Bölüm 8

22 6 0
                                    

Ertesi gün kahvaltıdan sonra, Miss Bingley mektubunu Miss Jane Bennet'a gönderdiğinde pek keyifsizdi. Dün gece kız kardeşi Mrs. Hurst ile her ne konuşmuşlarsa tüm hayat enerjisi yitmiş gibiydi.

"Size her sabah yüz kadar mektup geliyor, Mr. Darcy!" dedi Mr. Hurst. "Hayret ediyorum doğrusu! Bir adam nasıl bu kadar meşgul olabilir!?"

"Londra ile bağlantılarım güçlüdür, Mr. Hurst ve akrabalık ilişkilerimiz gereği birçok kişi ile de sürekli haberleşiriz. Ayrıca iş mektuplarım da farklı yerlerde birçok farklı işi idare ettiğimden fazlacadır," diye durumu özetledim. "Ancak buna şaşırmanız pek tuhaf, size ve dostum Charles'a da epey mektup geliyor."

"Ah, seninle bunun yarışmasına giremem zira daha başlamadan kaybederim!" dedi Charles, akşamki yemek için aşırıya kaçan bir mutluluğa sahip görünüyordu. "Hem ben, senin gibi gelen her mektuba geldiği gün cevap mektubu kaleme almıyorum."

Charles'ın bu sözlerine ister istemez tebessüm ettim ve bir anda gözlerim mektup yığınındaki bir mektuba takıldı:
Georgiana.

Kız kardeşimin mektubu, beni her zamanki gibi heyecanlandırdı. Annemiz Lady Anne Darcy, ne yazık ki Georgina henüz bebek denecek yaşta vefat ettiğinden Georgiana hep içine kapanık ve anne sevgisine aç kalmıştı. Babamızın yüce gönüllü bir beyefendi olduğu gerçeği dahi bu açlığı kapatmaya yetmemiş, belki de bundan olacak biz iki kardeş birbirimize fazla bağlı büyümüştük.

Georgiana'nın mektubu "Sevgili kardeşim," şeklinde başlıyordu ve şöyle devam ediyordu:

"Bugün, yine o korkunç kabusu gördüm. Malum şahsın adını anarak huzurunu kaçırmayacağım lakin huzursuz hissediyorum. Sanki her an o sahte gülümseyişi ve salt yalan sözleri ile karşıma dikilme cüretinde bulunacak gibi geliyor, korkuyorum! Bu yüzden dün gece piyanonun başından kalkmadım, ağlayarak pratik yaptım. Bundan hoşlanmıyorsun, biliyorum, ama yine de sana bahsetmezsem sanki çok büyük bir günah işlemişim gibi geliyor."

Georgiana'nın masum mektubunun devamında sabahleyin kuzenimiz Albay Fitzwilliam'ın Pemberley'e geldiğini ve piyano başında ağlarken bulduğu sevgili kız kardeşimi sakinleştirdiğinden bahsediliyordu.

"Kuzenimiz, bana sımsıkı sarıldı ve her şeyin yoluna gireceğini söyledi. Ah, kardeşim, öylesine büyük bir utanç yaşıyor ve kalp yarasının acısıyla eziliyorum ki bunu tahmin edemezsin! Evet, üç yıl öncesi kadar fena hâlde olmayabilirim ancak böyle aniden nükseden kabuslarım, ne yazık ki huzurumu elimden alıyor ve ben, o zamanlardaki sana olan uzak tavırlarımın beni az kalsın sürüklediği uçurumun o tüyler ürpertici hissini tekrar ve tekrar yaşıyorum."

Mektubun devamında Albay Fitzwilliam'ın tesellisine bir kez daha vurgu vardı ve bu, beni bir nebze olsun rahatlatmıştı. Georgiana kırılgan ve naif bir kızdı, en ufak bir şeyden etkilenebilecek kadar hassastı.

Ve öyle görünüyordu ki olayların üzerinden üç yıl geçmesi yetmemişti.
İyileşmesi için hâlâ daha zamana ihtiyacı vardı.

İşte bu yüzden, malum şahsa kinim mütemadiyen sürecekti. Bu, oldukça yeterli bir nedendi ondan nefretle bahsetmem için. Yaptığı her hatadan ziyade bu, Georgiana'yı yaralaması, onu affedilemez kılıyordu benim nazarımda. Asabımı bozuyordu.

"Mr. Darcy," diye bir anda bana seslendi Charles. "Mektup kimden? Seni aldı, uzaklara götürdü."

Tebessüm ettim. "Georgiana'dan, sizlere sevgilerini iletiyor," dedim.

"Ah, Miss Georgiana Darcy!" diye yapmacık bir ilgiyle araya girdi Miss Bingley. "Onu öylesine özledim ki!"

"Onun da sizlerin dostluğunu özlemle yad ettiğine eminim."

"Söylesenize Mr. Darcy, neden kız kardeşinizi buraya, bizimle vakit geçirmesi üzere getirmediniz?" diye sordu Mrs. Louisa Hurst. Meraklı bir kadındı ve bazen bu merakı hoşuma gitmiyordu.

"Georgiana ne yazık ki seyahat etmekten pek hoşlanmaz," dedim. Onlara esas sebebi söyleyemezdim. Zira durum öyleydi ki üç sene önceki olaydan sonra kız kardeşim Pemberley'den uzaklaşma konusunda fazla çekimser olmuştu. Her an önüne o malum şahsın çıkacağı korkusunu bir türlü içinden atamıyordu.

"Yine de siz, bir sonraki sefere onu sizinle gelmesi için ikna edin," dedi Charles. Buna karşın bir şey demedim, sadece başımı sallamakla yetindim.

Günün geri kalanı, en azından benim için, mektuplarıma cevap yazmakla geçti. Sonrasında evvela subaylar geldi, hiç tanımadığım üç centilmen. Sohbetleri çoğunlukla milis alayının karargâh kurduğu yerlerdeki yaşayışla alakalıydı, asayiş ve yerel halklar adına faydalı şeylerden bahsettiklerini inkâr edemem lakin bahsettikleri, Mr. Hurst'ün onlardan duymayı arzu ettiği tarzda bir bilgi içermiyordu.

Akşam yemeğine doğru gök gürledi ve yoğun bir yağmur başladı. Charles'ın gözleri mütemadiyen cam ile saat arasında yer değiştirdi, onur konuğunu düşündüğü barizdi. Bir ara ayaklandı, bir bahane ile subaylardan izin isteyerek peşinden gittim. "O gelecek, değil mi Darcy?" diye sordu bana panikle. "Yağmur yağıyor."

"Evet."

"Çoktan gelmiş olmalıydı!"

Benim herhangi bir teselli cümlesi zikretmeme lüzum kalmadı, zira bu esnada kahya gelmişti ve Miss Jane Bennet'ın nihayet Netherfield'e teşrif ettiğini müjdeleyerek dostumun acısını dindirdi.

Lakin üzücü detay şuydu ki hanımefendi bu havada salt at üzerinde Longbourn'dan buraya gelme talihsizliğinde bulunmuş, çok fena öksürüyordu. Zaten beti benzi de atmıştı, fazla adım atamadı.

Yere yığıldı.

Mr. Darcy: Pemberley'in EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin