~Instagram: merveinc_official 💜💜💜
"Her gün , daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır , fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefe varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor ; rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk mantolu Madonna 'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanınca ya kadar orada bekliyordum ."
23 Eylül 1975🌿
Bu kitabı evinden ayrılırken Selahattin Bey verdi . Aslında onunla muhabbet etmek , uzun zamandır yaptığım en rahatlatıcı şeylerden biriydi . O kadar iyi bir dinleyiciydi ki ... Keskin mavi gözlerini bir an bile ayırmadı benden. Normalde iki kelimeyi bile zar zor eden ben , adeta çenem düşmüştü . Konuştukça konuşasım geldi sanki. Daha önce hayatınızda ilk defa gördüğünüz birine bu kadar yakın hissedebilir misiniz siz ? Ben hissettim . Ne güzel söylemişti Selahattin Bey :
"Bazen bir yabancıya içini dökmek daha kolaydır oğlum. Seni bilmeyen ,tanımayan biri istese de yadırgayamaz , küçümseyemez. Bilhassa bazı konular da korkar insan , çekinir konuşmakta. Hâlbuki ne çok ihtiyacı vardır, içini dökebilecek birini bulmaya ... Keşke der , keşke beni anlasa şu hayatta biri , birileri..."
•••
Saat kaç olmuştu bilmiyorum ama baya uzun bir saat sohbet ettik . Adeta bir ömür sohbetiydi . Akşam çıkmadan da eski püskü bir kitap verdi . Okunması yasaklandığı için "Gizlice , kimsenin seni rahatsız edemeyeceği bir yere git hepsini oku." Demişti. Bende eve geldiğimde annem çoktan yatmıştı. Hemen odama geçtim , kapıyı kilitledim , lambamı yaktım ve Selahattin Bey' in bana verdiği "Kürk Mantolu Madonna' yı" okumaya daldım.
Ertesi Sabah _
Sabah annemin mutfakta çıkardığı seslere uyandım. Hayret ? Hayatımda ilk defa bir güne başlarken umutsuz , mutsuz ve dahi isteksiz değildim. İlk defa bugün de anlamsız bir gün geçireceğim demedim. Annemle ilk defa bozuşmadan kahvaltı edip , evden çıktım. Selahattin Beyin yanına giderken , yolda bir düşüncedir sardı beni . Neden , neden ? Bugün her zaman ki günlerden biri değil ? Bunun sebebi biriyle sohbet etmem mi yoksa artık benim de bir dostum olmasımıydı ?Eve doğru yaklaşınca Selahattin Bey'i bir yerden gelirken gördüm. Sabahın köründe yine bir yere gitmişti . Uzaktan baktım ona ;ellerini paltosunun cebine koymuş , başı yerde , kaşlarını sanki bir şey düşünür gibi çatmış öylece yürüyordu.
Mutsuzdu yine. Beni görünce bütün hatları bir anda değişti , hızlı adımlarla yaklaştı yanıma
"Oo ! Kimleri görüyorum . Hayırlı sabahlar oğlum , erkencisin. "
"Siz benden daha erkencisiniz Selahattin Bey. Nereden böyle sabah sabah ?"
"Bilmem . Emeklilikten midir nedir ? Evde duramıyorum hiç. Hele de sabahın erken saatleri . Bizim buralar da pek güzel. Sabahları hafif yağmurla, insan kendine geliyor."
"Eee Karadeniz havası, başka hiçbir şeye benzemez. "
Bunları konuşurken bir yandan yürüyorduk . Aslında ne kadar huzurluydu .
Günün daha ilk saatleri ;kuşlar ötüyor , yağmurdan ıslanmış yapraklar sonbara özel bir hüzünle yere düşüyor , yanımda hem sohbet edebileceğim , hemde beraber yürüdüğüm bir adam var.
Nereden bilebilirdim o günün hayatımın en güzel günlerinden biri olacağını ? Ya da nereden bilebilirdim? Bu günün aslında Selahattin Beyle vedalaştığım gün olduğunu ...
Onun bana anlattıklarını pür dikkat dinledim. İtalya da yaşadıklarını , orada gördüğü her şeyi bana anlattı. Ben de bir yandan daktiloma geçirdim hepsini. Bir ara sözlerini bitirdi. Oturduğu koltuktan kalktı . Önce duvardaki resimlere sonra da üniformasına baktı. Tekrar oturdu masasına. Yüzünde anlayamadığım bir hüzün vardı. Ama bu birazdan bir şeylere üzülüpte , ağlayacağı cinsten değil bu , bu sanki ...
Pişmanlıktı , bu geç kalınmışlıktı...Kısacası bu adam hüznün ta kendisiydi.Elinde ki kutuyu masaya seri şekilde koydu . "Önce senden bir şey istiyorum çocuk."
"Buyrun , dinliyorum. "
"Bugün burda sana söyleyeceğim her şey aramızda kalacak ve bir kaç ricam var onları da yapmanı istiyorum . Sana güveniyorum Aydın. "
Masmavi gözleri , dikkatle süzdü beni . Belki de gerçekten güveniyordu bana , gerçekten sevmişti beni... Hayatımda ilk defa birine verdiğim güven duygusunun heyecanıyla her şeye tamam dedim. Ahh! Keşke Anlasaydım, keşke git dediğinde gitmeseydim o gün yanınızdan . Keşke her şeye rağmen bugün yanımda olsaydınız . Selahattin Bey , siz benim bu hayatta ki tek dostumdunuz ...
"Al bu kutuyu bir yere göm Aydın. Ama öyle bir yere göm ki hem köydeki hiç kimse görmesin , hem de zamanı geldiğinde sen bile unut yerini."
"İyi ama neden ki ? Ne var o kutunun içinde ?"
"Soru sorma şimdilik sadece dediklerimi yap bir de ..."
Eli masada ki kağıtlara gitti. Titreye titreye bir kağıt çıkardı oradan. Bu dün geldiğimde , görmemem için benden sakladığı kadının portresiydi . İyi ama bunu neden veriyordu ki şimdi ? O an bile anlamamış olmama hâlâ çok kızıyorum . Belki o gün herşeyi anlayıp , Selahattin Beyi durdursaydım bugün bunların hiç biri olmazdı . Ama hayatta bazen olması gereken durur olmaz . Tıpkı ; çok önemli bir şeyi söylemek gerekirken , susup oturmak gibi . O an zihnime vurulan prangalar durdurdu beni .
"Peki , Selahattin Bey ama resmi yarın mutlaka size geri getireceğim . Sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. "
~Durdu o an. Baktı gözlerimin içine meğer ne çok şey anlatmıştı da ben anlamamıştım. Unutursun demişti bana zamanla. Peki kendi unutabilmiş miydi ? Kendi hatıraların esaretinde, kendine bir nevi hapishane yapmıştı . Kimseyi de almamıştı bunca yıl . Peki, ya neden ben ? Bütün bu görevleri verirken , bana güvenirken ne düşündü acaba ? Ya da kime benzetti ? Tam kapıdan çıkmaya hazırlanıyordum ki arkamdan seslendiğini duydum:
"Aydın ! Şunu sakın unutma oğlum bazı insanlar gitmezler , gidemezler ...
Unutmak istedikçe hatırlarsın , aslında hiç de unutmak istemediğini ."Beni Sosyal medya hesabımdan takip edebilirsiniz 🍁
Instagram: ezel_merveince
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMAYANLAR
RomanceŞu ana kadar bildiğiniz tüm aşk hikâyelerini unutun. Çünkü bu aşk tahmin edemeyeceğiniz kadar hayatın içinde ve GERÇEK BİR HİKÂYE. Savaşın ortasında , bambaşka bir ülkede Karşılaşan iki acılı ruh ... Hiç beklenmeyen bir zamanda kendi tabiriyle ; En...