the world suddenly turned upside down

304 35 69
                                    

Çalan telefonum ile oturduğum kanepeden kalkmış ve mutfak tezgahının üzerinde unuttuğum telefonumu elime almıştım. Bir yandan aramayı cevaplarken bir yandan da bir dal sigara yakmıştım. 'Nicho?' kısık sesle konuşmaya çalıştığım için televizyonun sesini kısan Jaeyun konuşmamın duyulmasını istediğini gayet belli ediyordu. 'Sung...bugün buluşmak ister misin? Uzun süredir konuşmadık, eğer son söylediklerimden dolayı benimle görüşmek istemiyorsan anlarım, söylemen yeter.' sesinde ki endişe ile gülümsedikten sonra 'Olur neden olmasın. Nerede buluşmak istersin?' diye sormuştum, heyecanlı bir şekilde gülerek bana tarif ettiği buluşma yerimizden sonra aramayı sonlandırmış ve üzerimi değiştirmek için üst kata çıkmıştım.

Nereye gideceğimizi bilmediğim için sade bir şeyler giymeye karar vermiştim. Beyaz tshirtüm, kot ceketim, siyah pantalonum ve takılarım ile yeterince şık duruyordum. Kahve kokulu parfümümden de sıktıktan sonra odanın kapısını da kapatarak aşağı inmiştim. Nezaketen haber vermek istediğim için Riki'ye ithafen, salondan içeri "Ben çıkıyorum." diye seslenmiştim. Ayağa kalkıp yanıma gelen Jaeyun ile gerilirken bana nazaran gereksiz rahat bir tavır takınmıştı. Fısıldar gibi bir tonda konuştuğu zaman tırnaklarımı avuç içlerime batırmıştım. "Ne bu acelen Hoon-ah? Çok mu özledin sevgilini?" Dudaklarımı yalayıp yutkunduktan sonra aynı ses tonuyla "Bana bak Sim, eğer ki bana ve hayatıma özel bir ilgin varsa lütfen dürüst ol. Çünkü ben bile kendi duygularım ve düşüncelerime bu kadar önem vermiyorum."

Evden apar topar çıkıp yürümeye başladığım zaman Nicholas'ı aramıştım. 'Ne o manolyam vardın tarif ettiğim yere?'  'Manolyam mı? Yeni lakaplar deniyorsun?' Gülmesi ile bende gülmüştüm. Gülüşü huzur vericiydi, her zamanki gibi. 'Sonra açıklarım, yüz yüze.' 'Peki, dediğin kavşağa vardım. Nerede beklemeliyim?' 'Bir telefon kulübesi görüyor musun?' Etrafıma bakındığım sırada gözüme çarpan eski püskü telefon kulübesi ile ona doğru yürümüştüm. 'Evet, önündeyim şuan.' 'Bana birkaç dakika ver. Hemen oradayım.' 'Hadi bakalım ama beni beklettiğin gözümden kaçmadı.' Gülüşü doldu yine kulaklarıma. 'Söz veriyorum beklediğine değecek.' Aramayı kapattığım zaman kollarımı göğsümde kavuşturmuş ve beklemeye başlamıştım. Onu beklemek bile güzel bir aşama gibiydi benim için.

Etrafta gezinen insanları izlediğim sırada önüme uzatılan manolya demeti ile gülerek arkamı dönmüş ve Nicho'ya "Ciddi misin?" demiştim. Güldükten sonra elini bana uzatmış ve tuttuğum gibi ilerlemeye başlamıştı. Ara sokaklardan geçip yokuş aşağı yürüdüğümüz sırada arkasını dönmüş ve "Koşmak ister misin?" diye sormuştu. Hem nereye gittiğimizi merak ettiğim için hemde yokuş aşağı koşmaktan hoşlandığım için cevap vermeden koşmaya başlamıştım, peşimden sürüklediğim Nicholas'ın kahkahalarını duyabiliyordum. Sonunda durduğumuz zaman soluklanmak için bir binaya sırtımı yaslamış ve kalp atışlarımı düzenlemeye çalışmıştım. Nicho sırt çantasından bir su şişesi çıkarıp bana uzattığı zaman "Oh, tam bir centilmen." demiştim. O bir prens gibi eğilip beni selamladığı zaman gülmüş ve bir prenses gibi olmayan elbisemin eteğini tutarak selamına karşılık vermiştim.

Bir süre dinlendikten sonra elimi tutup ilerlemeye başlaması ile ona ayak uydurmuştum. Son bir sokaktan geçtiğimiz de karşıma çıkan manzara beni büyülemeye yetmişti. Hafifçe dalgalanan turkuaz rengi deniz üzerinde parlayan mercan rengi batmaya yakın güneş, bu manzaraya bakan eski görünümlü müstakil bir ev, evin led ışıklar tablolar ve rüzgar çanları ile süslenmiş küçük balkonu, evin giriş kapısının önüne bağlanmış kırmızı bir bisiklet, ağır ağır gelen bahar ile beraber açmaya hazırlanan saksıda ki sarı çiçekler, bahçede yeni sulanmış çimlerin üzerinde yatan bakımlı bir köpek, evden burnuma süzülen tarçın ve vanilin kokuları...

Her şey o kadar uyumlu ve nostaljik ki. Her şey o kadar huzurlu ve rahatlatıcı ki. Her şey o kadar güzel ve güvende hissettiriyor ki. Her şey bana o kadar Nicholas'ı hatırlatıyor ki.

Arkamı döndüğüm zaman biraz daha deniz manzarasının tadını çıkartmak için evin üç metre kadar önündeki betondan korumalıklara yaklaşmıştım. Rüzgarı yüzümde hissetmek o kadar iyi gelmişti ki bulanık zihnime. Nicholas'a baktığım zaman bahçede ki köpek ile oynadığını görmüştüm. Onları izlerken kollarımı göğsümde kavuşturmuştum ve küçük bir gülümseme belirmişti dudağımda. Bana iyi geliyordu. Köpek ile ilgilenmeyi bırakan Nicho ayağa kalkıp yanıma geldiği zaman benim yaptığım gibi dizlerimize anca gelen beton duvarın üzerine oturmuş ve gözlerimin içine bakmıştı. "Burayı seveceğini düşündüm." Sanki kimsenin bizi duymasını istemiyormuş gibi, sanki bir sır paylaşırmış gibi, sanki dalgalardan ve hafif meltemden saklarmış gibi konuşuyordu benimle. "Neresi burası?" bende ona ayak uydurup sessizce konuştuğumda bir süre susmuş ve gülümseyerek yüzümü incelemişti, gözlerinin içi parlıyordu. "Büyükannemin evi. Artık benim gerçi." bende gülümsediğim zaman "İçeriyi görmek ister misin?" diye sormuştu.

Birlikte evden içeri girdiğimiz zaman ilk dikkatimi çeken duvarlarda asılı olan porselen tabaklar olmuştu, büyükannesinden sonra hiçbir şeyi değiştirmemişti anlaşılan. Önce alt katta ki ufak salonu göstermişti bana; içerisi tarçınlı kurabiye yiyip süt içerken büyükannenize okul gününüzü anlatacağınız bir sıcaklık taşıyordu, ardından ev yemeği kokan sevimli mutfağa girmiştik, tezgahın üzerinde duran kırmızı çalar saat ile gülmüştüm, fırın o kadar eskiydi ki bir saat ile zaman tutuyordu belli ki, sonrasında bir yatak odasına girdik, pembe nevresim takımı ve dantelli yastıklar büyükannesinden kalma olmalıydı, duvarda asılı olan fotoğraflardan biri Nicholas'ın ortaokul mezuniyetindendi, üst kata çıktığımız zaman ilk önüme çıkan bir diğer yatak odasıydı, içerisinde ki banyodan anladığım kadarıyla misafirler için ayrılmıştı, kendine ait ufak bir balkonu vardı, balkon tavanında asılı olan rüzgar çanı ile gülümsemiştim küçüklüğümden beri severdim böyle şeyleri, bir yandaki odaya girdiğimiz zaman kiler olduğunu anlamıştım, baharat kokuları ve tozlu görünümü ile pek katlanılır bir yer değildi, en sonunda tavan arasına çıkmak için gibi görünen bir merdiven gördüğüm zaman Nicholas'ın bana uzattığı elini tutmuş ve tozlu merdiveni tırmanarak çatıda oluşturulmuş ufak oturma alanına çıkmıştım, yerde duran minderlerden sağdakinin üzerine kendimi bıraktığım zaman Nicho da benim yanıma oturmuş ve batan güneşin oluşturduğu ışıltıyı izlemeye başlamıştı.

"Manolya asalet başta olmak üzere saflığın ve zarafetin çiçeğidir. Hoş kokusu ve gösterişli görünümü ile anlamını üzerinde taşır." demesi ile ona dönmüştüm. Gözlerimiz kesiştiği an hissettiğim duygular karmaşıktı; özlem vardı bir yerde net hissettiğim, üzüntü vardı, ona karşı duyduğum şefkat vardı, yüzündeki gülümsemeye duyduğum sevgi vardı fakat en çok hissettiğim şey ona karşı olan pişmanlığımdı. "Sana manolyam dememin sebebi bu. Sende bir manolya kadar zarif ve temizsin. Sana baktığım zaman kalbim çırpınıyor Sung. Senin için atıyor, senin olmak için, senin kalbinin atışına ayak uydurmak için çabalıyor. Başarıp başaramadığı bir soru işareti. Sana değer veriyorum Sunghoon, hemde çok. Seni çok seviyorum, anlatmaya kelimeler yetmez derler ya, gerçekten yetmiyormuş Sung. Ciddende kendini ifade etmek zorlaşıyormuş konu sevdan olunca."

Daha fazla konuşmasına fırsat vermeden ellerimi yanaklarına koymuş ve toz pembe dudaklarımı onun yavru ağzı dudaklarına bastırmıştım. Sadece temas ediyordu dudaklarımız, hareket etmiyorduk, sanki bu an aklımızda bir fotoğraf olarak kalsın ister gibi nefes bile almıyorduk. Gözlerimiz sımsıkı kapalı birbirimizi hissediyorduk.

Yavaşça ayrıldığımız zaman gözlerimi manzaraya çevirmiş ve "Teşekkür ederim Nicholas. Bana verdiğin bu değer için, benimle bu kadar ilgilendiğin, beni bu kadar umursadığın için. Umarım seni öptüğüm için bana kızmazsın-" konuşmama devam edemeden bu sefer o dudaklarımızı birleştirmişti. "Biliyorum...kalbin ait değil bana. Fakat bir şans ver bana güzel manolyam. Sahibi olayım narin ve kırılgan kalbinin, benim kalbim senin için atmaktadır çoktan." Alınlarımızı birleştirerek fısıldadığı zaman gülümsemiştim. "Lütfen Nicho. Kurtar beni bu temelsiz ve güvensiz sevdadan, senin olsun kalbim, seninle atışları hızlansın."

"Söz veriyorum asil manolya pes etmeyeceğim."

𝐌𝐨𝐥𝐞𝐬//•𝒉𝒆𝒆𝒉𝒐𝒐𝒏•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin