18 | Solmuş çiçek

80 13 18
                                    

• • •

"Bilirsin, mükemmel tavsiyeler vermesine rağmen bunları kendi üzerinde uygulayamayan birini tanıyorum."

Buruk bir şekilde gülümsedim söylediğine.

"Bilirsin, kendimden daha çok önemsiyorum seni."

Ne zaman kendini serbest bıraktığını bilmediğim gözyaşı yanağında asılı kalmış ve parlarken kıvrılan dudağından ötürü yeniden akmış ve yüzünü terk etmişti.

"Deneyeceğim, emin ol senin için. Ben, seni seviyorum."

Yaklaşıp dudağımı öptükten sonra bana sarılmıştı. Bu ani temasını beklemiyor olsamda sarılışına karşılık vermiştim.

"Bende."

Seviyordum sevmesine ama onun sevgisini hak ettiğimi sanmıyordum.

Çünkü beni kim, neden sevsin ki? Güçsüzüm, kusurlarım var, eziğin tekiyim. Belki de sevilmeyi hak etmiyorum.

Sarılışımız sürerken aklımdan geçen lanet düşüncelere onun söylediği ve cevap niteliği taşıyan bir şey geçmişti zinimden.

'Kusurlarına bile aşığım ben senin.'

Kendi kendime gülümsemiştim tekrar dolan özgüvenimle. O konuşmazken bile beni teselli edebiliyordu, varlığıyla.

Ondan ayrılıp ayağa kalktığımda biraz baktı ve o da ayağa kalkmaya yeltendi. Onu durdurup beklemesini söylediğimde sahil kenarından uzaklaştım. Kaldırımdan karşıya geçtiğimde yolun karşısındaki tavukçuya girdim. Ona sürpriz yapacaktım, sonuçta hep ondan beklemek hata olurdu.

Kızarmış tavuk paketi ve iki kutu bira almamla dükkandan çıktım ve sahile doğru ilerledim. Minho aldığım biraları gördüğünde eminim şaşıracaktı çünkü benim içmeyi sevmediğimi biliyordu. Bense artık kafaya takmayı bırakmaya çalışmaya karar vermiştim.

Kumların üzerine oturmuş uzaklara dalmıştı ki poşeti arkama alıp sessizce yanına oturdum.

"Hoşgeldin ama neredeydin?" Sorduğu soruyla sırıttım. Onu mutlu etmek ve sevineceği şeyler yapmak o kadar hoşuma gidiyordu ki. Onun gülümsemesine sebep olmak en büyük iyiliğiydi kalbimin ruhuma.

"İşte buradaydım." Konuşup arkamda bağladığım elleri çözüp poşeti ona uzattım.

Açılan gözleriyle poşeti aldığında içine baktı. Bir süre bakmasıyla ağzının da şok içinde açılması bir olmuştu.

"Sen ve bira?" Hâlâ şaşkınken konuşmuştu.

"Evet senin için." Ben gülümsemeye o ise şaşkın kalmaya devam etmiştik.

"Sadece benim için mi?" Şaşkınlıkla tekrar sorduğunda yüzünü hafif düşürüp devam etti. "Yani seni rahatsız eden bir şeyi sırf ben seviyorum diye içmene gerek yok Jisung."

Yine kendine yakışır şekilde konuştuğunda gülümseyişim mahçup bir hal aldı.

"Hayır ben sadece... Bilirsin işte." Kendimi açıklamaya çalıştığımda başka bir alternatif olmadığını fark ettim. Direkt söylemeliyim sanırım. "Tadını sevmiş olabilirim."

Söylediğimde gülümseyip başını hafifçe salladı. Birayı eline aldığında bende aldım, açtıktan sonra çarpıştırmıştık. Aldığımız yudumların ve bana ettiği teşekkürlerin ardından tavukları yemeye başlamıştık. İkimizde tavuk seviyorduk ve bu başka bir ortak noktamız dahaydı, birbirimizin kopyası olmamız dışında küçük farklılıklara sahiptik zaten.

Lost | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin