-BÖLÜM 10-

102 8 4
                                    

Bahâ tarihinin en uzun bölümü ile karşınızdayım. Yaklaşık dört bin kelime. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum canlar 🖤


---------------

Yaşamak başına gelen şeylere verdiğin tepkidir, der babam hep. Senin şer sandığında hayır, mükafat bildiğin imtihan olabilir diye de devam eder.

Hayatımızın belirli bölgelerinde, haritada işaretlenen alışveriş noktaları gibi zihnimizde işaret koyduğumuz anlar vardır. O noktaları yaşadığımız büyük şeyler olarak düşünürsek eğer, ya lütuf olurlar bize sonunda, ya da ders. 

Önümde bir sınav vardı. Elimden geldiğince ders çalışmaya çalışıyordum. Son zamanlarda bu normalin üç katı falan artmıştı hatta. Sınava girip sonucunu teslimiyetle bekleyecektim. Ve her zaman hayırlısını dileyecektim. Önümüze çıkan her yerde bir seçim vardı aslında, sınav tercihi gibi. Yaşamadan da bize ne olabileceğini bilemezdik. Hayır mı şer mi, lütuf mu ders mi? Eğer babamın vardığı kanı doğruysa, umarım ben yaşayanlardandım. 

Şimdi ise hayatımın bir parçası olan dostlarımla galiba yaşamaya çalışıyordum. Evet! Ders çalışıyorduk!

Babam derslerimizin boş geçtiğini öğrenip Zelihaların babalarıyla da konuşup beraber bize bir etüt merkezi ayarlamışlardı. Ve bir haftadan fazladır full buradaydık. Gece eve babamın şoförlüğünde dönüyorduk. Sabah kendimiz geliyorduk. Tek aktivitem ders çalışmak ve abimi ziyaret etmek olmuştu.

Şimdi ise kızlarla etütün kantininde, en sessiz yerde oturmuş hem bir şeyler atıştırıyor hem de birbirimize edebiyat soruları soruyorduk.

Elindeki tuzlu krakeri ağzına atan Merve Kübra'ya döndü. Bende düşüncelerimden ayrılıp ona baktım.

"Asıl adı Yusuf Sinaneddin olan şair, aynı zamanda hekim ve din bilginidir. Bil bakalım bu kimdir?"

Bir bilgin edasıyla Kübra'ya soru soran Merve'ye güldük. Kübra ise bir anda oluşan ortamı hiç bozmadan yandan havalı bir gülüş atıp eline bir çubuk kraker aldı.

"Imm bu kişi aynı zamanda Kütahyalı mıdır?"

Aldığı cevapla sinirlenen Merve defteri hafif yukarıdan masaya fırlatıp tepkisini gösterdi.

"Ben bırakıyorum bu işi abi." Dedi son heceyi uzatarak.

"Ne sorsam cevabı bırak, şairin hayatını bana özet geçiyor." Hafifçe ardını bize dönüp gözlerini merakla kısıp dudaklarını merakla büzdü ve Kübra'ya baktı

"Doğru söyle! Yatmadan önce ne içiyorsun sen kızım?"

Bu durum hoşuna da gidiyordu. Bizim mutlu olduğumuzu görüp sürdürüyordu oyununu. Gülerek ve merakla Kübra'nın cevabını bekledik.

"E ve D vitamini tabi ki. İkisi yan yana gelince edebiyat bilgilerin otomatik olarak motor nöronlarına yükleniyor."

Sır verir gibi Merve'ye eğilen Kübra'nın dediklerine hep bir ağızdan kimseyi rahatsız etmeden güldük.

"Annem hep diyor vitaminsizsin diye de hiç inanmıyordum! Kadın ne derse doğru ya!"

Tekrar gülmüştük, çünkü inanmıştı. "Tamam o zaman ben sorayım bu sefer." Oluşan havayı dağıtıp kitabı eline alan Nil göz kararı sayfa çevirip, gelen kişiyi sormaya başladı hemen.

"Merve'nin sorusunun cevabı Şeyhi'ydi. Bu soru ise Zeliha'ya gelsin. Türk Edebiyatındaki en önemli Mevlit yazarıdır."

Zeliha elindeki tarih not defterini bir kenara bırakıp elini çenesine yasladı. Nil'in yüzüne baktı.

BÂHA (Yarı Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin