Sooyoung'un Pembe Çantası, Hayalet Jaehyun

142 23 23
                                    

Bir anda kötüleşip yanlarından ayrılma olayımın üzerinden iki gün geçti. O olaydan sonrasını size anlatmadığım için kısaca bahsedip geçmek istiyorum. Ben, Jongdae sağ olsun, kendimi hızlıca toparlayıp salona geri dönmüştüm. Chanyeol hissetmişti zaten kötü olduğumu, hemen ne olduğunu sordu bana. Yalan uydurmamda üstüme olmadığı için karnım ağrıyor diye geçiştirdim. Sehun ile biraz daha kaynaştık, hatta Chanyeol yakınlaşmamızı kıskanıp kalkmak istedi hemen. Sehun'u da alıp çıktı evden ve ben de bir şey demedim. Uzun süre sonra Chanyeol konusunda bencillik ettim o akşam. Jongdae'ye sarılırken ağladım ve içimi döktüm, onun ben üzüldüğüm için üzüldüğünü bilmeme rağmen daha çok ağladım.

Neyse işte, sonuç olarak iki gün geçti. Chanyeol ile en son o gece konuştum. İki gün boyunca ara sıra karşıma çıktı ama yanıma gelmedi, ben de yanına gitmedim çünkü onunla sadece bir gün geçirsem dahi deli gibi alışmıştım yanımdaki varlığına. Böyle olacağını biliyordum zaten bu yüzden benden uzak olması kesinlikle istediğim şeylerden biriydi, bir yandan da kesinlikle istemediğim şeyler arasında yer alıyordu ama olsun.

"Daldın gittin yine." Jongdae kahvesini yudumlarken söylediğinde gözlerimi masadan çekip ona baktım. Ellerini ısıtmak için birbirine sürtüyordu. Mavi beresi ve mavi atkısıyla cidden tatlı gözüküyordu. "Mavi fetişin var herhalde." dediğimde gülerek başını salladı. Her şeyi maviydi, tuzluğu bile.

"Jongdae, senin hayalet arkadaşların ne zaman ortaya çıkıyor?" Kafamı dağıtmak için sorduğumda düşünmeye başladı. Önümdeki kahve geldiği gibi duruyordu, dokunmamıştım hiç. Bir yudum almak için elimi kahveye uzattığımda cevapladı sorumu. "Öyle zamanları yok ki. Mesela şu an birisi yanında oturuyor. Chanyeol, Baekhyun'a selam ver." Duyduğum isimle hemen gözlerimi yana çevirdim, boştu tabii. Jongdae benimle cidden oynamayı seviyordu.

"Tamam, tamam. Onun ismi Jaehyun." Aynen kardeşim, yedik bizde bakışı atıp kahvemi içmeye devam ettim. "Jaehyun, kahvesini devir oğlum." İçtiğim kahveyi masaya bırakıp olmayacağını bildiğim şey için beklemeye başladım. Hiçbir hareketlenme olmayınca gülerek Jongdae'ye döndü gözlerim.

"Sen git beş yaşındaki çocukları kand- hasiktir lan!" Masadan hızla itilen kahve bardağıyla gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Jongdae ise bana daha çok eğlenerek bakıyordu. "Kankim neyse ki beleşe almıştık kahveyi, öyle düşün." kahvesini kafasına dikerken söylediğinde gözlerimi devirdim ona.

"Bu hayaletler niye ortalıkta geziniyor?" Merakla sorduğum soruyu karton bardağını buruştururken cevapladı. "Bunlar kara büyü sonucu çıkıyorlar ortaya." dediğinde anlamamama rağmen anlıyormuş gibi yapıp yavaşça kafamı salladım.

"Başka özel gücün var mı?" Şimdiye kadar anlattıklarına inanmamakla hata etmiştim, herif resmen goblin çıkmıştı. "Hayatım, bu bir özel güç değil. Büyü yapabildiğimden onları görebiliyorum, büyü de büyük sorumluluk istiyor. Öyle her şeyi yapamazsın, her yaptığın büyünün bir bedeli vardır." Kaşlarım çatıldı direkt.

"Nasıl bedeller bunlar?" Buruşturduğu karton bardağını elinde oynatmaktan sıkılmış olmalı ki basket atar gibi attı çöpe doğru. "Yaptığın büyünün büyüklüğüne göre değişir. Mesela ben kahve bardağını düşürerek bir büyü yaptım, bunun bedeli kısa süreli bir baş ağrısı gibi düşün. Eğer birini lanetlemek için büyü yaparsan sevdiklerini kaybetmek gibi bedelleri de olabiliyor." Sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi rahattı. Düşüncesi bile korkunçtu bunun. Birini lanetlemek için kim sevdiğinden vazgeçerdi ki? Oturduğum yerden irkildim resmen.

"Sen de büyü yapmış oldun aslında." Jongdae rahatça söyleyip iyice arkasına yaslandığında söyledi. "Sonuçta birini kendine aşık etmek için bilezik taktın. Bileziği kendin yapmadığın için tam bir büyü yapmış sayılmıyorsun, bu yüzden benim gördüğüm gibi hayaletleri göremezsin ama büyüyü kullanmış oldun sonuçta." Neyse ki o hayaletleri görmeyecektim, dayanamazdım hayalet görmeye.

Chimide Ai ||ChanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin