Yerde kanlar için de yatan kralın cesedine kitlenmiş, kalmıştım.
Ne uzaklaşabiliyordum ne hareket edebiliyor ne de sesimi çıkarabiliyordum.
Evan elindeki bıçağı yere atana kadar donup kalmış bir vaziyetteydim. Çıkan metalik ses irkilmemi sağladı. Ve bu da Evan'ın beni fark etmesine yol açtı.
Kafasını bana çevirdiğinde kapüşonu açıldı. Şaşkınlıkla bana doğru birkaç adım attı.
"Senin burada ne işin var?" endişelendiği her halinden belliydi.
Ancak ben ne yapacağımı bilmiyordum.
"B-Ben..." ellerim buz kesmişti.
"Tamam, durun. Sakin olun." şimdi ise tam önümde durmuştu. Cesedi görmememi sağlayacak şekildeydi.
"Ne kadarını gördün?" çaresizce elini ensesine götürdü ve başını öne eydi.
"Evan sen..." yutkundum. Sonunda ağzımdan çıkan iki kelimeyle o da yüzünü bana döndü.
"Kralı öldürdün..." söylediklerimle beraber ağzında birkaç küfür geveledi.
"Hayır, yani..." kendini açıklamak için konuşmaya başladı fakat ne diyeceğini o da bilmiyordu.
Neden böyle bir şey yapmıştı? Kendi babasını neden öldürmüştü? Cesede kitlenmiş ve öylece ne olacağını düşünmeye başlamıştım. Şimdi ne olacaktı?
"Babanı..." kafamı iki yana salladım. Gerçek değilmiş gibi geliyordu.
"Babanı neden öldürdün?" saçlarını karıştırıp duvara yaslandı. Şakaklarını ovaladı. Söylediğim soruyu göz arda ederek yerdeki bıçağa tekme attı. Biraz uzağa savrulan bıçaktan çıkan ses içeride yankılandı.
"Bunu kimse bilmeyecek. Anladın mı?" kafamı iki yana salladım. Ne yapıyordum ben böyle? Beni ilgilendirmezdi. Ama içimde kötü bir his vardı.
"Anlamıyorum." diyebildim sadece. Bunu neden yaptığıyla ilgili alternatif bir sürü şey düşünmeye başlamıştım bile.
Gitmeliydim. Nathan'ı bulmalıydım. Hızla arkama dahi bakmadan merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden birkaç kat aşağıya inerken arkamdan seslendiğini ve peşimden geldiğini biliyordum.
Ancak şuan için sadece Nathan'ı bulmak istiyordum. Gördüğüm şeyler mantığıma doğru gelmiyor, hayal görüyormuş gibi hissettiriyordu. Rüyaymış gibi.
Aşağıya indiğimde karşılaştığım manzara bir hayal kırıklığıydı.
Burası... Bomboştu!
İçeride kimse yoktu. Nathan çoktan gitmiş olmalıydı. Bunu nasıl akıl edememiştim. O da benim bildiğim kadar sarayın içini biliyordu tabiki.
Şimdi nasıl bir şeyin içine düşmüştüm ben?
Evan sonunda bana ulaştığında onunla yüzleşmekten başka çarem kalmadığını fark ettim. Yavaşça arkamı döndüm.
"Hey," dedi nefes nefese kalmış bir şekilde. Bense boşluğa ifadesizce bakıp olup biteni anlamaya çalışıyordum. Neden öldürdüğünü...
Anlaması zor değil neredeyse imkansızdı. Ancak Evan yine yapacağını yapmıştı. Her zaman farklıydı. Her seferinde yeni bir sürpriz seni beklerdi. Eskiden olduğu gibi.
"Hiç değişmemişsin." dedim istemsizce. Onu görmek içimde farklı bir duygunun var olduğunu hissettiriyordu. Belki çok küçüktüm ama o yaşta güven duygumu tamamen yitirmeme sebep olmuştu. Öyle ki şuan kardeşim gibi gördüğüm Edna'ya bile her daim güvenebileceğim konusunda şüphelerim vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
FantasyBÖLÜMLER DÜZENLENİYOR Bir fırtınanın ortasındaydım, karşımda ise yine o tanıdık yüz. O yalancı, bir o kadar bilindik ancak yabancı yüz. Bu, dinmek bilmeyen fırtınanın içerisinde, ben her yer yıkılır bir daha onarılmaz sanarken o sahte yüzün sahibi b...