Bölüm 20- Mevta Okyanus

16 2 6
                                    

"Geliyor musun?" dedi Ateş bana doğru.

Yaklaşık birkaç dakika içerisinde avludan ayrılmış Emma'nın yanına gitmiştim.

Ateş'le Emma'nın kulübesinde karşılaşmıştık. Farya'da tanıdığı bir tek Emma olduğu için onunla olmasına şaşırmamıştım.

Bense April ve Nifol'le bir kez karşılaşmış fakat Lycn'ı hiç görmemiştim.

Emma önümüze 2 bardak gül suyu koydu.

Ateş cevabımı beklerken içkisini yudumladı.

"Geliyorum."

Çantamın içine erzakları doldururken Ateş'de benim gibi yiyecekler alıp mataralara su dolduruyordu.

Ateş'le gelmeye karar vermiştim çünkü bilmek istediğim çok fazla şey vardı. Burada, Farya'da oturarak hiçbir şey elde edemeyeceğimi biliyordum. Lav'a gidecektim. Kararım kesindi ve beni kimse bu kararımdan döndüremezdi.

Önce o Morityu hakkında bilgi edinecektim. Beni öldürmek istediğine adım kadar emindim. Oturup beni öldürmesini de bekleyemezdim. Her şeyi yoluna sokmam lazımdı. En azından kendim için.

Ateş siyah pelerinini giydiğinde bende kaleden dışarı çıkıyordum. Ateş gibi pelerinimi omuzlarımdan aşağıya sarkıttım. Çantamı boynuma attığımda kalenin girişindeki kahverengi atla karşılaştım.

Yüzüm gülerken atın başını okşadım. Neşelendiğini belirten at, saçlarını savurdu.

"Nereye böyle?"

Tanıdık sesle -ki artık fazlasıyla sesini duyduğumdan kim olduğunu anlayabiliyorum- arkamı döndüm. Birkaç adımla yanımda belirdi.

"Seni ilgilendirmez." dedim net bir sesle.

"İlgilendirir."

"İlgilendirmez."

"İlgilendirir, Jo." derin bir iç çekti.

Bu hareketleri nedense kalp ritmimi değiştiriyordu.

"İlgilendirmez, Aren."

Göz bebekleri büyürken kaşlarını çattı.

"Bana öyle deme." o kadar sert konuşmuştu ki bir an yutkunma ihtiyacı hissetmiştim.

Yine de duruşumu bozmadım.

"Neden, ismin bu değil mi Aren?" isminin -artık her neyiyse- üzerine basarak konuşmuştum.

Sinirden dişlerini sıkıyordu.

"Bir daha sormayacağım Jo. Nereye gidiyorsun dedim."

"Bir daha sormak zorunda kalmayacaksın zaten çünkü seni ilgilendirmez."

Sinirle aramızdaki mesafeyi kapatıp beni kolumdan tutup kendine çekti.

Şok içerisinde ona bakıyordum. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki sinirle aldığı solukları verirken nefesi yüzüme çarpıyordu. Kokusu istemesem de burnuma doldu. Amber kokusu.

Ve duman.

Duman ne alak ki şimdi?

Yanık kokusuna da benziyor aslında...

Boşta kalan elimi göğsüne koyup onu ittirmeye çalıştım.

Sadece çalıştım.

Kolumu hiç de nazik olmayacak şekilde sıkarak beni kendine daha çok çekti.

"Ne yaptığını sanıyorsun?" sakin çıkartmaya çalıştığım sesim, aksine öfkeliydi.

Artık başka bir kavgaya ve vukuata tahammülüm yoktu çünkü. Evan'ın ise benimle tartışmayı meşgale haline getirmişti.

Fırtına Öncesi SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin