Yorum sınırı 85.
Jimin ile tartışmamızın ardından geri kalan günde hiç konuşmamıştık. Ve eve gelmiştim fakat ondan hala ses yoktu. Sabrım dolduğu için bir kez daha telefonu elime almış ve ona mesaj atmıştım. Fakat saatler geçmesine rağmen mesajım hala iletilmemişti bile.
Bu yüzden pijamalarımdan kurtulup doğruca bir taksi çağırmış ve soluğu yine o sahilde almıştım. Soğuk hava yüzünden gözlerimi kısmış ve yine aynı köşede olacağını düşünerek doğruca oraya yönelmiştim. Ve yanılmamıştım da.
Park Jimin iskelenin demirine yaslamıştı yine sırtını, gölgede kalıyordu ve bu karanlıkla fark edilmesi zordu. Hafif bir alkol kokusu esiyordu burnuma ve hemen yanında bir tane bira şişesi duruyordu. Gözleri kapalıydı. Fakat sesimi duymuş olmalı ki araladı gözlerini ve bana baktı çatık kaşlaryla. "Ne işin var senin burada?" Meraklı bir şekilde sorduğunda yanına oturmuş ve ona bakmıştım. Üzerine yalnızca bir tişört vardı. Öfkeyle soludum bu haline ve üzerimde ki büyük montu çıkartım ve onun sırtına atarken homurdandım. "Hasta mı olmaya çalışıyorsun?" Ellerini ellerimin üzerine koyarak montu geriye uzatmaya çalıştı hemen. "Ben üşümüyorum, sen kendini hasta etme."
"Alkolden dolayı öyle düşünüyor olabilirsin ama yarına hasta uyanacaksın." Diyerek montu yeniden üzerine atmıştım. Zaten benim üzerimde kalın sweatim vardı. Bende sırtımı yasladım aynı onun gibi ve denize çevirdim gözlerimi. "Neden geldin buraya?" Sorusunu yeniledi.
"Çünkü mesajıma bakmadın ve merak ettim." Bir süre sessiz kalmış ardından mırıldanmıştı. "Tartıştık ve bir süre konuşmamızın iyi olacağını düşünmüştüm." Dediği ile başımı iki yana salladım. "Suskunluk kötü sonuçlar doğurur." Dediğim ile sessiz kalmıştı yine.
Bir kaç dakika kadar ikimizde denizi izlemiştik fakat bunu o böldü. "Bugün o cümlenin devamında ne söyleyecektin?" Sorusu ile alayla güldüm. O takıntılıydı. Hemde fazlasıyla. "O cümlenin devamını dile getirmemem gerektiği için sustum zaten, neden zorluyorsun?" Dediğim ile hareketlendiğini hissetmiştim. Kısa bir süre sonra ise parmakları çenemi kavramıştı kibarca ve beni ona bakmaya zorlamıştı.
Acı dolu gözleri ile karşılaştığımda yutkundum derince. "Merak ediyorum." Dedi. "Ne düşündüğünü merak ediyorum. Senin gözünde ki kusurumu bilmek istiyorum." Gözlerimi yumup gözlerinden kaçmaya çalıştım, en azından bir kaç saniyeliğine. "Jimin söyleyeceğim şey bir kusur değildi." Yeniden araladım gözlerimi.
"Neydi öyleyse?" Derin bir nefes verip parmaklarından kurtardım çenemi ve önüme döndüm yeniden. "Söyleyeceğim şey yalnızca..." Sustum çünkü nasıl izah edeceğimi bilemedim. Gözlerimi yumup derin bir nefes verdim. "Önemi yoktu Jimin." Dedim fakat bir kez daha ikna olmadı. Bana yaklaştı yeniden. "Benim için var." Bu defa kendi isteğimle döndüm ona. Ve gerçekten öğrenmeden pes etmeyeceğini gördüm gözlerinde.
Ve yine yutkundum derince. "Anneni aşamadığını ve babana ihtiyacın olduğunu, bu yüzden öfkenin asla dinmediğini söyleyecektim." Tane tane konuştuğumda bir süre yüzüme baktı ve bu süreçte gözlerim doldu. O ise gözlerini kaçırdı benden. Başını arkasında ki demire yasladı ve başını havaya kaldırdı. Alayla güldü ve gözlerinin dolduğunu gördüm onunda. "Yine haklısın sarışın." Kısık bir sesle mırıldandı. "Annemin mezarına hiç gitmedim biliyor musun?" Kaşlarım çatıldı şaşkınca.
"Ama sürekli buradasın." Mırıltım ile sessiz kaldı. Hala annesini mi bekliyordu? Yoksa kendini mi cezalandırıyordu? "Kendine ne yapıyorsun sen Jimin?" Sustu ve sırtımı yasladığım yerden çekip ona döndüm. "Annenin mezarına gitmiyorsun, denize girmiyorsun bundan korkuyorsun. Fakat sürekli bu sahile geliyorsun, sanki annen çıkıp gelecek gibi. Neden kendine acı çektiriyorsun?" Gözlerimden akan yaşlarla şaşkınca baktım ona ve yine aynı şaşkınlığım ile konuştum.
Sessiz kaldı. Bende ayaklandım oturduğum yerden. Bu yüzden bana döndü kaşlarını çatarak. "Ne yapıyorsun?" Üzerimde ki sweati çıkartıp attım yere ve şaşkın bakışları altında konuştum. "Bunu aşmanı sağlayacağım." Dediğim ile daha da çatıldı kaşları. Ayakkabılarımı çıkarttım ve denize doğru yürümeye başladığımda telaşla ayaklandı. "Chaeyoung hayır." Korkuyla ikaz etti beni fakat bakmadım ona. "Chaeyoung hayır diyorum. Bak bir şey olursa ben kurtaranam seni." Korku dolu sesi ile ona baktım. "Bir şey olmayacak." Telkinim işe yaramadı. Gözlerinde büyük bir korku vardı. Fakat bunu unursamadım ve hızlıca denize ulaştım.
Ayaklarıma değen soğuk suyla titremiştim. Esen rüzgar ve suyun soğukluğu kemiklerime ulaşıyordu adeta ama bunu da umursamadım. "Chaeyoung girme." Titreyen sesi ile beni bir kez daha ikaz etti Jimin fakat onu umursamayıp ilerlemeye devam ettim. Su seviyesi belime ulaştığında ise ona döndüm. Kıyıdaydı, gözlerinin yaşla dolu olduğunu buradan bile görebiliyordum. Üzerinde ki montu atmıştı o da. Ayaklarına değen su ile irkilerek geri kaçmıştı bana bakarken. Titriyordu fakat biliyordum üşüdüğü için değildi.
Ben ise sırtıma vuran her dalgada daha çok donuyordum. "Annen burada değil Jimin." Beni duyması için bağırarak söylediğimde soğuktan sesim de titriyordu. Acı içinde baktı bana. Zorlukla gülümsedim. Gözlerim dolu doluydu fakat her şey yolundaymış gibi gülümsedim. "Gelebilirsin sende. Derin değil burası." Başını iki yana salladı teklifimle birlikte. Yanağından yaşlar süzülmeye devam ediyordu.
Arkadan vuran soğuk dalga ile irkildim bir kez daha. Bu defa zorlukla konuştu Jimin. "Buraya gel. Yalvarırım." Acı içindeydi. Benimde içime acı saplandı bu yüzden. Ağlamamak adına dudaklarımı birbirine bastırdım. Ardından ise daha fazla durmadım suda ve titreyen bedenim ile çıktım. Jimin'in tam karşısına dikildim yaşlı gözlerimle. Bir süre bana baktı ve ardından beni kendine çekip sıkıca sarıldı ıslak bedenime.
"Bugün..." Dedi titreyen sesiyle. Saçlarım arasında nefesini hissettim ve yumdum gözlerimi. "Annemin öldüğü gün Chaeyoung." Şaşkınca açıldı gözlerim. Siktir. "Ve ben az önce annemi gördüm." Kırdığım bu potla daha çok yandı canım. Travmalarını aşması için annesinin öldüğü günü seçmek zorunda mıydım cidden?
"Özür dilerim." Kısık mırıltımla daha sıkı sarıldı bana. Saçlarım arasında dudaklarını hissettim. "Öleceğim sandım Chaeyoung. Sen o soğuk suyun içinden bana bakarken kalbimin acısından öleceğim sandım." Ağlıyordu ve ben dayanamıyordum. Başımı iki yana salladım pişmanlıkla. "Özür dilerim. Kötü bir fikirdi üzgünüm." Mırıldanışlarımı umursamadı. Bir süre daha sıkıca sarıldı bana. Hemen ardından ise elimi tuttu ve beni peşinden sürükleyip iskelenin yanına götürdü. Sweatimi giydirdi bana, ardından montumu ve ben titremeye devam ediyordum.
Ve arabasının yanına gittiğimizde altımda ki eşofmanı çıkartım, zaten uzun olan sweatim bacaklarımı örtüyordu. Arabanın içine bindiğimizde ısıtıcıyı çalıştırmış ve arkasına yaslanıp yeniden denize çevirmişti gözlerini.
Susmuştu, susmuştum. Karanlık arabanın içerisinde saatlerce ve sessizce acımasız dalgaları izlemiştik.
•
Mahvoluyorum ben mesela. Siz de öyle misiniz?
Park Jimin çok kötü bir karakter ama en çok kendisine :'). Ve işte aşacak bunu. Aşacak kendisini ve acılarını. Onu çok zorlayacak gördüğünüz üzere ama halledeceğiz🫶
Sizleri seviyorum. Sonra ki bölümde görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angels like you, jirosé
FanficOkulun zorbası Park Jimin, kendisine kafa tutan başarılı öğrenci Chaeyoung'u beğenir.