Çadırımız yanıp kül olmuştu. Alevlerden yükselen dumanların kokusunu hala alabiliyordum. Gri bulutlar, havayı kasvetli bir hale çevirmişti. İnsanların bazıları ağır yaralanmış, çoğu kişi hayatını kaybetmişti.
Kısık kısık ağlama sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Yangın sönmüştü fakat içimde yanan yangın hala dinmemişti. Sol gözümden düşen bir damla yaş, yanağımdan ağır ağır süzülüp kuru toprağa düştü.
Annem hızlıca yanıma geldi. "Kalacak bir yer buldum kızım. Hemen gitsek iyi olur, muhafızlar birazdan gelirler." sonunu mırıldanarak söylesede duymuştum. Annemin elinden tutup yürümeye başladım.
♔
Kalacağımız binanın önüne geldiğimizde akşam olmuştu. Eski bir köydü ve krallığa çok yakındı. Buranın taşra halkı çadırlar yerine eski, yıkık binalarda kalıyorlardı. Bu köyde özellikle köle olarak çalıştırılma daha sıktı.
Hava akşam olduğundan serinlemişti. Annem hırkasını bana verdi. Kısa bir bekleyişin ardından yıkık turuncu binadan bir kadın çıktı. Neredeyse annemle yaşıt olan bu kadının kumral saçları ve yeşil gözleri vardı. Normal görünüyordu. Her şey normal.
"Buyurun, sizi Heather yönlendirdi değil mi? İsminiz Lizy olmalı (?)."
Annem kafasını onaylarcasına salladı.
"Sizi uzun süre yanımda ağırlamak isterdim ancak benimde durumum pek iyi sayılmaz. Birkaç hafta kalabilirsiniz tabiki." dedi kadın tebessüm ederek. "İçeri geçin ayakta kaldınız."Binanın içine girdiğimizde kadın bize salona kadar eşlik etti. "Burada kalabilirsiniz. Bu arada ismim Alvin." gülümsedi ve odadan çıktı.
2 tane yer yatağı serili odada halı da vardı. Bize göre bu ev oldukça iyiydi. Evin dışıyla aynı renk olan duvarlar nemliydi. Tavan soyulmaya başlamıştı. Beton zemin soğuk, tahtaların bazıları çıkmıştı. Tozlu değildi. Hiç ışık yoktu. Odada cam yoktu, dışarıya da bakmadığı için kapkaranlıktı.
"Hadi uyu kızım. Yarın erken kalkacağız."
Yer yatağına uzandım. Annem hırkasını üzerime örttü. Hiç bu kadar yumuşak bir yerde yatmamıştım. Tüylerim ürperdi, gözlerimi kapattım. Bir an önce uyumak istiyordum.
***
Vücudum buz gibiydi ve annemin dürtüklemesi bile beni uyandırmaya yetmemişti. Çok yorgundum, uyanmak istemiyordum.
Yavaşça uzandığım yerden kalktım. Annem dün giydiğinden farklı kıyafetler giymişti. "Nereden buldun onları anne?" dedim uykulu uykulu.
"Alvin verdi." dedi soğuk bir sesle. Ayağa kalkıp elimi yüzümü düzeltti. Annem yanıma gelip oturduğum yere çöktü. Saçlarımı yavaş yavaş okşuyor, düzeltiyordu.
Saçlarımı örmeye başladığında durdum. Neden saçlarımı topluyordu? Hiçbir şey diyemedim. Örgünün sonuna geldiğinde iple gevşekçe bağladı. Annem ayağa kalktı ve bende onu takip ettim. Binadan dışarı çıktığımızda etraf çoktan uyanmıştı.
Sokakta gezen satıcıların ve çocukların sesleri ağırlıklı olarak duyuluyordu.
"Lahanalar! Lahanalarım var!"
"Hey, topu at!"
"Böyle meyve görmediniz, sulu sulu!"
"Çekilin şuradan, tezgahları yıkıyorsunuz veletler."Annemin arkasından ilerliyordum. Bir elimle kıyafetinin kumaşını sıkı sıkıya tutmuştum. Attığım her adım içime bir ürperti düşürüyordu. Birkaç dakika daha ilerledikten sonra bu ürpertinin sebebini anlamıştım. Saray gözükmüştü.
Gergindim. Onu görmek istemiyordum. Evan. Sinir katsayım artarken gözlerimin dolmaya başladı. Hiçbir şey düşünmeyecektim. Gözlerimdeki yaşları geri gönderdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
FantasiaBÖLÜMLER DÜZENLENİYOR Bir fırtınanın ortasındaydım, karşımda ise yine o tanıdık yüz. O yalancı, bir o kadar bilindik ancak yabancı yüz. Bu, dinmek bilmeyen fırtınanın içerisinde, ben her yer yıkılır bir daha onarılmaz sanarken o sahte yüzün sahibi b...