• 11 •

2.6K 217 158
                                    

(selam! oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın)

Yeni bir günde mutfaktaki hayalet rolümü üstün bir başarıyla sürdürmeye devam ediyordum. İşe erkenden geliyor, yemeklerimi çıkarıp bana doğrudan değil de arkadaşlarım aracılığıyla verilen diğer görevlerimi yerine getirdikten sonra mesaimi tamamlıyordum.

Benden daha kısa sürede iyileşmişti, ancak benim için mutfaktaki varlığı hasta olduğu gündekiyle aynıydı.

Ancak hayalet olmam sadece beni görmek istemeyen kişilere özel olsa gerek bu durum diğerleri tarafından fark edilmeye başlamıştı.

"Şefle bir sorun mu yaşadın?" Burcu tezgahın üzerindeki baharatlığa uzanırken konuştu.

"Nereden çıkardın?" Tavadaki biberleri biraz karıştırdıktan sonra kızarmasını beklerken dolaptan başka bir malzeme almak için eğilmiştim.

Aramız bozuk değildi. Artık 'aramız' olarak nitelendirebileceğim bir durumumuz olduğu bile söylenemezdi. Bu iş anlamında olsa bile.

Sadece kendine bir şeyler kanıtlamak için beni burada tuttuğundan emindim. Belki benim de hala kendi isteğimle burada devam edebiliyor olmam da aynı sebeptendi.

Burcu yanımdaki çekmeceden açılmamış unu alıp bir kaba doldururken cevap verdi, "Sanki sana karşı soğuk gibi. En son olanları aranızda hallettiniz diye düşünmüştüm."

Tekrar doğrulup aldığım malzemeleri kesme tahtasının üzerine bıraktım, "Bence bir sorun yok."

"O zaman bana öyle geldi herhalde."

Burcu doldurduğu kabı baharatlıkla birlikte alıp yanımdan uzaklaşırken konunun kısaca kapanacağını düşünmüştüm ancak bu sefer Tuğçe lafa girmişti. "Berkan geldi ya Alican'ın pabucu dama atıldı."

Bu da olasılıklardan biri hatta en kuvvetlisiydi.

Yine de bana karşı oldukça arkadaşça yaklaşan ve benim de son derece iyi anlaşabildiğim Berkan'a içimdeki hiçbir negatif düşünceyi yansıtmamaya çalışıyordum.

"Ben öyle olduğunu düşünmüyorum." Berkan yanımda ocağın başka bir gözüne tenceresini koyarken kızaran biberleri bir tabağa alıp tavanın yağını yeniliyordum.

"Bilmem, ben de bir şey fark etmedim." Bu konunun daha fazla uzamaması adına son derece ilgisiz bir şekilde konuşmuştum. Sonuçta kimsenin benimle iyi geçinme gibi bir zorunluluğu yoktu, varsa bile ben bütün kredimi kullanmıştım.

Çok geçmeden mutfağın içinde şefin sesi yankılanmaya başladığında tüm ilgimi yemeğime çevirmiştim. "Evet, nasıl gidiyorsunuz? Bir problem yok değil mi?" Tabaklarıma 10 metre öteden baktığından bu tür soruları artık hiç üzerime alınmamam gerektiğinin farkındaydım.

Bu arada iletişimsizliğimiz tabaklarımda minimum düzeyde hata yapmamı sağlıyordu, o da benimle uğraşmak zorunda kalmıyordu. Sanırım bu ikimiz için de iyi bir şey demekti.

Berkan'ın ocaktan hızla çektiği tenceresi tavama çarptığında kızgın yağın bir kısmı elime ve koluma sıçramıştı.

"Siktir!" Acıyla inlerken tuttuğum tavayı refleksle gürültülü bir şekilde ocağın üzerine bırakmıştım ve bu diğerlerinin de bana dönmesine sebep olmuştu.

Berkan arkasını dönüp sağa sola savurduğum kolumu fark ettiğinde hızlı bir şekilde tencereyi lavabonun yanına bırakmış ve tekrar yanıma gelmişti.

blind taste | Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin