Sapık

27 4 0
                                    

Kaç saattir uyanığım bilmiyorum ama heyecan ve mutluluktan uyuyamıyorum. Bir an önce sabah olsun da annemin yanına gidiyim istiyorum. Babamla tanılırken biraz çekingen davrandım tanımadığım bir adam gelip babanım ben diyince insan bi tökezler. Ya da ben senin annenim diyen bir kadın. Ama ben sanki annemle hiç ayrılmamışız gibi hissediyordum. Her zaman benimleymiş gibi her anımda yanımdaymış gibi hissediyordum. Sanki içimde bir yerlerde annemle iletişem geçen bir parça vardı. Bir boşluk vardı içimde evet. Ama bazenleri sanki biri başımı okşuyor ya da sarılıyormuş gibi hissediyordum. O boşluk kapanıyor gibiydi. Ama her an olmuyordu. Her an hissetmek isterdim hep. Hep hissetmek istiyordum. Dünşecelerimi içeri tepsiyle giren James bozdu.

"Yemeğini ye sonra uyuyacağız. Sabahta anneni görmeye gidiceğiz." Açıkçası açtım evet ama bir şey yiyedim yoktu.

"Hiç iştahım yok James. Sabah kahvaltı yapsam olmaz mı?" Sorduğum soruyla birlikte burnumu sıkıştırarak yanıt verdi.

"Olmaz minik burunlu. Sevimli davranmaya devam edersen bu yemeğide yiyemiyeceksin. Hadi ye." Yanağımın kızardığına adım kadar emindim. O beni izlerken bende yemeğimi yedim. Sonrasında tepsiyi masaya bırakıp yanıma yattı.

"Ben uyuyamıyorum James."

"Uyumak istiyor musun?" Ona dönüp yatarak konuştum.

"Evet istiyorum. Ama uyuyamıyorum bir türlü." Beni kucağına çekip saçlarımı okşayarak bir şarkı mırıldandı.

"Watch the sunrise as we're getting old, oh-oh

(Biz yaşlanırken güneşin doğuşunu izle, oh-oh)

I can't describe, whoa-oh
I wish I could live through every memory again
Just one more time before we float off in the wind

(Tarif edemem, keşke
her anıyı yeniden yaşayabilseydim
Rüzgarda uçup gitmeden önce bir kez daha)

And all the time we spent
Waiting for the light to take us in
Have been the greatest moments of my life

(Ve ışığın bizi içeri almasını bekleyerek geçirdiğimiz tüm zamanlar
hayatımın en güzel anlarıydı
Ne kadar süreceği umurumda değil)

I don't care how long it takes
As long as I'm with you, I've got a smile on my face
Save your tears, it'll be okay, ay, ay,

(Seninle olduğum sürece yüzümde bir gülümseme var Gözyaşlarını
sakla, her şey yoluna girecek ay,ay)

Yeah, if with me

I can't describe, oh, oh

(Evet, eğer benimleyse

Tarif edemem, ah, ah)"

Tarif edilmesi zor bir şekilde huzur bulmuştum. Sesi uykumu getirmişti. Kendimi uykunun kollarına bıraktım.

------+-+------

Sabah olduğunu kapatmadığım perdelerden geçen güneş ışığının yüzüme çarpmasıyla anladım. Rahatsızca kıpırdanıp James'ın kucağına iyice yaklaştım. O da uyanık olacak ki kollarını belime sıkıca doladı. Boynuma değen burnuyla kıkırdamaya başladım. Huylanmıştım.

"Yapma James. Gıdıklanıyorum." Gülerek söylediğim şeyin ardından boynumdan sıkıca öpüp çekildi.

"Hadi kalkalım bakalım. Anneni gördükten sonra Bayan Freya'nın yanına gitmem gerek. Önemli bir şey söyleyecekmiş." Kucağında zor da olsa kalkıp banyoya girdim. İşlrrimi halledip çıktım ve üzerimi değiştim. James'ı beklerken ikizlerin verdiği kolyeyle oynadım. Özlemiştim onlarıda. Bir kaç haftada ailem olmuşlardı. Onlara da gitmek istiyordum.

ABDUCTEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin