Salıncak

89 6 17
                                    

Gece 2 sularıydı. Zoro'nun arkadaşı Kuina'nın ölümünün 14.yıl dönümüydü bu gün.

Adam, arkadaşının ölümünün yasını tutmak adına düzenlenen bir yemek davetinden geliyordu. Kar yağıyor, paltosu yavaşça beyaza bürünüyordu.
O ise sokakta sürünüyordu. İçmişti. Kafası yerinde değildi, çok dağılmıştı.

İlerlemeye devam ederken, evine yakın bir parkın önünden geçiyordu. Gözleri salıncakta oturan bedene kaydı. Salıncak bir ileri bir geri hareket ederken, çıkardığı gıcırtıyla birlikte kafasını oraya çevirdi Zoro.
Böyle soğuk bir günde, gecenin ikisinde hem de. Ne işi vardı orada?

Sarhoş olmasaydı gitmeye yeltenmezdi bile. Lakin dağınık düşünceleri adımlarını oraya yönlendirmişti.

Sarışın bir adam, soğuk salıncağa oturmuş öylesine sallanıyordu yavaşça. Önüne düşen gölgeyle birlikte kaldırdı kafasını. Soğuktan dudakları çatlamış, ıslak gözlerinin üzerindeki sarı kirpikler kar taneleriyle örtülmüştü. Açık mavi beresi bembeyaz olmuştu. Paltosunun da bir farkı yoktu. Bu da, uzun zamandır burada olduğunun işaretçisiydi. Botlarını yere koyup durdurdu salıncağı. Eldivenleri ise soğuk zincirlerin üzerindeydi hâla.

İkisi de konuşmadı. Sonrasında başını tekrar öne eğdi Sarışın olan. Ardından Zoro söyledi:

"Ne işin var burada."

"Hiç."

Dudaklarından çıkan dumanlar, havada süzülüyordu.

"Soğuk. Evine git."

"Evim yok."

Adamın giyimine bakılırsa, hiç de evsize benzemiyordu aslında. Evi vardı; sadece annesinin kanıyla kaplı o eve nasıl 'evim' diyebilirdi?
Bu yıldönümünde de babasının halisünasyonlarını görmeden uyuyabilir miydi ki?

"Benim evime gel."

Sarışın tekrar kaldırdı başını. Sonra iç çekti.

"Gerek yok."

"Üşütürsün."

Uzun zamandır, Nami'den sonra sohbetini bu kadar uzun tuttuğu ilk insandı üzerine düşen gölgenin sahibi. İnsanlardan nefret ederdi, içine kapanık biriydi Sarışın. Küçüklüğünde öyle değildi elbet. Fakat çok şey değişmişti biricik, değerli annesinin ölümünden sonra.
Bir insanın ellerinden ölümü gelmişti. Hem de aşık olduğu insanın ellerinden. O günden sonra ant içmişti Sanji. Kimseye aşık olmayacaktı. İnsanlara ihtiyacı yoktu zaten. Fakat, Nami sadece bir istisnaydı.

"Üşütmem."

"Üşütürsün dedim."

"Hayır."

Zoro, soğuk ve katanadan başka bir şey tutmamış sert ellerini Sanji'nin alnına yasladı.

"Buz gibi."

"Senin ellerin farklı mı sanki?"

"Isınalım o zaman."

Burnuna alkol kokusu gelen Sarışın yüzünü ekşitti. Nefret ederdi sarhoşlardan. İçmezdi kendi de zaten. Bazenleri hariç tabii. Fakat içtiğinde, odasına kapanırdı. Babası gibi olup birine zarar vermekten çok korkardı. Lakin kendini insanlardan uzak bir odaya kapattığı o karanlık odada, kimsesi yoktu. Zarar verdiği tek kişi kendisiydi. Kabullenmek istemese de, yadsınamaz bir gerçekti bu.

"Evine git. Buracıkta sızarsan öylece bırakırım seni. Soğuktan donarak ölürsün."

"Sensiz hiç bir yere gitmiyorum."

İç çekti Sarışın.

"Git dedim. Sapığın teki misin?"

"Yardım etmek istiyorum sana. Benziyorsun... O'na benziyorsun. Onun gibi inatçısın, onun gibi sinir bozucusun ve onun gibi safsın."

Sarışın anlamamıştı ne demek istediğini. Aptal sarhoşun tekiydi gerçi karşısındaki. Anlamasına gerek de yoktu.

"Saf sensin. Şimdi git. Yardım felan istemiyorum."

"Hayır."

"Sapığın tekisin, hm?"

Zoro parmağıyla arkasını işaret etti.

"Üst sokakta 7/24 bir bar var. Şarap ısmarlayayım. Isınırız."

"İstemiyorum dedim."

"O zaman yalnız bırakmam seni."

"İçki içmiyorum ki."

"Kahve ısmarlarım o zaman."

"Bu saatte açık kafe nereden bulacaksın, aptal."

"Bara gidelim işte. Buluruz."

"İstemiyorum."

Zoro yere bağdaş kurdu ve oturdu.

"O zaman hiç bir yere gitmem."

"Ben giderim o zaman."

Sanji kalktı salıncaktan. Sonrasında yürümeye başladı yavaşça.

"Evin yok ki. Gidemezsin."

O eve gitmek istemiyordu Sarışın elbet. Fakat yakınlarda otel de yoktu. Nami ise şehir dışındaydı. Başka çaresi var mıydı?

"Of be. Tamam. Şarabı içtikten sonra bırakacaksın ama, sapık."

"Peki."

İkisi üst sokağa doğru yürürlerken, atmosfer sessizdi. Kar taneleri, ikisinin saçlarına iniyordu yavaştan.
Bara vardıklarında, oturdular. Zoro iki kadeh şarap söyleyip masaya üç beş kuruş bıraktı.

Şaraplarını içerlerken, Sanji yanındaki adamın keskin yüz hatlarını inceliyordu belli etmeden. Adam konuştu:

"Neden gecenin bir köründe parktaydın?"

İç çekti Sanji.

"Annemin ölüm yıldönümü bu gün. Her gün parka gelirdik o hastalanmadan önce. Son gününde yine getirmişti beni parka. Son bir kez. Orası, annemin mezarı gibidir benim için. Orada annemi görüyorum ben. Her seferinde..."

"Benim de arkadaşımın ölüm yıl dönümü aslında."

"Pekala. Sevdiğin birini kaybetmek zordur, çok iyi biliyorum. Onların anısına o zaman."

"Onların anısına."

Kadehlerini tokuşturdular. Bir kaç kadeh daha içtikten sonra kalkmaya karar verdiler. Sarışın cebinden bir kağıt parçası çıkarıp bir kalemle de numarasını yazdı.

"Al. Ararsın, belki."

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

KITAP YAPMALI MUYIM BUNU EMIN OLAMADIM
🦮

655 kelime

OneShotS | ZosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin