20. Bölüm

42 10 66
                                    

"Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.
Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar teselli edilecekler.
Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.
Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar.
Ne mutlu merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklar.
Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı'yı görecekler.
Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek..."

-Af ve acı, Matta.

"Akıllı adam emeğine güvenir, aptal ise- umutlarına."

🕯️

Amerika da bir idam mahkumu, infazını beklerken hükümet yetkililere bir teklifle gelir. Bir deney
üzerine idamını darağacında değil de, zehirli bir serumla uyutarak yapmak istediklerini ve bunun
karşılığında ailesine yüklü bir para yardımı
yapılacağını beyan ederler. Mahkum önündeki
seçeneğin iyi olduğunu, en azından ölürken ailesine
yardım edebileceğini düşünür ve kabul eder.
İnfaz gelir çatar, yatağa yatırılır ve bir serum
bağlanır. Doktor, infazın detaylarını mahkuma anlatır;

"Gördüğünüz gibi Bay Jefferson, bağladığımız serumda kademe kademe renkli sıvı mevcut. En üstteki yeşil renkli sıvı bittiğinde elleriniz ve
ayaklarınız uyuşacak, ortadaki mavi sıvı bittiğinde
kollarınız ve bacaklarınız uyuşacak, en alttaki
kırmızı sıvı bittiğinde ise kalp ritminiz yavaşlayacak, nabzınız düşecek ve infaz gerçeklesmis olacak..." der. Ve tam da doktorun söylediği gibi gelişir her sey.

Önce eller ve ayaklar, sonra bacak ve kollar uyuşur. Sonra ise kalp durur ve mahkum ölür... Üzerinde deney yapılan mahkumun ölüm sebebi sadece kalp krizidir. Serumda bulunan ve zehirli olduğu söylenilen sıvı ise sadece sudur... İnanarak kendini bile öldürebilen insan, inanarak yeniden doğabilir..."

🕯️

-Belirsiz kişinin anlatımıyla-

Gözlerimi açtığımda kafamdaki zonklama öyle şiddetlenmişti ki her an kafamı duvara vurarak patlatabilirdim. Acıya karşı dayanıklı olsam da ondan hoşlanmadığım su götürmez bir gerçekti.

En son kendimi baygın bulduğumda yine burada uyanmıştım. Neresi olduğu hakkında en ufak fikrim yok ama buraya karşı içimde tanıdık bir duygu vardı. Yataktan kalktığımda baş ağrım kendini hatırlatmak adına güçlü bir acı sapladı şakaklarıma. İnleyerek tökezledim, lanet olasıca acı neden dinmek bilmiyordu?!

Aynaya baktığımda yüzümü buruşturdum, kendimi tanıyamaz olmuştum. Son aylarda bir çok günlerimi hatırlayamaz olmuştum, sanki günlerce uyuyor ve uyandığımda hiçbir şeyi yaşamamış oluyordum. En son beş kasımda uyuduğumu hatırlıyorum, bugünse ayın sekizi.

Aynadaki yansımam sanki benimle dalga geçiyormuş gibi sırıttı. "Zavallı yaratık seni," dedi beynimde yankılanan kalın ses, "Daha kim olduğunu bile bilmiyorsun."

Yutkunarak yüzüme soğuk su çarptım, onun etkisi bile beynimdeki kaba sesi susturmaya yetmedi. İlk defa olmuyordu, yıllardır benimleydi. Yaptığım her işle dalga geçiyor ve sanki bana acıyordu. Bunun ne anlama geldiğini anlayacak kadar sabrım ve zamanım yoktu, Ona sunmam gereken daha çok kurban vardı. Hayır, hayır, onlar kurban değildi.

Hayaletin Fısıltıları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin