26 | Gökkuşağının bittiği yer

52 9 5
                                    


• • •


Söyle bakalım, bedenin yaşarken kaç kez öldürdüler ruhunu?

Kaç kez, kaç kez kırdılar kalbini? Kaç kez kaçırdılar uykularını? Kaç kez nefret ettirdiler hayattan? Kaç kez kaybettirdiler yolunu?

Lütfen söyle, kaç kez saklamaya mecbur kaldın gerçek seni?

Düşün, düşün, düşün.

Kendini mahvedene kadar.

Kendi zihninde kaybolana kadar.

Aslını istersen ben böyle böyle yitirdim kendimi kendi içimde.

Böyle böyle mahvoldum ve kayboldum. Harap oldu kalbim. Şimdi ise ruhum çok ağrıyor. O denli ağır geliyor ki yaşamayı bile becerememek. Hayat, aldığım her nefesi misliyle, kan kusturarak geri aldı benden. Cezalandırdı. Ben zorla geldiğim ve her daim kopup gitmek istediğim bu dünyada yaşamaya çalıştığım için cezalandırıldım.

Biraz da bu ağır geliyor, insan olamamışların içinde insan olarak yaşamaya çalıştığın halde suçlu olarak görülmek ve istenmemek.

Bu çok zor geliyor. Herkesi anlayabiliyorken, bir kendimi anlamıyorum. Sanki herkes haklıymış da bir ben haksızmışım gibi. Kendimin en büyük düşmanıyım.

Çünkü ben herkese hak verebiliyorken, bana kimse hak veremiyor. Çok zor geliyor bu, bu zamana kadar ise hep zor geldi. Zulüm ede ede ruhumu çürüttü bu yük benim.

Bağırmak istedim ve bağıramadım, sevmek istedim ve sevemedim, gitmek istedim ve gidemedim, gülmek istedim ama yalnızca ağlayabildim. Tüm bunlar beni hissizleştirdi.

Öyle bir hayat ki, istemendiğini yüzüne vuruyor. Sen hayattan hayat da senden nefret ediyor. Böylelikle sen, sürekli ama sürekli acı çekiyorsun.

Sanki ben boğuluyordum da, etrafımdaki herkes gözlerimin içine baka baka derin derin nefesler alıyorlardı.

Birbirimize tutunup, adeta yapışıp, kendimizi aşağı bırakmıştık biz. Aşağı süzüldük bir süre. Boşlukta hissediyordum ve bu o kadar iyi hissettiriyordu ki. Ölümün düşüncesi bile huzur getiriyordu.

Yani... Sonunda başarmıştık sanırım. İkimizde hayata geldiğimizden beri sahip olduğumuz bu ölüm hayaline kavuşmuştuk.

Sıktım kendimi. Umarım canım çok yanmazdı. Hissettiğim yumuşak zeminle irkildim. Rahatlamam gerekirken rahatsız olmuştum, bu da neyin nesiydi? Hâlâ sarıldığım bedenden ayrılmadan açtım gözlerimi. Yerdeydik, etrafımızda polisler vardı ve ne yazikki ölmemiştik. Lanet hava yastığı bu mesafeden bile bizi korumaya yetmişti.

Bu zamana kadar olduğu gibi, yine ve yine ölmeyi başaramamıştık. Birlikte kaybolamamıştık.

Kolumuzdan tutup çektiler ve anında kelepçelediler. Biz hâlâ durumu kavrayamamışken sürükleye sürükleye götürüp polis arabasına bindirdiler. Aramızda oturan görevliyi saymazsak yan yanaydık. Birbirimize bakıyorduk, çünkü bunu beklemiyorduk. Şahsen onların elinde ölmektense kendi başıma ölmek isterdim.

Soğuk zemini kalçamda hissettiğimde aldırmadan konuştum. "Eminiz değil mi?" Alt dudağını dişlerken endişeli gibi görünse de kafa sallamıştı.

Lost | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin