Küçükken beni yanına alan Leonardo, burada her daim korunacağımı ve bir ailem olacağını söylemişti.
"Annemi istiyorum!"
Ormanın ortasında saatlerdir ağlıyordum. Ne yapacağımı bilmiyor sadece ağlıyordum. Küçük bir çocuktum daha ne düşünebilirdim.
Korkuyordum hiç korkmadığım kadar. Saatler sonunda ağlamamı bir nebze olsun durduran şey karşımda dikilen siyah saçlı, koyu tenli adam oldu.
"Neden ağlıyorsun?"
Biraz sessiz kaldıktan sonra gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek cevap verdim.
"Annemi bulamıyorum." adam etrafına bakındı ve bana dönüp yüzüne bir tebessüm kondurdu.
"Anneni bulana kadar bir şeyler yemek ister misin?"
"Ben Leonardo bu arada, senin ismin ne küçüğüm?"
O gün sürgün edildiğimi anlamıştı. Ancak bana hiç belli etmedi ve ben o gün ailemi tekrar buldum.
Belki gerçek ailem değillerdi ama beni aileleri gibi gördükleri bir gerçekti. Edna ve Varl'la tanıştım sonra.
Zaten tanışıklığımın olduğu Nathan'ın, kötü işlerden dolayı kaçak yaşadığını öğrendim. Ormanda karşılaşmıştık ve onu Leo'nun yanına götürmüştüm. O da ailenin bir parçası olmuştu.
Hiçbir şey ters gitmedi. Hep mutluydum ama içimde bir şey vardı. Artık asla eskisi gibi olamayacaktım. Ben lanetliydim.
Leo'nun kulübesinin olduğu yerde bir çok insan vardı. Kaçaklar, hırsızlar ve sürgün edilenler. Bu yüzden kalabalık bir yerde büyüdüm. Ormanın ortasında ve sınır dışı olduğu için krallık buraya karışamadı ve zaten görmezden bile geldi diyebiliriz.
Sonunda bir yuvam oldu derken de şuan onun yıkılışına şahit oluyordum.
Karşımdaki kadın ve birkaç insan bağırış çağırış içinde kaçarken fırtına asla dinmeyecekmiş gibi devam ediyordu.
Rüzgarın gücüne daha fazla dayanamayıp geriye savrulduğumda bir metal parçasına çarptım. Acıyan sırtımla inledim. Ancak tam o sırada duyduğum şey sırtımdaki acıdan daha dehşetti.
"Ortinler burada!" etrafta tek tük insan bile kalmamıştı. Kadın bunu söylerken bağırmış ve sonra da ölmüştü.
Binadan arta kalan duvarın arkasına geçtim. Şiddetli havanın etkisiyle zar zor durduğum yerde korkudan dişlerimi sıkmıştım.
"Krallık nerede!" duyduğum tok ve sert sesle olduğum yere daha da gömüldüm.
"İleride, Kül." diye cevap verdi başka bir adam.
"Yaşayan var mı?"
"Hayır, efendim."
"Bir kişi bile kalmayacak!"
Biraz daha ilerlediklerinde onları gördüm.
En başta, büyük ihtimalle onları yöneten adam, ellinde mor bir ışık kütlesi taşıyordu.
Dikkatli baktığımda bunun onun elinden çıktığını fark ettim. İnce uzun parmaklarını yavaş yavaş hareket ettirdiğinde fırtına hızlanıyor gökyüzündeki yeşil çukurlar büyüyordu.
Bir anda gök gürültülü şimşek çakınca yerimde irkildim. Neyse ki beni fark etmemişlerdi.
Gözden kayboldukları zaman fırtınanın şiddeti azalmıştı. Hala rüzgar esintisi fazlaydı fakat deminki gibi yer yerinden oynamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
FantasíaBÖLÜMLER DÜZENLENİYOR Bir fırtınanın ortasındaydım, karşımda ise yine o tanıdık yüz. O yalancı, bir o kadar bilindik ancak yabancı yüz. Bu, dinmek bilmeyen fırtınanın içerisinde, ben her yer yıkılır bir daha onarılmaz sanarken o sahte yüzün sahibi b...