1. KİTAP FİNALİ

16 4 1
                                    

Mabel Matiz, Bahçemin En Zor Gülü

| B Ö L Ü M Y İ R M İ |

“HAK EDİLEN ZAFERLER VE GÜLEN GÖZLER


Kaçışlarım hep sanaydı, bilemedim ayaklarımı yollarının yoracağını.”


Karan’ın Anlatımından;

Göğüs kafesimin içi kalp kırıklıklarımla dolup taşıyordu ve kalbim inatla atmaya devam ediyordu. Kalbimin her atışında biraz daha yaralanması bile onu atmaktan geri durdurmuyor, beni daha çok acı çekmeye mahkûm ediyordu. Alkole sığınarak kaçmaya çalıştığım acılar bir an olsun yakamı bırakmıyor alacaklı gibi. Doğru alacaklılar. Mutluluğumu, gülüşümü, yaşam enerjimi alacaklar. Kararan gönlüm gibi gece de karardığında yine yalnızlığıma şişenin dibini gördüğüm alkol eşlik ediyordu. Beynim uğulduyor, ağlamaktan kendimi alıkoyamıyorum ve dilim Şimal diye sayıklamaktan tutukluk yapmıştı.

“Bilirsin sen beni  ne çok sevdim seni,” diyor telefonumdaki şarkıyı söyleyen adam. “Ah seni bekleyeli belki on dört bahar geçti.”

Yeni bir şişeyi daha açıp ağzıma dayadığımda kapı zili çalmaya başladı. Umursamadım. Çalar, çalar gider elbet. Uzun yudumlar aldığım şişeyi bacağımın yanına, yere, bıraktım ve bu defa halüsinasyon gördüğümü düşündürecek o sesi duydum. Civcivimin sesini... “Karan! Aç kapıyı, içeridesin biliyorum!”

“Sen iyice kafayı tırlattın oğlum Karan, olmayan birinin sesini duyuyorsun.” Kendi kendime gülerek yeniden içtim.

“Karan!” Yeniden duydum o narin, kadife sesi. Sonra yeniden zil çalındı ve kapı yumruklanmaya başladı. Birkaç dakika boyunca aynı sesi duymaya devam ettim. Daha fazla dayanamayarak ve bir ihtimal bu halüsinasyonun gerçek olduğuna inanarak yerimden kalkmaya çalıştım. Gözümün önü kararıp elim boşa düştüğünde olduğum yere kapaklandım. Yeniden ellerimi yere bastırıp zorda olsa kalkmayı becerdiğimde önümde beliren iki sokak kapısına doğru sarsak adımlarla ilerlemeye başladım.

“Karan!” Zil yeniden çaldı, kapı vuruldu. “Aç lütfen kapıyı!”

Zonklayan başımı duvara bastırıp kapıyı açtığımda gördüğüm halüsinasyon devam ediyor olmalıydı çünkü Şimal tam karşımdaydı. Kahkaha atarak Şimal’in şaşkın bakışları karşısında kapıyı kapatmaya çalıştım. Aceleyle kapıyı tutup içeri girdi ve kollarını sıkıca belime sardı. “Özür dilerim! Benim yüzümden ne hale gelmişsin.”

“Ne bitmez bir halüsinasyonmuş amına koyayım şimdi de beni muhtaç olduğum ilgiyle sınıyor.”

“Halüsinasyon değil Karan, gerçeğim ben. Bak,” diyerek yüzümü kavrayıp ayaklarının üzerinde yükselerek dudaklarımı öptü. “Hissettin değil mi seni öptüm? Gerçeğim ben halüsinasyon değilim.”

Omuzlarından geriye incitmeden iterek güldüm. “Geldiğin gibi dön ve git. Beni nasıl yok saydıysan öyle de yok ol hayatımdan. Git!”

“Karan, lütfen dinle beni aşkım.” Perişan haline tav olmamaya çalışıp kafamı iki yana salladım inatla. Yeniden bana uzanmaya çalışan ellerinden geriye giderek kurtulmak istediğimde sersem ayaklarım birbirine geçti ve yere düştüm. Endişeyle bana yönelen Şimal, dolu dolu olmuş gözlerle beni süzüp kaldırmak isterken kolumu onunla benim arama siper ederek bana yaklaşmasını engelledim. “Uzak dur benden, düştüysem kendim kalkarım ben! Senin sahte merhametine ihtiyacım yok.”

“Ne olur dinle beni, her şeyi anlatacağım sana söz veriyorum. O zaman yine istemezsen giderim hem evinden hem de hayatından. Bir daha beni görmezsin bile.”

“Benim istememe gerek kalmıyor sen kendi keyfine göre gidiyorsun zaten. Kalbimi ahır gibi kullanıp duruyorsun Şimal. Benim kalbim senin için bir oyuncak mı söylesene? Bu kadar mı beni sevilmeye layık görmüyorsun?” Gözyaşları yanaklarında yol bulmaya devam ederken omuzları sarsılarak hıçkırmaya başladı. Oluk oluk kanayan kalbim bu haline şahitlik ettiğimden dolayı parça parça olurken uzanıp gözyaşlarını silmek, kollarımın arasına almak istedim narin bedenini.

“Lütfen,” dedi hıçkırıklarının arasında sarsılmaya devam ederken. “Beni son kez dinle Karan.”

İnadım kırılıp tuzla buz olurken olumlu bir kafa sallamasıyla yüzünde gülümseme yer açtım. Yerinden kalkıp benimde de kalkmama yardım ederek koltuğa oturmamı sağladıktan sonra mutfağa gitti. Arkasından çaresizce bakarak iç çekip kafamı geriye bıraktım. Ondan uzak durmam gerektiğini, beni pek de sevmediğini hissediyordum ancak aşk insanı gurursuz biri haline çok kolaylıkla getirebiliyordu. Kalbim avaz avaz onu istediğini söylese de aklım koşarak uzaklaşmak istiyordu şu an. Belki de sarhoş olmamın bir etkisiydi bu bilmiyordum. Benim bildiğim tek şey Şimal’di. Ona kör kütük aşık olduğumdu.

Kollarımın arasına alıp doyasıya öpmek istediğim kadından günlerdir uzak kalmıştım ve şimdi çok yakınımdayken yine bunu yapamıyordum. Bu kadar yakınımdayken aramızda uçurumlar varmış gibi hissediyordum ve bu hissin tek suçlusu oydu. Uğruna aklımı kaybedecek gibi olduğum kadındı.

“Kahve yaptım sana,” diyerek yanıma oturdu ve kahve fincanını altlığından tutarak bana uzattı. Yanına da lokum koymuştu. “Ayılmana yardımcı olur. Sonra da yüzünü yıkarız.”

“Gerçekten böyle düşünüyor musun beni?” Fincanı kavrayıp bulanık gören gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. “Gerçekten böyle düşünüyorsan beni nasıl elinin tersiyle itebildiğini de bilmek isterim çünkü böyle düşündüğün birinden ilk zorlukta vazgeçmek kolay olmamalı.”

Sözlerimin onu incittiğini fark ettim. Zaten geldiğinden beri kurumayan gözleri yine ıslandı, omuzları içe çöktü ve kırgınca soluklandı. Elleriyle oynayıp tek tek uçlarından öptüğüm narin parmaklarının etlerine uzun tırnaklarıyla eziyet ederken iç çekerek yaptığı kahveyi yudumladım. Başı öne eğik, bacaklarını birbirine bastırarak otururken zonklayan gözlerle özleminden kavrulduğum yüzünü izledim. Ansızın kafasını kaldırdığında buğulu gözleriyle karşılaştım ve o an içimdeki yanardağ patladı ruhum dağlandı. Bitirdiğim kahve fincanına uzandı, yemediğim lokumları elime bırakıp bulaşık fincanla uzaklaştı yanımdan. Lokumları ağzıma atıp yüzümü yıkamak için yerimden kalktım. Lavaboya girip yüzümü soğuk suyla çarpa çarpa yıkayarak biraz olsun kendime gelmeyi başardıktan sonra içki kokusu sinen kıyafetlerimi değiştirmek için odama geçtim. Uzun kollu tişörtümü çıkarıp yerine siyah, kısa kollu tişört ve pantolonun yerine de gri bir eşofman giydim. Yeniden salona döndüğümde Şimal, şöminenin yakınındaki kanepede oturuyordu. Beni gördüğünde oturuşunu düzeltip kanepede yan dönerek bir bacağını katlayıp kendine çekti ve diğerini de yere sarkıtmaya devam etti. Aynı kanepede diğer köşeye oturarak yönümü ona döndüm. “Seni dinliyorum, anlat.”

Güçlükle yutkundu ve bakışlarını yüzümden çekerek ellerine düşürdü. “Babam hasta biliyorsun ki.”

Onu onaylarcasına kafamı salladım. Babasının durumuna çok üzüldüğünü de biliyordum. Bir babanın kızını tanımaması ne acı bir şey. Aynı acıyla sınanmadım ancak ne denli zor olduğunu tahmin etmek güç olmamalıydı.

“Ancak yeni bir hastalığı daha olduğunu öğrendik ve durumu pek de iyi değil. Kan zehirlenmesi. Hastalık ilerlemiş durumda ve acilen hastaneye yatışını yapmamız gerekiyordu. Haliyle bunun için de para gerekiyor hem de çok para. Benim klinikten kazandığım parayla bu tedavi masrafı karşılanmayacağı için teyzem son derece yanlış bulduğum bir yola başvurmak zorunda kalmış.”

“Ne yaptı?” Kaşlarım sorgucu bir edayla çatılırken Şimal tırnaklarıyla ellerine eziyet etmeye devam ederek iç çekti ve ıslak harelerini yüzüme tırmandırdı. “Tefeciden borç almış. Üstelik adama bir hafta içinde ön ödeme yapacağımızı söyleyerek ikna etmek için de benim kliniğin adresini vermiş.”

“Ne diyorsun sen Şimal?!” Hayretle yüzüne bakarken öne doğru kayarak aramızdaki mesafeyi kapattım ve yüzünü avuçlayarak titreyen dudaklarıyla acı içindeki gözleri arasında gezdirdim gözlerimi. “Sana bir şey yaptılar mı? Geldiler mi hiç kliniğe?”

“Gelmediler, hiç onlarla karşılaşmadım.” Bileklerimi tutarak acıyla yumdu gözlerini. “O parayı ödeyemeyeceğimizi biliyorum ve onların bize zarar vereceğini de... Bu sebeple seni kendimden ve çevremden uzak tutmak istedim. Çünkü onlar zararı sadece bana ve aileme vermekle kalmayacaklar biliyorum. Önce en sevdiklerimin canını acıtacaklar göz dağı vermek için. Ben senin uğruna ölebilirim ama benim yüzümden zarar görmeni, acı çekmeni kabul edemem Karan. Buna razı olamam.”

“Neden bana gelmedin? Neden benden istemedin parayı? Ben... Senin gözünden bir damla yaş akmasın diye her şeyi yaparım biliyorsun. Bunu bile bile neden bana gelmek yerine benden uzaklaşmayı seçtin!” Ellerimi yüzünden indirip yerimden kalkarak saçlarımın arasına daldırdım ve diplerinden çekiştirerek sıvazladım. Bağırarak arkamdaki duvara vurup alnımı bastırdım. Beni yok sayıp bir sıkıntısı olduğunda bana gelmemesi çok canımı acıtıyordu. Benden para istemek gururunu kırabilirdi elbette anlıyordum ancak bunun birikte hâl çaresine bakabilirdik.

“Lütfen anla beni,” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. “O parayı senden alarak hayatımı sana mahcup bir şekilde geçirmenin benim için ne kadar zor olacağını tahmin edebiliyor musun?”

“Benim Şimal, sevgilin! Benden para istemeyeceksen bile bana derdini anlatabilirdin elinin tersiyle itmek yerine! Birlikte çare bulup birlikte üzülürdük anlıyor musun?”

“Anlamıyorum!” Var gücüyle bağırarak ayağa kalkıp karşıma dikildiğinde titreyen bedenini zapt etmekte güçlük çektiğini fark ettim. “Seninle üzülmem babamı iyileştirecek mi sanıyorsun?! Tamam, teyzemin başvurduğu yol yanlış ama göz göre göre babamın ölmesine izin de veremem! Bu uğurda birinin canı yanacaksa o ben olmalıyım, benim sevdiğim adam değil!”

Belinden tutup arkamdaki duvara yasladığımda körük gibi inip kalkan göğüsleri, göğüslerimin altını süpürürken çenesinden tutarak kafasını kaldırıp duvara yasladım. Göz göze geldiğimizde titreyen ellerini göğüslerime yaslayarak gözyaşlarını akıtmaya devam etti. “Benden borç almayı isteyebilirdin Şimal. Birinden borç almak kötü bir şey değil hele ki bu sevdiğim dedin adamsa hiç kötü bir şey değil ve bu durum bana mahcup olarak bir hayat yaşamanı gerektirmez. Ben böyle bir durumu senin yüzüne vuracak, imasını yapacak bir adam değilim.”

“Biliyorum,” diyerek mahcupça fısıldadı. “O an senden borç almak yemin ederim ki aklıma gelmedi. Zaten benim hâl çaresi bakmama fırsat kalmadan teyzem annemin ağlayıp üzülmesine dayanamayıp gitmiş tefeciye. Öğrendiğimde parayı götürüp iade etmek istedim ancak çoktan hastaneye ödemeyi yapmışlardı.”

Bana yaslı duran bedeninin gevşediğini, titremelerinin dinginleştiğini hissettiğimde çenesindeki elimi yanağına taşıyarak okşadım. “Ne kadar borç almış?”

“Yüz bin.”

“Tamam, sabah ilk iş gidip paralarını verip bu konuyu kapatıyoruz.”

“Hayır Karan, sen dahil olma bu konuya lütfen.” Belinden kendime bastırıp iyice bana yaslanmasını sağladığımda  elimi sırtında oyalayarak okşamaya başladım. “Borç veriyorum. Farzet ki ben tefeciyim ve borcu benden aldın. Tek fark şu olacak ne zaman baban iyileşirse maddi anlamda refaha ulaşırsan o zaman ödemeye başlayacaksın.”

“Ben buraya bunun için gelmedim,” dedi mahcubiyet dolu tınıyla. Gözlerini kaçırıp başını yeniden öne eğmek istediğinde çenesine uyguladığım kuvvetle bana bakmasını sağladım. “Şu an sırf senden bu durumu kapatmanı istemek için gelmişim gibi hissediyorum ve berbat bir durumun içindeyim.”

“Şşş.” Eğilip dudaklarını öptüm. “Ben kesinlikle böyle düşünmüyorum. Senin omuzlarındaki bu yükü kaldıracağım ve sen de bir daha ne olursa olsun ilk bana geleceksin. Ben senin yorulduğunda dinlenmen için hep seninle olacağım. Ben senin o güzel yüreğinde canını acıtan bir yükle yaşamanı istemiyorum. Korkuyla uyuyup uyanmanı istemiyorum.”

“Özür dilerim günlerdir seni perişan bir hale düşürdüğüm için. Beni affedebilecek misin? Söz veriyorum bundan sonra sana böyle şeyler yaşatmayacağım Karan.” Burnumu burnuna sürtüp Burnumu burnuna sürtüp crop hırkasının içine daldırdım elimi ve çıplak sırtına ulaştım.

“Neredeyse bir haftadır öyle acı çektim ki sen geldin ve bu acıları gelişinle yok ettin. Bende böyle bir etkin varken seni affetmemem mümkün mü? Beş gün boyunca yazıp çizdim kendi kafamda senden şöyle uzak duracağım seni böyle unutacağım naraları attım ama senin varlığın kendimi bile kandıramadığımı gösterdi bana.” Ayaklarının üzerinde yükselip göğsümdeki ellerini sürterek boynumda birleştirdi ve ihtiyaçla sızlayan dudaklarıma istediğini vererek onları kavradı. Göğsümün derinlerinden ilkel bir ses kopup ağzının içinde kaybolurken sırtındaki elimi sütyen kopçasının altından geçirerek tenine bastırdım. Dilim sıcacık ağzının içinde gezinirken boyunun yetmemesinden ötürü ayaklarının ağrıdığını düşünerek çenesindeki elimi çekip kalçasının altına kolumu yerleştirerek bedenini havaya kaldırdım. Açtığı bacaklarını belime sıkıca sararken sırtını daha çok yasladım duvara. Dudaklarım vahşice açlık içinde dudaklarına sataşırken Şimal nefes nefese dudaklarını çekip kafasını duvara bastırdı. Gözlerini kapatıp soluklanırken nemli, şişmiş ve ruju silinmiş dudaklarına çevirdim gözlerimi. Hâlâ alkolün bedenindeki etkisi geçmediğinden bacaklarım titrerken düşmemek adına kucağımdaki Şimal ile birlikte ilerleyerek kanepeye oturdum. Başı yorgunlukla omzuma düşerken saçlarını okşayarak boyun boşluğunu öptüm. “Ölürüm senin gözünden akan tek damla yaşa.”

“Sen çok merhametlisin Karan, çoğu zaman seni hak etmediğimi düşünüyorum.” Geri çekilip boncuk gözlerini gözlerimin manzarası haline getirdi. Kopçasının altındaki elimle tenini okşamaya devam ederek dikkatle dinledim hislerini anlatışını. “Senin dediklerin çok doğru. Ben her zorlukta ilk senden vazgeçiyorum. Daha önce zorlukla nasıl savaşılır öğrenmedim çünkü. Bir şey olmuyorsa ondan ya da en yakınımdakinden vazgeçmeyi ona sırt çevirmeyi bildim. Sınava hazırlanırken mesela sözel derslerim iyi olmadığından yapamayınca hemen kaldırıp kenara atardım. Onun üzerine gitmezdim, savaşmazdım. Ama senin için savaşmayı, zorluklara karşı göğüs germeyi öğreneceğim. Eğer olur da bir gün sevgine layık olmadığımı düşünürsen beni hayatından çıkmakta tereddüt etme olur mu? Çünkü sen bu güzel kalbinle her şeyin en güzelini hak ediyorsun.”

“Benim için en güzel sensin. Senden başka güzel bulduğum, güzelim yok. Lütfen civcivim... Ömrümün sonuna kadar benim güzelim olarak, civcivim olarak kal. Benim aşkım sensin, kalbime senden başkasını aşk diye koyamam.”

“Koyma,” diye yoğun bir tınıyla fısıldayıp kendini kucağımda sürterek ileriye, kasıklarımın üzerine taşıdı. Belini kavrayan elim sert bir tutum kazanırken sırtındaki elimle bedenini kendime iteledim. Dudakları dudaklarıma tüy yumuşaklığında temas ederken iç çektiğini hissettim. “Ellerin benden başkasını kavramasın, kolların başka bedeni sarmasın ve dudakların yalnız benim tadımı bilsin istiyorum.”

Benim için araladığı dudaklarına yönelip alt dudağını kavradım. Dişlerimi geçirip ağzımın içine çekerek emdim ve tüm bedenimi elektrik çarpmışa çeviren iniltisini işittim. Ağzının sıcaklığı dudaklarıma çarparken elimin üstünden göğüslerine uzanan sütyenin kopçasını açtım. Üzerinde yalnız sütyen ve göbek hizasına kadar uzanan tüylü hırka vardı. Sanki kendini benim için hazırlayıp gelmiş gibiydi. Bu düşünce bile sertleşmeme fazlasıyla yeterken belinin iki yanından tutarak kendime bastırdım. Sivri tırnaklarını omuzlarıma batırarak inlerken ihtiyaçla kasıklarıma sürtündü. Adımı fısıldayarak inlerken belindeki ellerimi biraz yukarı taşıyıp istek dolu gözlerine baka baka hırkasının düğmelerini açmaya başladım. Giydiği tayttan beni fazlasıyla ve net bir şekilde hissettiğini bunun da tahrik olmasına sebep olduğunu gözlerinde görüyordum.

“Sence de çok sıcak değil mi evimiz civcivim?” İçli mırıltıma karşılık kafasını hızla aşağı yukarı sallarken memnuniyetle gülümsedim. “O zaman seni bu sıcaklıktan kurtaralım ve bunu çıkaralım,” diyerek düğmelerini açtığım hırkayı sıyırıp omuzlarından kollarına düşürdüm ve onay almak için gözlerine çevirdim istek dolu bakışlarımı. Dolgun alt dudağını ısırarak kafasını olumlu anlamda salladığında gözlerimi göğüslerini örten teni gibi beyaz sütyene düşürüp hırkayı çıkardım ve yere bıraktım. Düğmelerin parkeye çarparak çıkardığı ses kulağıma dolarken kafamı eğip iştah açıcı boynuna dudaklarımı temas ettirdim. Anında kafası geriye düşerek ağzıma yer açarken kafamın arkasından bastırıp seslice soludu. Dudaklarım ve dilim eş zamanlı olarak teninde oyalanırken enseme batırdığı tırnakları yüzünden beline asılarak bana sürtünmesini sağladım. İniltileri hoş bir melodi gibi kulaklarıma dolarken kafamı oyalandığım kadife boynundan çekerek kapalı gözlerine çıkardım. Sütyen neredeyse işlevini yitirmiş gibiydi. Askıları kollarına düşmüş ve göğüslerden ayrılmak için tek ufak bir hamleyi bekliyordu. Kucağımdaki bedeniyle birlikte kanepeden kalkarak yatak odama ilerlemeye başladım. Işıkları açık salonda bedenini görecek olmam kendisini utandırabilirdi ve yatak daha iyiydi. Her anlamda...

Boynuma sarılıp soluklanırken sağa dönüp koridora yöneldim ve kısa bir an içinde odaya ulaştık. Saçlarımı okşarken sakince soluklanırken kapattığım kapıya yasladım kalçamı. “Işığı açmamı ister misin?”

“İstemem, böyle daha iyi,” dedi çekinik bir şekilde. Utandığını anlayabiliyordum. “Tahmin etmiştim.”

Sözüme karşılık kafasını sallayıp boynuma bir öpücük bırakırken kalçamı kapıdan ayırıp odanın ortasındaki yatağa ilerledim ve yatağa çıkarak bedenini bıraktım. Bacakları belimden ayrılırken karanlıkta parlayan gözleri, gözlerimi buldu. Bacaklarımı belinin iki yanından yatağa bastırarak kasıklarının üzerine oturdum ağırlığımı vermeden. Göğüslerinin üzerine süzülen saçlarını yatağa düşürerek gözlerine çevirdim bakışlarımı. “Bu birleşmeyi gerçekten istiyor musun?”

Kafasını aşağı yukarı sallayarak kafasının iki yanına koyduğum kollarıma tutundu. “Günlerdir kafamın içindeki ağrılarla öyle çok boğuşuyorum ki... Bu gece hiçbir şeyi düşünmeden sadece seninle olmak istiyorum. En azından bir gece de olsa kendi istediğimi hiçbir sıkıntıyı düşünmeden yapmak istiyorum.”

Gözlerimi gövdesine düşürerek iç çektim ay gibi parlayan tenine bakıp. “Seni böyle gördüm ya böyle ağzımı sulandıracak bir güzellikle yatağımdasın ya,” diyerek sütyenine uzandım. “Bunu çıkardıktan sonra hiçbir şekilde dönüşü olmayacak ikimiz için de biliyorsun değil mi?”

Ellerini kollarımdan çekerek sütyeni çıkarmam için müsaade ederken dilini dudaklarının üzerinde dolaştırdı. “Çıkmaz bir sokağa girdik madem yolun sonunu görmek isterim.”

Sütyeni çekip gözlerimi göğüslerine çevirdiğimde seslice iç çekmeme engel olamadım. “Ah... Şimal, bebeğim sen... Bunlar... Çok güzelsin çok.” Zor bela yutkunarak gözlerimi epey zorlanarak Şimal’in gözlerine çıkardım. Tişörtümü eteklerinden tutarak çıkarıp yere attım ve gözlerimiz arasındaki bağlantı koparak Şimal’in bakışları çıplak gövdeme düştü. Yatağın ortasındaki eşsiz bedeni sınırlarımı dayanamayacağım kadar zorladığında eğilerek çenesini öptüm. “Olur da şehvete kapılıp sana hoyrat davranırsam durdur beni. Aklım çok bulanık ve sen aklımı daha da bulandırdın civcivim.”

Çenesini hafifçe dişleyip ellerini tutarak başının üzerinde yatağa bastırdım. Dudaklarım daha da aşağıya kayarak boynunu bulduğunda kadife tenini dudaklarımın arasına sıkıştırıp emdim. Kısık sesle inleyip belini yay gererek kasıklarını kasıklarıma sürttüğünde dudaklarımın arasındaki etini dişledim. Ellerini kurtarmak için çırpınırken kafamı boynundan çekip dudaklarımı dudaklarının üzerine yasladım hafifçe. “Sakin ol ve seni rahatlatmama izin ver. Her şey yavaş yavaş ve sırasıyla olacak.”

Nefes nefese soluyarak dudaklarıma sürtündü dudaklarıyla. “Sana dokunmak istiyorum. Ellerim senin için sızlıyor. Lütfen.”

Ellerini bırakıp açlıkla kapandım dudaklarına. Boğuk inlemesi ağzımın içine yayılırken saçlarıma tırmanan elleri onları çekiştirmeye başladı. Üzerine tamamen uzanmamla birlikte bacaklarını belime sarıp bastırarak kasıklarımızı bastırdı birbirine. İnleyerek alt dudağını emip çekiştirerek bıraktım. Islak öpücüklerimi çenesinden göğüslerine doğru bıraka bıraka göğüslerine ulaştığımda göğüs oluğuna ıslak bir öpücük bırakarak sol göğüs ucunu ağzıma aldım. Yay gibi gerilen belini tutup kasıklarını kasıklarıma sürterek şiddetle inlemesine neden olurken saçlarımı da hoyratça çekmesine sebep olmuştum. Damarlarımda dolanan zevk her an bedenimin patlayacakmış gibi hissettirmesine neden olurken dilimi sol göğsünden oluğuna oradan da sağ göğsünün ucuna kadar sürükleyerek ağzımın içine aldım. Tırnaklarını çıplak omuzlarımda hissederken ağzımdaki ucun etrafında sıcak dilimi dolandırıp ileri geri çarptırdım. Uyarılan ve sertleşen göğüs ucu daha çok ağzıma gelirken ereksiyonumun istekle zonkladığını hissettim. Geri çekilip nefes nefese kalmış Şimal’e bakarken bacaklarını belimden ayırdım ve kol altlarından tutarak vücudunu yatağın üstüne taşıdım. Kafasını kaldırıp altına yastık koydum ve alnını öptüm.

Bacaklarını arasına kayıp taytının belini tutarak kalçasından sıyırarak çıkardım. Kendi eşofmanımı da çıkarıp yeniden bacaklarının arasındaki yerimi aldım ve bacaklarının kalın tarafından tutarak kendime çektiğimde kasıklarıma sertçe çarpan kasıkları hırıltıyla inlememe neden olurken Şimal tırnaklarını yatağa bastırarak bedenini yay gibi gerdi. Bacaklarını okşayarak diz kapaklarına sırayla dudaklarımı bastırdım. “Geberiyorum zevkten, müthiş bir şeysin aşkım.”

“Ben...” Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi tutukluk yaparken sağ bacağının iç kısmına dilimi yaslayıp yaladım. “Beynim karıncalanıyor. İçimde bir şeyler oluyo- Ah!” İç çamaşırını kenardan açıp nefesimi üflememle çığlık atarcasına bağırdı. Dışarıdan yansıyan ışıktan renginin beyaz olduğunu gördüğüm iç çamaşırının kenarlarına parmaklarımı geçirip diz kapaklarına kadar indirdim. Şimal ellerini siper ederken uzanıp ellerini tuttum ve öperek iki yanına bıraktım. “Sakin ol, yavaş ilerleyeceğim.”

Üzerine doğru yükselip dudaklarına yasladım dudaklarımı ve elimi bacaklarının arasına yerleştirdim. Şimal alt dudağını ısırarak kafasını yastığa bastırırken üst dudağını öptüm. “Nabız gibi atıyor, sızlıyor elimin altındaki değil mi?”

“Hıhı.” Güçlükle fısıldarken omuzlarıma tutunup tenimi okşadı. İşaret parmağımı elime değen ıslaklığında dolaştırmaya başladığımda tırnakları vahşice tenime saplandı. “Benim için ıslanmışsın, sırılsıklam olmuşsun bebeğim, güzel sevgilim.”

Elimi çekip üzerinden aşağı kayarak yeniden bacaklarının arasına geçtim ve iç çamaşırını tamamen çıkararak yere attım. Bacaklarının arası gözlerimin önüne serildiğinde güçlükle yutkundum dudaklarımı yaladım. Bacaklarını kaldırıp omuzlarıma koydum ve bakışlarımı civcivime çevirdim. Başını geriye atarak kısık kısık inlerken tırnaklarıyla örtüyü delmeye çalışıyordu. Gözlerimi bacaklarının arasına düşürüp kafamı oraya doğru eğdim ve dilimi yaslayıp üzerine doğru sürükledim. Gür iniltisini çığlığa benzeyerek ağzından firar ederken ağzımı bacaklarının arasına gömüp hunharca tadına bakmaya başladım. Parmaklarım çelikten kılıç gibi bacaklarına saplanırken hoyrat ve aç dilim Şimal’in iniltilerinin kulaklarıma taşınmasına neden oluyordu. Adımı haykırıyor ve aldığı zevkten dolayı daha fazlasını istediğini belli edercesine kalçasını kaldırarak ağzıma sürtünmeye çalışıyordu. Titreyen bacaklarını indirip üzerine kaydım ve boynuna yapışan saçlarını teninden uzaklaştırdım.

“Artık fazlasıyla hazırsın bebeğim.” İç çamaşırımı indirip ıslaklığına sürtündüğümde ürkek bakışlarını gözlerime sabitledi. “Korkma, yavaş ilerleyeceğim. Dayanamadığında söylüyorsun ve bırakıyoruz. Korkma, incitmeyeceğim seni.”

“Lütfen...” Titreyen dudaklarına yasladım dudaklarımı. “Ayaklarınla iç çamaşırımı çıkar bebeğim ve bacaklarını arala.” Dediğimi yaparak iç çamaşırımı çıkardığında ağırlığımı üzerine vermeden girişine dayandım. Kollarıma tutunup tenime tırnaklarını bastırırken derin derin nefesler alıp veriyordu. Yavaşça kendimi içeriye itmeye başladığımda dikkatle yüzünü inceledim Şimal’in. Nefesini tutmuş bekliyordu. Eğilip dudağını öptüm. “Nefes al aşkım.”

Kafasını sallayıp nefes alırken biraz daha kendimi ittim. Alt dudağını ısırıp acıyla inlerken dudaklarına art arda öpücük bıraktım ve biraz daha içinde ilerlemeye çabaladım. Canını acıtmaktan çok çekiniyordum ama bir yandan da içimdeki şiddetli şehvete karşı koyamayıp tamamen hoyrat yaşamak istiyordum bu birleşmeyi. “Şimdi şöyle yapacağız,” diyerek çenesini öptüm ve dikkatini bana vermesini sağladım. “Az bir kısmı kaldı. Sen derin bir şekilde nefes alıp vereceksin ve ben tamamen içinde olacağım. Anlaştık mı?”

“Çok mu az kaldı gerçekten?”

“Evet aşkım, çok az kaldı.” Kafasını sallayıp derin bir şekilde nefes alıp bırakırken tamamen içine ittim kendimi. Acıyla inleyerek omuzlarıma sıkıca tutunurken üzerine uzanıp boynuna sokuldum. “Bitti, içindeyim. Sakinleş biraz, alışmanı bekleyeceğim.” Bacaklarını kaldırıp yavaşça belime dolayarak ensemi okşamaya başladı. Dakikalar geçip içinde hareketlenmeye başladığımdan biraz zaman sonra içimdeki doluluktan kurtulup ikimizin de rahatlamasıyla içinden çıkarak yorgun bedenini kollarımın arasına aldım.

“Seni seviyorum Karan.” Boynunu öperek karnını okşadım. “Ben de seni seviyorum civcivim.”

PİNOKYOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin