Sonbahar akşamları soğuk olurdu hep. Lakin, bilhassa bu sonbahar daha soğuktu diğerlerinden. Kış da yaklaşmıştı elbet. Ağaçlar hâla yaprak dökmeye devam ediyordu.
Zoro ise, gözleri açık bir şekilde tam karşısındaki pencereyi seyrediyordu. Her ne kadar soğuk olsa dâhi, üzerindeki beyaz ince pikeyi saymayacak olursak; sadece iç çamaşırıylaydı. Kolları yastığın altında, başı ise hemen üstündeydi. Dün aldığı duş neticesinde saçları hâla, ıslak çimler kadar nemliydi.
Bu gün izinliydi. Yânii, yataktan kalkması için gereken tek bir neden bile yoktu. Eskiden gözlerini açar açmaz ilk işi olurdu Sarışın'a yazmak. Fakat artık istese de yazamazdı.
'İşi' nedeniyle ayrılmıştı o'ndan. Kariyerinde elde edeceği başarı her şeyden önemliydi Zoro için. Eski sevgilisinin değerini anlayana kadar sürmüştü bu tabii. Bu denli üzdükten sonra onu, yazamazdı.
Yazsa bile ağzının payını alır otururdu.
Beyaz, ahşap kapısından gelen tıkırdamalardan sonra, yatakta uzanan adamın büyükannesi girdi içeriye. Henüz küçükken ailesini kaybedince başbaşa kalmıştı biricik büyükannesiyle. Çok severdi onu. Saçları hafiften kabarık, yaşlı kadın mırıldanıyordu.
"Henüz yeni mi uyandın. Diyorum ya sana, çık dışarı gezin şu sarışınla azcık. Yazık ediyorsun bak ma'şuğuna."
Tâbii, söyleyememişti Sanji'yle ayrıldığını. Kadın, çok severdi Sanji'yi. Sarışın da aynı şekilde, sever sayardı yaşlı kadını. Zoro homurdandı.
"Çocuk yurtdışında dedim ya, kaç defa."
Yaşlı kadın, yüzünü ekşitti. Sarımtırak tenindeki kırışıklıklar daha çok belli oluyordu.
"Sen de gitseydin ya onunla, oğulcağız. Mektup yolladı mı bâri sana?"
Kocakarının aklı eskilerdeydi hâla. Ne yazıktır ki, küçük bir çocuk gibi düşünürdü. Hastaydı biraz, yine de çok saf ve masumdu.
"Yollamadı."
Kadın, çarşafları dolaba yerleştirirken konuşuyordu.
"Nasıl yollamaz, oğlum. Yoksa, sevmiyor mu seni artık? Gelmeyecek mi buraya sevdicağızın?"
"Gelecek büyükanneciğim. Gelecek elbet. Yuetdışından dönsün hele."
Kadıncağız, umutla gülümsedi.
"Ne vakit gelecek?"
Zoro iç çekti. Durum vahimdi, malum Sanji'nin gelmesi imkansızdı tâbii.
"Bilmem. Gelir seni görmek için."
"Aman oğlum! Sakın aksatma. Ara konuş onunla. Yalnız hissetmesin çocukcağız gurbette."
"Ararım."
Zoro eve döndüğünde, hava kararmış, Güneş yerini Ay'a bırakmıştı usulca. Büyükannesinin istediği bir kaç malzeme için onlarca market gezmiş, anca bulmuştu. Yaşlı kadın kek yapacaktı her zamanki gibi. Aile tariflerinden biriydi bu. Anahtarı deliğe soktu, çevirdi. Ayakkabılarını çıkararak içerdi girdi poşetlerle birlikte. Mutfağa doğru adımladı. Henüz kapı eşiğindeyken gördüğüyle poşetler elinden düştü.
Motiflerle süslenmiş halının üzerinde, yaşlı kadının bedeni vardı. Zoro yanına gitti hemencecik. Dizlerinin üstüne çökerek nabzını yokladı. Kadının vücudu buz gibiydi tıpkı. Anlamıştı ki, tek varlığını da kaybetmişti.
Ertesi sabah cenazesindeydi. Kadın toprağa verilirken Roronoa ise gözyaşlarıyla haykırıyordu. Sadece ailesinin cenazesinde ağlamıştı küçük bir çocukken. Yılların değiştiremediği tek şey ağlayışıydı. Acı çekiyordu. Çok acı çekiyordu.