Annemin hazırladığı sütle ıslatılmış ekmeği bir lokmada yutup ayağa kalktım.
"Eline sağlık anneciğim. Ben gidiyorum!"
Oldukça neşeliydim çünkü annem bugün dışarıda oynamama izin vermişti.
Kraliyet muhafızları, bizim gibi köylülere sadece belirli günlerde dışarı çıkma imkanı sunuyordu. Ben de fırsat buldukça dışarı çıkmak için anneme yalvarıyordum. Sokağa çıkma yasağı olduğu zamansa annem ders çalıştırıyordu. Annem dersler konusunda çok ısrarcıydı. Köylü çocukların bazıları mektebe gidebilsede çoğunluğu okuma yazma bilmiyor veya evde eğitim görüyorlardı. Evde eğitim görmekte o kadar kolay değildi. Okuma yazma bilmeyen anne-babalar da vardı. Malum kağıt, kalemimiz olmadığı için annem dal parçasıyla toprak zemine çizerek anlatırdı.
Dışarıya çıkmamız neden kısıtlıydı bilmiyordum. 8 yaşındaydım ve bunları düşünmüyordum. Aklım yalnızca eğlenmek ve oyun oynamaktaydı. Güleç biriydim. Üzüntü ne bilmezdim. Annem beni hep pamuklara sarmıştı.
Koşarak çadırdan dışarı çıktım. Kızıl upuzun ve düz saçlarım rüzgarda savruluyordu. Annem saçımı kesmeme izin vermezdi. Saçlarımı hiç toplamazdım. Toka takmayı sevmezdim.
Kahkalarla dışarıda koşturuyordum. Güneş daha yeni doğmaya başlamıştı ve gökyüzü şahane görünüyordu. Çitlerden atlayıp çimenlerle kaplı araziye girdim. Diğer çocuklar da orada top oynuyorlardı. Yüzümdeki gülümseme genişledi.
"Hey! Ben de oynayabilir miyim?" dedim gülüşümün arasından. Koşmaktan nefes nefese kalmıştım.
"Tamam!" dedi topu ayağında sektiren çocuk.
Toplamda 4 kişiydiler. Zaten çadır kentte oturdukları için az çok birbirimizi görüyorduk fakat isimlerini bilmiyordum. Burada bir sürü çocuk oluyordu neticede.
Çocuk ismimi sordu.
"Joanna." dedim iki elimi de belime koyarak. Sonra diğer çocuklar kendilerini teker teker tanıtmaya başladılar.
Oynamama izin veren sarı saçlı çocuk büyük bir özgüvenle adını söyledi.
"Ben Nathan." gülümseyerek kafamı salladım. Tanışma merasimi bittikten sonra takımları oluşturduk ve oyuna başladık. Hep beraber eğlenip gülüşüyorduk. Koştukca ayaklarımız yere sürtüyor çimenler yolunuyordu. Çimenlerin kokusu burnuma doluyordu.
Kısa süre sonra bir erkek çocuğunun bize seslenmesiyle oyunumuz yarıda kesildi.
"Hey!" hepimiz ona döndük. Ayağımdaki top yavaşça sürüklenerek az öteye gitti.
Çocuğun üzerinde kapüşonlu vardı ve yüzünü seçmek zordu. Elbiseleri güzel görünüyordu. Bir onun üzerine baktım bir de kendi kıyafetime. Varlıklı bir aileden geldiği her halinden belliydi. Kafasını eğmiş ayağıyla toprak zemine daireler çiziyordu. Çekingen davranışları onu garipsememe yol açtı çünkü tanıdığım hiçbir çocuk böyle davranmazdı. Bizim buralarda insanlar atılgan, hırçın ve öfkeliydiler. Başka bir şehirden gelmiştir belki. "Ben de oynayabilir miyim?" diye sordu utangaç bir tavırla. Yanakları hafiften al al olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
FantasiaBÖLÜMLER DÜZENLENİYOR Bir fırtınanın ortasındaydım, karşımda ise yine o tanıdık yüz. O yalancı, bir o kadar bilindik ancak yabancı yüz. Bu, dinmek bilmeyen fırtınanın içerisinde, ben her yer yıkılır bir daha onarılmaz sanarken o sahte yüzün sahibi b...