Yaşam neydi? Yaşamak neydi?Ölümle yaşam arasında ki yere araf mı denilirdi? Peki orada olanlar. Arafta mı kalırdı?
Uzaktan gelen sesler kulağıma bir uğultu şeklinde ulaşıyordu. Gözlerimi açma isteğiyle dolduğumda göz kapaklarım resmen bana karşı çıktı. Ellerimi gözlerime götürmem neden bu kadar zor olmuştu?
"Uyanıyor," dedi bir ses, bu ses Alim'e aitti. Gözlerimi tamamen açtığımda, Hisar'ın yanıma geldiğini gördüm.
Elini önce alnıma, hemen ardından gözlerimi ovuşturduğum elime götürdü. " İyi misin?" diye sordu. Hemen ardından "yorma kendini," dedi.
Kaşlarımı çatıp ona soran gözlerle baktığımda hala ağzımdan tek kelime çıkmamıştı. Ama beni anlamış gibi "Asansörde biraz fenalaştın, seni hemen odaya getirdik. Doktor geldi, muayene etti. Halsiz düşmüşsün, sabahtan beri bir şey yemedin değil mi Aslı? Ah Aslı." dedi son harfi sitemle uzatarak.
Günü gözümün önünde canlandırmaya çalışırken, gerçekten sabahtan beri bir şey yemediğimi fark ettim. Aslında gün boyu bir şey yemeden geçiştirdiğim çok zaman oldu ama bu hengamede halsiz düşmüştüm demek ki. Bakışlarımı etrafta gezdirirken elim hala Hisar'ın avuçlarındaydı. Elimin üzerini hafifçe okşuyordu.
Süit oda, geniş bir yatak odası ve oturma odasından oluşuyordu. Yatak odasının dışarı kalan tarafını boydan boya kaplayan cam, odaya duvar görevi görüyordu. Otelin aşağı katlarına yakın olmamıza rağmen buradan bile İstanbul'un ışıkları harika görünüyordu.
Kokteyl bittiğinde hava aydınlıktı ama şuan gördüğüm görüntüden anlıyordum ki en az iki saat baygın kalmıştım. Kafamı çevirip Hisar'a baktığımda, hala dikkatle bana baktığını gördüm. Tam kaç saat baygın kaldığımı soracaktım ki, görüntüler hızla belleğime doluşmaya başladı. Ben bir atak geçirmiştim, bu normal bir halsizlik bayılması değildi.
Nefessiz kalmıştım evet, oda konusunda Hisar ile tartıştığımız sırada olmuştu. Kendimden geçmeye başladığım sırada asansör durmuştu ve kapı açıldığında..
Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi büyüdü, yataktan kalkmak için hareketlendiğimde, Hisar yüzümdeki ani değişimi fark etmiş olacak ki hemen "sakin ol" diyerek bir eliyle omzumu kavradı ve yataktan kalkmamam için bastırdı, diğer eliyle hala elimi tutuyordu.
Kapı açıldığında Ömer'i görmüştüm.
"Ömer," dedim, Hisar'ın gözlerinden bulutlar geçer gibi oldu bir an. Kafasını hızla kaldırıp Alim'e baktı. Alim, duvara yaslanmış ellerini göğsünde birleştirmiş bizi izliyordu. Ben tekrar "Ömer nerede?" deyince, Alim soran gözlerle bana baktı. "Ömer kim Aslı?"
"Onu gördüm, biz asansördeyken kapı açılınca orada duruyordu. Ömer'di o!" dedim. Sözler ağzımdan teker teker dökülürken aslında ne kadar saçma bir cümle kurduğumun ben bile farkındaydım. Ama görmüştüm işte.
Alim, dudaklarını bükerek kafasını iki yana salladı, bilmediğini belli etmek için.
Gözlerimi önce Hisar'a ardından kapının hemen önünde duran Yusuf'a çevirdim. Onlar oradaydı, görmüş olmalılardı. Peki o Ömer ise, şimdi neredeydi? Hisar onu kovmuştu belki de. Peki en önemli soru, Ömer yaşıyor muydu? Neden şimdiye kadar bana gelmemişti peki? Onu bu zamana kadar alıkoyan şey neydi?
Hisar, soru yüklü gözlerime boş gözlerle karşılık verdi. Bir an ne diyeceğini bilmez gibi baktı yüzüme. Ardından kendini toplayıp, "Ömer kim Aslı?" diye sordu o da Alim gibi.
Halbuki gözleri Ömer'in kim olduğunu çok iyi biliyormuş gibi bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KAFES
General FictionKİTAP +18 • olumsuz örnek oluşturabilecek sahneler • İÇERMEKTEDİR! 🍸 "...Seninle geçireceğim zaman yirmi dört saatten daha az Serçe. Seni öpeceğim. Seni bol bol öpeceğim. Seni saracağım. Seninle sevişeceğim. Elime geçen her fırsatta. Durmaksızın."...