• • •
Farklılık... Ne garip değil mi? Dünyadaki tüm zorbalıkların sebebinin bu olması.
Farklılıklar zenginliktir zırvalığı. Aslında hayır, her farklılık dışlanman için daha güzel bir sebeptir.
İnsanlar kendine benzeyenlerle bir olup farklı olanları dışlarlar. Yetersiz karaktere sahip olan ve empati yapamayan kişiler de zorbalıkları başlatır. Bu sadece okullarda veya gençlerin yaptığı bir eylemde değildir. Hayatın her alanında her zaman karşılaşabileceğimiz bir şeydir. Yapmamız gerekense bize veya herhangi birine yapıldığına şahit olduğumuzda susmak yerine gücümüz yettiğince karşı koymaktır, bu şekilde o tarz insanların sayısının artmamasını sağlamaktır.
İşte, ne garip değil mi? Halbuki farklılıktır insanı özel yapan, sıradanlıktan çıkaran.
Örnek olarak ben ve Minho, her ne kadar kendi içimizde çok benzer olsakta çok farklıydık biz, en başından beri...
Bulunduğumuz takside camdan dışarı bakıyordum, takip etmekte zorlandığım evler, yollar ve arabalara ardınca bakmayı bırakmıyor ve içimi çekmeyi de ihmal etmiyordum. Sebepsizce bu ara sıra gözüken nehir hoşuma gitmişti. Beni bu düşünce balonundan çıkaran şeyse taksinin durması olmuştu. Kafamı çevirdiğimde Minho'nun geldiğimizi ve inmemi söyleyen sesini işitmiştim. O parayı ödeyip indiğinde arkasından bakmayı bırakıp aşağı indim bende. Çok güzel bir yere götüreceğini söyleyip çıkarmıştı beni evden, bu yüzden merak içindeydim açıkcası. Çünkü o asla hayal kırıklığına uğratmazdı.
Etrafa bakındı ve yaklaşıp elimi tuttu. "HEY!" Elimi çekmeye çalıştığımda bende onun gibi çevreye baktım, kimsecikler yoktu herhalde bu yüzden rahatlıkla tutmuştu. "Sakin ol." Gülerek konuştuğunda utanarak gülümsedim. Ve beni elimden tutarak götürmeye başladı. Nehir tekrar göründüğünde anlamıştım, burası bir köprüydü. Garip olan ise bu köprüye takılmış yüzlerce ya da binlerce asma kilit olmasıydı. Şaşırmıştım çünkü ilk defa karşılaşıyordum, bu şehirde böyle yerler var mıydı?
Yürürken arkasına döndü ve göz göze gelmemizi sağladı, tek taraflı gülümsemesini görmemle kızardığımı hissettim. Sonra önüne dönüp yürüyüşünü hızlandırmıştı ki neredeyse koşa koşa köprünün kenarlarına varmıştık.
Ellerimi bırakıp cebinden aynı onlar gibi bir kilit çıkarmıştı. Yarısı mor renkli diğer yarısı ise siyah renkli olan bir kilit. Üstünde ise isimlerimizin baş harfleri ve bugünün tarihi kazılıydı.
"Bu kilidi buraya asacağız, ardından aşkımızı mühürlemiş olacağız. Böylece aşkımızı ölümsüzleştireceğiz."
Dediğinde anahtarıyla uğraşmaya başladığında etrafıma baktım, köprünün diğer ucundaki çift dışında kimse yoktu. Onlarda buraya değil arka tarafımızdaki denize bakıyorlardı. Gülümseyerek döndüm ona, bunu bile düşünmüştü. Kimsenin olmadığı saati seçmişti.
"İsimlerimizi yazmak isterdim ama satıcı adamın dikkatini çekmek istemedim." Bu tatlı konuşmasına tepki olarak istemsizce sesli bir şekilde güldüm.
"O kadar tatlısın ki sevgilim. Ama üzülme, cinsiyetlerimiz belli olmuyor ve böyle daha estetik duruyor."
Güldüğünde yaklaşıp dudağına bir öpücük kondurdum. Hemen ayrılıp bir adım uzaklaştığımda yüzündeki o tatlı ifadeyle karşılaştım, keşke daha fazla öpebilseydim.
"Böyle aniden öpünce ne yapacağımı şaşırıyorum." Dudaklarımı birbirine bastırdım ve tekrar yaklaşıp ellerindeki kilidi tuttum. "Hadi asalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost | Minsung
Fanfiction"Eğer onu kurtaramıyorsam, ben de onunla birlikte kaybolurum." Eşcinselliğin suç olarak görüldüğü zamanlarda, birbirlerine deli gibi aşık olan iki erkeğin hikayesi... b×b