the karma of blood that connects us

263 30 40
                                    

Aracı sağa çekip bir sigara molası verdiğimiz zaman sigara paketimi ve çakmağımı da alarak arabadan aşağı inmiştim. Dudaklarımın arasında sabitlediğim sigarayı benim için yakan Jaeyun kendi sigarasınıda yaktıktan sonra kolunu omzuma atmış ve iç çekmişti. Sunoo da arabadan inip yanımıza geldiğinde ne kadar yorgun olduğunu fark etmiştim. "Biraz burada kalıp uyumak ister misin?" diye sormamla başını sağa sola sallayarak teklifimi reddetmişti. "Bu yol çabucak sonlansın istiyorum." demesiyle "Kurtuluyoruz." demiştim.

Fazlasıyla düşünceli duran Jaeyun'a döndüğüm zaman durgun bir şekilde beni izlediğini fark etmiştim.

Zamanında ona güvenmemem için beni uyaran kişiyle bir yolculuğa çıkmıştım ve peşimde tek güvenebileceğim insanı da sürüklemiştim. Bunu pişmanlığı asla yakamı bırakmıyordu fakat Sunoo fazla ısrarcıydı. Riki ve ona olan aşkından kurtulmak istiyordu, bunun farkındaydım bu yüzden ona kızamıyordum. Sonuçta benim yaptığımda buydu. Ethan'a olan aşkımdan kaçıyordum ya da en azından kaçmayı deniyordum.

Sigaramı yere atıp söndürdükten sonra sürücü koltuğunun yanındaki yerimi almıştım. Hedefimiz belliydi. Tokyo.

Sunoo özellikle burayı seçmişti. Annesinin şirketlerinden biri buradaydı. Kendimize rahatça yeni bir hayat inşa edebilirdik burada. Bir okula bursla girip, kalacak yer derdimiz olmadan yaşayabilirdik. En azından planlarımız bu şekildeydi ve bir B planı yapamayacak kadar yorgunduk. Kimseye nereye gideceğimizi söylememiştik. Jaeyun'un söylemeyeceğinden emindim zaten, o da Kore'den ve oradaki hayatından kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırdı aynı ben ve Sunoo gibi.

Nicholas ile aramızda geçen konuşma aklıma geldiğinde tekrar tüylerim diken diken olmuştu.

_flashback_

"Ben gidiyorum." Şok içerisindeki ifadesi yavaş yavaş yerini buruk bir gülümsemeye bırakmıştı. "İlişkimizi bitirmek mi istiyorsun?" "Hayır Nicho...ben, ben Kore'den gidiyorum." Yere diktiği bakışları yine beni bulmuştu, ne vardı bana bu kadar bağlanacak. Gitmemi o kadar zorlaştırıyordu ki. "Nereye gidiyorsun peki?" Kapı tıklatıldığı zaman oturduğum yerden kalkmış ve dış kapıyı açmaya gitmiştim. Karşımda gördüğüm kişi Ej idi. Ne kadar Nicholas'ın onunla görüşmesi benim yaptıklarım karşısında bir hiç olsada kıskanmadan edememiştim. "Ben sizi bölmeyeyim." diyip evden çıkmaya yeltendiği zaman Ej'yu kolundan yakalamış ve "Sorun değil, ben gideceğim zaten." demiştim. Son kez Nicholas'a dönüp "Nereye gittiğimin bir önemi yok çünkü peşimden gelmeni gerektirecek kadar değerli değilim. Hayatını yaşa ama en önemlisi aşık ol Nicho, o güzel duygularının körelmesine izin verme. Bu sefer sana karşılık verecek birini seç." Her söylediğim kelimede bana bir adım daha yaklaşmış ve cümlemin sonunda aramızda santimler kalmasını sağlamıştı. Dudaklarıma uzunca ve narince bir öpücük bıraktıktan sonra yanaklarımı avuçlarının içine almış ve "Seni özleyeceğim güzel manolyam." demişti.

_end of the flashback_

Güzel seven bir adamdı, en iyi yaptığı şeydi sevmek. Yanlış kişiyi seçmişti. Elinde değildi beni seçmek aynı benim Ethan'ı seçmemin elimde olmadığı gibi. Ona kızamıyordum, Ej'ya da aynı şekilde. Bu hikayenin tek kötüleri Ethan ve bendim. Belki Jay ve Jungwon da. Jaeyun ve Riki de ister istemez kötü konumuna düşmüştü, Sunoo ise bunca yaşanandan sonra hâlâ arkamda olarak pekte masum olmadığını belli ediyordu doğrusu.

...

Sonunda yolculuğun sonuna gelmiştik. Sunoo arabayı çevrede gördüğüm en uzun gökdelenlerden birinin önüne park ettiği zaman araçtan inmiş ve bagajdan çantalarımızı almıştık. Jaeyun gözlerini caddede gezdirip bize dönmüştü. "Geri kalan yolda başarılar burada size veda ediyorum." demesiyle ikimizde ona minnettar birer gülüş sunmuş ve veda etmiştik. Kalabalık caddenin arasına karışıp karşı yola geçtiği zaman kendinden biraz uzun bir çocuğa sarılmış ve dudaklarını birleştirmişti Jaeyun. Ardından da dönüp arkasına bile bakmadan kararlı adımlarla gözden kaybolmuştu.

Sunoo ile beraber gökdelenden içeri girip annesinin bize verdiği yönergeyi takip etmiş ve apartmanımızı bulmuştuk sonunda. Elimdeki anahtarla kapıyı açıp uzun süredir kullanılmadığı için tozlanmış olan dairede göz gezdirmiştim.

Güzel duruyordu.

İki yatak odası, salonu, mutfağı, banyosu ve büyük bir balkonu vardı. Önce her ikimizde odamıza yerleşmiş ve eşyalarımızı bir düzene sokmuştuk ardından da temizlik yapmış ve yemek söylemiştik. Sunoo'nun, Riki sayesinde öğrendiği Japonca işe yarıyordu doğrusu. Kendimi salondaki uzun koltuğa bırakıp biraz olsun gözlerimi kapattığımda Sunoo da duştan çıkmış, omzundaki havlu ile salona gelmişti.

"Sigaran var ?"

Sunoo'nun sorduğu soruyla gözlerimiz kesişmişti. "İçmezdin." Açık kahve, tilki gözleri pencereden dışarı dönmüştü artık. "İçmezdim." Cebimdeki sigara paketini görmezden gelerek "Kalmadı." dediğim zaman gülmüştü. Yorgun bir gülüştü bu, son zamanlarda onu hiç bu kadar bitkin görmemiştim. Onu yoran; aşkını unutmaya çalışmak mı, yoksa bunca zaman 'arkadaş' dediği birini geride mi bırakmaktı bilemiyorum.

Yemeğimiz geldiği zaman balkondaki yuvarlak masaya geçmiş ve sessizliğe gömülü bir şekilde yemeklerimizi yemeye başlamıştık.

Bizi izlediğinden habersiz olduğumuz dört kişinin bakışları eşliğinde elbette.

𝐌𝐨𝐥𝐞𝐬//•𝒉𝒆𝒆𝒉𝒐𝒐𝒏•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin