3. Kişi ağzıyla
Prens Richard geniş, kırmızılarla kaplanmış kraliyet odasında pencereden dışarıyı seyrediyordu. Derin düşüncelere dalmış bir halde saçlarını düzeltti.
Prens Richard diğer ağabeylerinden farklıydı. Hemde çok. Ağabeylerinin tek amacı eğlence olduğundan kraliyeti iyi yönetemeyeceklerini çok iyi biliyordu.
Tahta geçmeyi istiyordu fakat babası bunu uygun görmemişti. Evleneceğinden ve ağabeylerinin ondan büyük oldukları için zaten seçilmek için bir şansı olmayacağını söylemişti. Ancak Prens Richard böyle düşünmüyordu. Bu yüzden her halükarda taht oyunlarına katılacaktı ve öylede oldu.
Üzerindeki uzun kırmızı pelerini düzeltti. Pencereden dışarıyı izlemeye bir son verip kapıya doğru ilerliyordu ki kapının açılmasıyla durdu.
İçeriye kumral saçlı, bembeyaz tenli kadın girdi. Lila renkli gözleriyle uyumlu lila renkli uzun elbisesiyle muhteşem görünen bu kadına aşık olmuştu Richard.
Gülümsemesiyle gamzeleri belli olurken Prens Richard da aynı şekilde karşılık verdi kadına.
Birkaç adımda yanına gelip dudağına minik bir öpücük kondurdu.
"Nasıl gidiyor?" diye sordu. Kumral saçlarını aşağıya doğru salan kadın. Yatağın köşesine oturup boş kalan kısmı eliyle işaret etti. Richard da bunu fırsat bilip kadının hemen yanı başında bitti.
"Diago işte, bilirsin." dudaklarını büzüp hafifçe gülümsedi kadın.
Richard'ın boynundan hafifçe tutup göğsüne yasladı. Bu kraliyet mevzularından dolayı çok yorgun görünüyordu.
Kadının kokusunu bir nebze olsun içine çekmek ona çoktan iyi gelmiş yorgunluğu bile azalmıştı.
"Ne yapacağım ben, Helen?" dedi iyice kadının açık kalan boynuna gömülerek.
"Başa geçtiğin zaman her şey daha güzel olacak."
"Diago varken mi? Ayrıca önümde Evan var." Richard doğruldu ve ofladı. Bu durum onun canını sıkıyordu belli ki.
Kısa süren bir sessizliğin ardından sessizliği bozan Prens Richard'ın sesiydi.
"İnsanlarla ilgilenmem gerek. Kül geldiğinden beri ortalık perperişan oldu. Neden bir anda bunu yaptığını da anlamış değilim. Tabi Prens Diago biliyordur ancak beni çocuk yerine koyduğu için söyleme gereği duymamıştır. Onun yerine o çok sevdiği kardeşi Evan'a söylemiştir."
"Aşkım, sen onlardan çok daha iyisin biliyorsun değil mi?" dedi Helen, Richard'ın elini tutarak.
"Sorun bu değil ki Helen. Ne kadar iyi olursam olayım beni asla kardeşleri gibi görmeyecekler. Her zaman geri planda tutulacağım. Çünkü ben kahrolası kralımızın ikinci eşindenim. Farklı olan ne?"
Richard, bir hışımla ayağa kalktı. Sinirlendiği için turkuaz gözleri alev alev yanıyordu.
Beyaz-sarı saçlarını geriye attı ve odanın içinde volta atmaya başladı.
"Sakin kalmalısın Richard..."
Kadının sözünü kesen kapının açılmasıydı. İçeriye kapıyı bile çalmadan giren bu kişiyi görmek için bekliyordu Richard. Sinirinin son basamaklarını tırmanıyordu.
İçeriye giren Mavinel'den başkası değildi. Daha 19 yaşlarında olan bu savaşçı, Richard'ın sol kolu gibiydi. En çok güvendiği askerlerindendi. Siyah saçları ve mavi gözleriyle genç adam, savaşmak için doğmuş gibiydi. Bedeninin etrafı kaslarla doluydu çünkü.
"Affedersiniz majesteleri fakat görmeniz gereken bir şey var." Mavinel'in yüzü sirke satıyordu.
Prens Richard sinirini bir kenara atıp muhafız Mavinel'i takip etmeye başladı.
Hızla arkasından gelirken daha fazla sinirleneceği bir şey olmaması için tanrıya dualar etmeye başlamıştı.
Mahzene kadar indiklerinde anladı ki kesinlikle sinirleneceği bir şeydi.
Karanlık alanı, muhafızlar meşaleleri yakarak aydınlattı.
"Bizi yalnız bırakın." daha ne olduğunu bile anlamayan Richard sadece önünde duran kırmızı saçlı, yakışıklı adamı arkadan izliyordu.
Bu kırmızı saçların sahibi Prens Diago etrafta onunla Richard'dan başka kimse kalmayınca arkasını döndü. Birkaç adımla aralarındaki fazla mesafeyi kapattı. Aynı zamanda kapatmak istediği başka bir şey daha var gibiydi. Arkasında bir şey durduğunu görebiliyordu ancak seçemiyordu.
Karşı karşıya geldiklerinde Diago'nun Richard'dan uzun olduğu bariz belli olabilirdi.
Diago olduğundan daha ciddi bir tavır takınmıştı bu yüzden Richard biraz irkilmişti.
"Biliyor muydun önceden?" Richard kaşlarını anlamadığını belirtircesine kaldırdı.
"Neyden bahsediyorsun Diago?" Diago sinirle saçlarını karıştırdı. Onunla böyle emri vaki konuşmasına sinir oluyordu. Aralarında 5 yaş vardı ve bu yüzden de birazcık olsun saygı bekliyordu.
Diago sinirle Richard'ın omzuna çarpıp merdivenin köşesine oturdu. Başını ellerinin arasına aldı ve saçlarını tekrardan karıştırdı. Oldukça yorgun görünüyordu.
Diago önünden çekildiği zaman gördüğü şeyle şok oldu. Gözleri irileşirken kalbinin duracağını hissetti adam. Ancak bu cidden üzüldüğünden değildi. Korkudandı.
"Bu nasıl? Ne zaman?"
"Adam çürümüş!" diye bağırdı Diago tok sesiyle. Richard olduğu yerde irkildi.
"Evan biliyor mu?" dedi Richard söylediklerini göz ardı ederek.
"Nereden bilsin? Ortalıkta yok ki!" dedi Diago hem onu tamamen suçsuz olarak görüyordu hem de onu suçlamasına engel olmaya çalışıyordu.
"Belki o..." Richard'ın sözünü kesti Diago.
Şiddetle ayağa kalktı ve Richard'ın yanında bitti.
"Ne dediğini bir daha düşün Ric, yoksa babamın cesedinin yanına bir çukur daha kazmak zorunda kalırız. Evan senin kardeşin olmayabilir ama ben, o doğduğundan beri onun ağabeyiyim ve onu iyi tanıyorum. Anladın mı beni?" dişlerinin arasından konuşurken Richard geriye çekilmesi gerektiğini hissetti.
Öyle ki Diago'yu asla böyle görmemişti. Kavga etmeleri işleri daha kötüleştireceğinden Richard bir şey demedi. Ancak belki de cidden korktuğundandı. Diago her şeyi yapabilicek birisiydi ve kimse onu durduramazdı.
Diago, kan kırmızısı gözlerini Richard'dan çekip merdivenlere yöneldi. Diago tamamen gittiğin de Richard tüm sinirini bağırarak boşalttı.
Sonra ise babasının cesedine baktı. Hiçbir şey hissetmedi. Bu neden onu üzmedi o da bunun cevabını veremiyordu.
Daha fazla orada durmak istemediği için merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladı.
Mahzenin dışındaki muhafızı gördüğünde durdu.
"Alın aşağıdan Kralı." dedi düz bir sesle.
Başka bir şey söylemeden odasına doğru yola çıkmıştı ki Helen onu karşıladı.
"Neler oluyor Richard?"
"Helen," Richard hemen kadının yanına gidip ona sarıldı. Hisleri birbirine girmişti. Ancak bu kadın ona her şeyden çok iyi geliyordu.
"Geçicek. Artık her şey daha kolay." diye fısıldadı Helen'in kulağına.
Tam bu esnada Diago yanlarına geldi. Yanlarına geldiğide pek söylenemezdi. Hemen yanlarından geçip muhafızlara bağırdı.
"Kapıları kapatın!" hızla kılıcını kabzasına soktu.
Kadından ayrılan Richard yine ona bir hiçmiş gibi davranmasına kızarken Diago sinirle ona döndü.
"Kül geri gelecek."
10. Bölümün Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
FantasiaBÖLÜMLER DÜZENLENİYOR Bir fırtınanın ortasındaydım, karşımda ise yine o tanıdık yüz. O yalancı, bir o kadar bilindik ancak yabancı yüz. Bu, dinmek bilmeyen fırtınanın içerisinde, ben her yer yıkılır bir daha onarılmaz sanarken o sahte yüzün sahibi b...