bırakıp Felix'in yanına gelen Hyunjin gülümseyerek Felix'in beline sarıldı yavaşça.

"Oturup sizinle yemek isterdim ama ikizlerin kontrolü var ve bir dakika bile geç kalırsam bekleme odamı yeniden dekore ederler."

Cümlesi Felix'i güldürdüğünde hiç vakit kaybetmeden kıvrılmış dudağının üzerinden öptü onu. Memnuniyetle karşılık veren Felix ise ayrıldıklarında yüzündeki tebessümle Hyunjin'in kapıya adımlayan bedenini seyretti. Tam çıkacakken sabah pişirdiği keklerden bir tanesini eline tutuşturmuş, sonra da Rosie'yi saçlarından öpüp vedalaşmasını el sallayarak karşılamıştı.

Evet. Changbin İnchon'a gideli neredeyse üç ay olacaktı. Bazı hafta sonları gelip Rosie'yi alıyor ve daha sonra yeniden onu Felix'e bırakıp geri dönüyordu. Changbin'den sonra Hyunjin'le yaşamaya başlamak Felix için ne kadar alışılması güç bir durum olsa da, tüm bu ebeveynlik mevzusunun ötesinde, tuhaf bir şekilde değer gördüğünü hissetmek hoşuna gidiyordu. Hyunjin, Rosie ve onu sürekli dışarıya çıkarıp eğlendiriyor, bir aile gibi davranmalarına izin veriyordu.

Yine de, Felix'in Rosie'nin uyuyamadığında onunla birlikte yattığı gecelerde, ya da Changbin'in iş dönüşü televizyonun karşısında kanalları gezerken Wiggles'lara rastladığında hissettiği şey aynıydı. Koca bir eksiklik. Kırgınlıklar fakat susmak zorunda kalmalar. Rosie için.

Changbin, Rosie'yi alması gereken hafta sonlarından birinde, Felix'in dükkânına gelmişti. Kapıdan girdiğinde çalan zil gözleri oraya çektiğinde, kucağındaki Rosie'yi yere indiren Jisung, küçük kıza işaret parmağıyla Changbin'i gösterdi. "Bak, kim gelmiş."

Jisung'un kollarından ayrıldığı gibi kapıdaki Changbin'e koşan Rosie, yüzünde koca bir gülümsemeyle kendisine açılan kollara atıldı. "Vay canına, şuna bir bakın. Gittikçe büyüyorsun."

"Kocaman, değil mi?" Tezgâhın arkasından mırıldanan Felix onları kısık bir tebessümle izliyordu.

"Facetime'dakinden daha büyük." Felix'i yanıtladıktan sonra kucağındaki bedene dönüp kendi adını hecelemeye başladı. "Chang-bin, bunu söyleyebilir misin?"

"Sana iyi şanslar." Bu umutsuz çabasına gülerek tezgâhın arkasından ayrılan Felix kasanın yanına gidip elindeki birkaç fişi oraya bıraktı. Arkasından bakan Changbin ise merakla devam etti.

"Hâlâ Felix demedi ha?"

"Hayır. "fare", "havuç", "zürafa" gibi şeylerden sonra gelmek nasıl bir his biliyor musun?"

Changbin duyduklarına gülerken Felix kasanın arkasından Rosie'nin eşya ve oyuncaklarıyla dolu çantayı çıkarıp Changbin'e doğru sürdü. "İşte. Tatil için hazır."

Changbin çantalara dikkatini vermek yerine kasanın arkasındaki duvarın bir iki dolapla kamufle edilmiş olmasına bakarak iç çekti. "Demek genişleme işini durdurdun ha? Çok yazık."

"Daha önce de dükkân böyleydi, biz iyiyiz."

Changbin başını sallayarak önüne, kucağındaki kıza döndü. "Tamam, hazır mıyız?"

Rosie'nin gülüşüyle yanağına bir öpücük kazanması bir olunca Felix'e küçük bir görüşürüz'le arkasını döndü Changbin.

"Bin."

"Evet?" İki adım sonra olduğu yerde arkasına geri dönmek zorunda kalan Changbin merakla bakıyordu Felix'in yüzüne. Sanki, ona gitme demesini hiç istemiyormuş gibi.

"Planın var mı bilmiyorum ama Hyunjin ve ben şükran günü yemeği düzenliyoruz. Komşular da olacak, sürekli seni soruyorlar, belki katılmak istersin dedim."

"Olur."

"Öyle mi?"

"Evet, olur. Sen mi pişiriyorsun?"

"Elbette." Bu soruyu yanıtlarken genişçe gülümseyen Felix'in bu kadar hızlı onay almayı beklemeyen şaşkınlığı da geçmişti bir anlığına.

"Orada görüşürüz." Kucağındaki kızın elini kaldırıp sallarken "hoşça kal de bakayım" gibi aptal cümlelerle yeniden güldürmeyi başarmıştı Felix'i.

Ve kapıdan çıkan ikilinin arkasından gülebiliyor olmak, Changbin'in onu hâlâ güldürebilen özel biri olarak kalması göğsüne o tanıdık yükü yeniden bindirmişti Felix'in.

2.00

somehow│changlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin