1

8.1K 88 9
                                    

"Sana zarar vermek istemiyorum gökçe. Sadece konuşalım. Bak biz çocukluk arkadaşıyız. Seni.. seni kaybedemem bana sırtını dönme.."

"Han! Lütfen beni rahat bırak. Bırak sindireyim. Bırak beni.."

"Beni böyle uzaklaştırma kendinden."

Gözlerimi çevirip onun yüzüne baktım. Kardeş gibi büyüdüğümüz en yakın arkadaşım dün gece bana beni sevdiğini söyledi. Yılların büyüsü bozulmuştu. Birlikte aynı bahçede ağaca annelerimizin kurduğu salıncakta çekilmiş bir fotoğrafımız vardı. İkimizde gülüyorduk. Daha bebektik. Bizim dostluğumuz çok çok eskiydi. Kendimi bildim bileli...

Beni kollarımdan tuttu ve sağ eli yüzüme dokundu.

"Lütfen.. Beni yokluğunla sınama"

"Han.. nasıl dostluğumuza ihanet ettin. Ben.. ben seni taniyamiyorum şu son 6 aydır gariptin ve sonunda ağzındaki baklayı çıkardın. Bana ailelerimize nasıl ihanet edersin."

Gözlerindeki yaş hayal kırıklığının en büyük sahidiydi.

"Gökçe.." diyebildi sadece siyah çerçeveli gözlüklerinin ardındaki kahverengi gözlerindeki yılgınlık bağırıyordu. Gerildiginde hep gömlek manşetlerini cekistirirdi ve bu onu çok masum gösterirdi. Yine yapıyordu ama bu defa masum degildi.

Buğra ve Aybüke yanımıza geldiler o an ve yüzümüzdeki gerginliği fark etmiş olmalılar ki;

Gençler harbiniz bittiyse çıkalım dedi ve güldü. İkimizde yüzüne baktik.

Aybüke koluma girdi ve ne oldu diye sordu. Önemli birşey değil Han' in her zamanki takintilari diyebildim sadece.

Üniversite son sınıftaydik. Başarılı bir öğrenciydim Han' A nazaran. Ama sınav senesi tuhaf birşey oldu ve Han neredeyse depar atmış ve aynı universiteyi kazanmıştık.

Bu haber beni ozamanlar havalara uçurmuştu. Ama şimdi inanılmaz saskinliklar geçiriyordum.

Okuldan çıkıp yakınlardaki " 1986" cafesine gitmiştik. Adından anlasildigi üzere cafe sahibi Deniz Gezmiş tayfasindandi. Duvarları deniz, huseyin ve Yusuf resimleriyle doluydu. Üç Fidan...

Birer çay söyledik ve sohbet başladı. Uçari çocuklar değildik. Başka mevzularimiz olmazdı.

"Eee arkadaşlar 3 ay kaldı ne yapicaz mezuniyetten sonra " dedi Aybüke.

Buğra ben babamın yanında ise baslicam dedi. Buğra Fizik okuyordu. Babasının da büyük bir sanayi sitesi vardı. Üniversiteye babasının işlerin başına geç baskısından sıyrılmak için gelmişti zeki çocuktu.

Aybüke ben de herlade bı hasteye başlarım dedi. O da diş hekimliği okuyordu. Büyük ihtimal özel bir hastane de ağız bakımı yapacaktı

Ben de bı fabrikanin üretim müdürü olurum sanırım dedim gülerek. Endüstri mühendisi olacaktım ben de.

Han tek kelime etmedi. Koluna hafif dokundum sen dedim gülerek. Hiç birşey olmamış gibi..

Gözlerinin içi parladı o an.. hayata dönüş gibi.

Ben ben.. Laboratuvara girerim neresi olursa dedi. Kimya mühendisliği okumuştu. Hiç beklemezdim lise de o kadar ders asmasina bakarsak.

Buğra satine baktı vebenim kalkmam lazım dedi. Aybüke gel götüreyim seni de merkeze ordan ayriliriz dedi. Aybüke başını salladı vedalaştık. Başbaşa kalmıştık.

Aynı anda birbirimize döndük. Güldü yanagindaki gamzesi çok belirgindi.
Ben bugün Ankaraya gidicem dedim. Dersler bitti sinavlri verdik sadece mezuniyete katılmanız gerkli dedim burada kalmamin bı anlamı yok dedim. Başını salladı haklısın dedi. Ben burdayım dedi arkasına yaslanarak sanki bir şeyleri içinde çözmüş gibi..

Tamam dedi ben yurda çıkıyorum görüşürüz dedim ve ayrıldım yanından.

Yürürken arkamı döndüğümde sandalyeden kalmış bana bakıyordu. Ona dondugumu görünce yavaşca el salladı.. İçime rahatsız edici bir duygu çökmüştü.

Saplantı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin