4

10 4 1
                                    


 Bölüm 4

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 4

Korkmayanları Sever Bu Evren

Berra Aksa Fersoy

Hayat, bilinmezliklerle dolu falan değildi. Her şeyin bir sebebi, bir sonucu ve bir olasılığı vardı. Ne zaman kendi kararlarımızı verdiğimizi düşünsek de aslında o kararlar, bizim değil çevremizin ailemizin yaşantılarımızın sonucu oluşurdu. Aslında her şey, bilinmesi imkanlı olmasa da tahmin edilebilirdi. Bir domino taşına serçe parmağınızın ucuyla bile dokunsanız, diğer taşlar yine de devrilirdi. Bu durumda Asel'in sebebi açık olduğundan sonuca varmam gerekiyordu ve görünen olasılıklar hoşuma gitmiyordu.

Odanın kapısını kapatıp bir diğer söz konusu olan tahmin edilebilirliğime ilerledim: ne hikmetse bir anda karşıma çıkıp doktor olduğunu iddia eden ve öğrenci belgesini büyük bir sevecenlikle elime tutuşturan bu sarışının benimle iletişime geçmesine.

Tıp okuyan arkadaşım tabii ki vardı ama muhtemelen tanımadığı bir hastaya bakmazdı. Açık olmam gerekirse kız gerçekten çalışkan bir bireydi ve illegal yapılan her şeye karşı olduğundan bana ilk soracağı şey 'Neden hastaneye götürmediniz?' olurdu. Kendime açıklayamadığım bir şeyi kıza nasıl anlatabilirdim? Adamın adını bile bilmiyorduk!

Haliyle arkadaş olmazdı, aile doktorumuz son çareydi çünkü ona söyleyeceğimiz yalanların bir çoğu babama iletilecekti. Gizli yollardan hastalara bakan arkadaşımın olmaması çok üzücüydü.

Mutfakta oturan Cihan ve adını henüz bilmediğim sarışının yanına oturmak yerine Cihan'ın yanına sarışının karşısına oturdum. Cihan kahvesini alıp "Ben bir kahve sigara yapayım." Diyerek balkona ilerlediğinde Cihan'a biraz üzüldüm. Cihan'ı evinin her köşesinden kovmam biraz ayıp oluyordu sanırım. Gelgelelim asıl meselem, ellerini birbirine kenetleyip ilgiyle bana bakan sarışına.

Onunla tanışmam şu şekildeydi: yolda kara kara düşünürken bir umut diyerek hemşirelik okuyan arkadaşımla konuşuyordum. Ona olayları kabataslak anlatırken bir yandan da ona bu teklifi yapmamın ne kadar saçma olduğuyla alakalı bir nutuk dinliyordum.

"Acil olmasa neden senden yardım isteyeyim kanka." Karşı tarafın 'aynı işi yapmıyoruz.' Temalı konuşmasını üçüncü kez dinlememek için kulaklığımın tekini çıkarttım. Arkadaşımın en büyük sorunu, anlattığı bir şeyin iki kere daha üzerinden geçmesi. Ben de biliyordum saçma olduğunu ama denize düşen mantık aramadan yılana sarılabiliyordu.

O esnada birinin eli omzuma değdi ve kulaklık takmadığım kulağıma doğru "Sana yardım etmemi ister misin?" dedi. Refleksle onu iteceğim esnada, hiçbir şey olmamış gibi, ters istikamete doğru yürümeye devam etti. O an ne yaşandığını anlamadığımdan öylece gidişini izledim. Kendime gelmemi sağlayan kişi ismimi haykıran arkadaşım oldu. Gözden kaybolmadan neden böyle bir şey söylediğini sormam gerekiyordu. Yardıma ihtiyacım olduğunu nasıl anladığını bile anlamamışken çekip gitmesi çok saçmaydı. Onu nefes nefese takip ederken bir dar sokağa girdiğini gördüm. Tanrıya şükür göze çarpan bir siması vardı. Sokağa girdiğimde duvara yaslanmış, bekliyordu. Onu yakalamama izin vermişti. Karşısındaki duvara yaslanıp biraz soluklanırken maskeli yüzünde gözlerine takıldı gözlerim.  Gözleri, gökyüzü mavisini andırıyordu. Bu, herkeste rastlamadığım göz rengi afallamama sebep oldu. Neyse ki kısa sürede kendime geldim. 

KIRLANGIÇLAR ARDINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin