Onlar gittikten sonra dikkatimi çeken tabloya bakmaya başladım. Burada kalacaktım ama kalabalık yüzünden kalmak istemedim. Bu yüzden sessiz ve kimsenin gelmeyeceği bir yere gittim. Oradaki tabloları incelemeye başladım.
Yine dikkatimi çeken bir tablo bulduğumda önündeki oturağa oturdum ve onu incelemeye başladım.
Sessiz olduğu için rahattım ki biri geldi ve yanıma oturdu. Yüzüne bakmadım.
"Sen de mi kalabalıktan kaçtın?"
"Evet. Baya ünlüler sanırım bir ben bilmiyorum."
"Di mi? Ben de fark ettim bugün baya ünlüymüşüz." dedi. Dediğinde ona döndüm. "Aa siz de onlardansınız."
"Baksana sen de biliyomuşsun."
"Yani tam bilmek değil. Sadece en yakın arkadaşım fotoğrafınızı göstermişti."
"Anladım. Buraya sakin olur diye gelmiştik ama yine bırakmadılar."
"Zaten insanların halinden anlamıyolar ki. İnsanların da kafa dinlemeye ihtiyacı olduğunu anlamıyolar. Yani yerinizde olsam çoktan bırakmıştım."
"Bu işi para ya da fanlar için yapmıyorum. Sevdiğim için yapıyorum. Hem bazen iyi oluyo fanlarının olması. Destek oluyolar sana."
"Destek oldukları kadar da nefret alıyosunuz ama değil mi? Ne farkı var ki?"
"Şöyle düşünelim. Bir sürü sorunu bir tek insanla paylaşabilirsin. Burda da bir sürü sorun var ama paylaşabileceğin kadar da çok insan var."
"Hiçbir zaman paylaştınız mı size gelen nefretleri fanlarınızla? Sadece yorgun olduğunuzu ya da hasta falan olduğunuzu söyleyip geçiştiriyorsunuz normalde değil mi? Aslında kimse perdenin arkasını bilmiyor. Size gelen zarardan çoğu kişinin haberi yok. Sizin mental olarak kötü zamanlarınızda bu şey vücudunuza yansasa bile fanlarınız fotoğrafa bakıp ne kadar yakışıklı falan diyor değil mi?
"Bazıları da o görüntüyü fark edebiliyor ama. Baksana sen de fark etmiş gibisin."
"Çeken anlar. Hiçbir zaman ünlü olmadım ama o zamanlarda kendi yüzümün nasıl göründüğünü de biliyorum."
"Mutlu olmamasına rağmen mutlu gözüküyosa o kişi nasıl anlayabilir ki diğerleri?"
"İlla ki açık verir. Şey diyolar ya sosyal pil. O bir anda bitebilir. Bir anda gülüp bir anda yüzü düşebilir. Ya da gülerken elleriyle oynuyor olabilir. Bilemiyorum ama bir insanın empati yeteneği gelişmişse anlar. Bazen bu çok kuran insanlar da aşırı iyi anlar mesela."
"Vay be. Bir daha bunlara da dikkat edelim o zaman."
"Niye insanlara yorulduğunuzu göstermek istemiyosunuz ki? Niye bu kadar mutlu gözükmek zorunda hissediyosunuz kendinizi?"
"İnsan kendine yardım edemedikçe başkalarına etmek istiyor. İnsanlar bizim yorgunluğumuzu görürse biz onlara nasıl yardım edebiliriz ki?"
"Bunu bir zorunluluk olarak görmeye devam ederseniz kendinizi bitirirsiniz."
"Tek derdi olan biz değiliz."
"Yine de bu yüzden insanların derdini yüklenmek zorunda değilsiniz. Siz onların psikoloğu değilsiniz. Siz sadece sevdiğiniz şeyleri yapmak için buradasınız. Motor sürmek gibi. İnsanlar sizi böyle görüyor diye böyle olmak zorundasınız diye bir şey yok."
"Yine de insanlara yardımcı olmak iyi bir şey."
"İnsanlara yardımcı olmayın demiyorum. İnsanlara yardımcı olun ama bunun için kendinizi bitirmeyin."
"Haklısın galiba."
"Hm hm."
"Heeseung bu arada."
"Efendim?" dedim ve ona döndüm elini bana uzatmıştı. "Heeseung. Adım. Beni Ethan diye biliyorlar ama gerçek adım Heeseung." Uzattığı elini sıktım. "Jaeyun ama genelde Jake diyorlar.
"Memnun oldum Jake."
"Memnun oldum Heeseung."
"Bu arada." dedi ve cebinden bir kağıt parçası çıkardı. "Arkadaşın sanırım takip ediyor bizi. Ona verebilirsin."
Kağıdı açıp baktığımda imzası vardı. "Ha veririm tabii. Çok sevinir. Teşekkür ederim."
"Rica ederim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Right Here | HeeJake
Fanfiction"Yani yerinizde olsam çoktan bırakmıştım." "Peki şimdi bırakabiliecek misin?"