"Saklanan sırlar er geç bir çelme misali saklayan kişinin ayağına dolanır. Diz kapaklarının üstüne düştüğünde fiziksel acıya karşı ruhsal acı daha baskındır."
Telefon ekranına donmuş bir şekilde bakarken Ayça elini omzuma koydu. Endişeyle bana bakarken neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Kumsal iyi misin?"
İyi miydim? Hayır , değildim.
Sorusuna cevap veremedim , vermedim. Bir işim var deyip mutfaktan çıktım. Kafenin içine , İlayda'ya bakınıyordum. Ona bu durumu , gelen mesajı anlatmam gerekiyordu. Neredeydi bu kız? Yanlışlıkla Denizle göz göze geldiğimde panikle bakışlarımı kaçırdım. Şuan Denizle konuşamazdım. O kadar paniklemiştim ki bir kaç dakika önce İlayda'nın Sinan'ın masasına gittiğini unutmuştum.
İlayda'yı Sinanla gülümseyerek sohbet ederken gördüğümde sohbetlerini bölmenin hiç hoş olmayacağını anlamıştım. Bu kız az önce Sinan'a gıcık olduğunu söylememiş miydi? Sanırım bir şeyler çok hızlı değişmeye başlıyordu. Telefonuma bir bildirim daha geldiğinde gözlerim kocaman açıldı.
"Eğer şimdi gelmezsen olacaklara karışmam!"
Simge gerçekten beni tehdit ediyordu! Ne yapabilirdi , elinde masum bir fotoğraftan başka ne vardı ki? Bana , Deniz'e ne yapabilirdi?
Kalbimde oluşan panik dalgası , kafamda oluşan seksen bin düşünceyle kendimi hızla kafeden attım. Telaşla koşmaya başladım.
Biri adımı mı seslenmişti? Arkama döndüm ve baktım, hayır , kimse yoktu. Bir an önce kayalıklara ulaşmalıydım! Panikle koşmaya devam ettiğimde ayağım bir taşa takıldı. Kendimi yerde bulmamla acı bir nida dudaklarımdan dökülüverdi. Dizlerim yara bere içinde kalmış , kanıyordu. Yere sürtülen ellerim yanıyor, soyulmuş kısımlar sızlıyordu. Sakarlık şuan yapmam gereken son şey bile değildi!
O kadar çok sinirliydim ki kendime sövmeye başladım. Kendime çok ama çok öfkeliydim. Anneme her şeyi başta anlatabilirdim , Deniz'e söyleyebilirdim ama yapmamıştım ve şuan çok geç kalmıştım. Her şeyi elime yüzüme bulaştırıyordum. Son pişmanlık ise fayda etmiyordu. Canım yanıyordu ama ben suçluluk duygusuyla boğuştuğum içi ağlamak istiyordum. Çok bunalmış , nefes alamıyormuş gibi hissediyordum. Ağlamanın zamanı değildi, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmem gerekirdi. Öfkeyle kalktım ve kanayan bacağımı da ellerimi de umursamadan sert adımlarla kayalıklara yürümeye devam ettim.
Nefes nefese ve ter içindeydim , Simge'nin arkası dönük bir şekilde ayağıyla ritim tuttuğunu gördüğüm de geldiğimin farkında olmadığını anladım. Seslenmeli miydim? Hızla bana dönmesiyle öfkeli kızarmış gözler ve sağlıksız , ürkütücü bir gülümsemeyle karşılaştım.
"Kum sana söylediklerimi hatırlıyor musun? Sana bir hafta vermiş , Deniz'in defterini getirmeni istemiştim. Süren doldu!"
Sinirle dişlerimi sıktığımda güldü.
"Bak Kumsal bana o defteri getireceksin yoksa-"
Sözünü böldüm , artık daha fazla tahammül edemezdim. Ben bu tehditleri hak etmiyordum. Okul grubundan hiçbir çocuk Simge'nin yaptıklarını hak etmiyordu. Özellikle de Deniz annesinin hatırası olan bir defteri Simge'ye verilmesini hak etmiyordu...
"Yoksa , yoksa ne olur?! Deniz'in defterini sana asla getirmeyeceğim. Duydun mu beni?! Ne olursa olsun sana o defteri getirmeyeceğim!"
Simge'nin gözlerindeki öfke güçleniyor, yüzündeki tuhaf gülümseme büyüyordu. Bir kaç dakikalığına arkama baktı ve tekrar gözleri beni buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kumsal'ın Kalbi
Teen FictionEfsaneler, varlığı belirsiz hikayeler. Siz bir efsanenin hiç gerçek olabileceğini düşündünüz mü? Biz düşündük ve fark etmeden inandık. "Kumsalın Kalbi Efsanesi"gerçekti ve bu bizim efsanemizdi.