Takvim yaprağını elime aldım. Tarih, 8 ağustos 1986 yılını. Cuma gününü gösteriyordu.
Köhne, eski bir evde dolanıyorum. Ne işim mi var? Burası dedemin doğduğu, büyüdüğü çocukluğunu geçirdiği ev.
Bu evde iyi kötü pek çok anıları olmuş sevgili dedeciğimin.
Evet, size neden dedemin evinde olduğu mu söyleyeyim mi? Bunu anlamanız için takvimdeki tarihe doğru bir yolculuk yapmamız gerekecek.
Sene 1986, günlerden 8 Ağustos Cuma. Bendeniz Necmi Sağyaşar. Yaşanan bütün olayları benim ağzımdan dinleyeceksiniz.
Olayların yaşandığı gün aslında gayet normal bir gündü. Köyde top peşinde koşturup sonrasında eve dönmüştüm.
Anacığım akşam yemeğini hazırlamıştı, bende sofrayı kurmaya yardım ediyordum. Babam namazını kıldı, sofraya oturdu. Haydi Bismillah deyip başladık yemeğe. Canım anam sofrayı toparladı bizde babamla sedire oturduk, konuştuk derken gece oldu. Anam yatakları kurarken, babamda yatsıyı kılmaya gittiydi. Kılıp geldikten sonra yattık. Gaz lambasının söndürülmesiyle gözümü kapamam bir oldu.
Anamın çığlığı, babamın ise "Oğlum kalk, kalk!" diye bağırışına uyandım. Her yer sallanıyordu. İki saniye olmadı kendimizi köy meydanında bulduk.
Bütün köylü meydana toplanmışlardı. Bir arbede hâkimdi. Çocuklar ağlıyor, anaları onları sakinleştirmeye çalışıyordu. Kayıplarını arayanlar, bir daha eve dönmeye çalışanlar da az değildi.
Öyle ya da böyle sabahı etmiştik. Rüstem amcanın radyosundan haberleri dinledik. Deprem haberi falan söylenmiyordu. Ama tuhaf olan bir şey vardı. Deprem sadece bizim köyde mi, bu civarda mı olmuştu yoksa. Biz bu soruya cevap araya duralım akşam oldu.
Baktık deprem yok bizde sonunda döndük evlerimize. Yıkık, kırık, dökük ne varsa elimizden geldiğince onardık, tamir ettik.
Eve geçtik, canım anam mis gibi tarhana çorbası yapmıştı. Biz çorba içip depremi tartışırken kapı çaldı, gelen bakkal Hüseyin abiydi. Bizim köyden 7 oğlan çocuğu kaybolmuş, nasıl olduğunu bilen yok, birdenbire oluvermiş.
Depremin üstüne birde bunun olması bizi iyice korkuturken babamda köylülerle birlikte çocukları aramaya gitti. Bizde evde tek kalmaya korkup anamla beraber Sabire yengenin evine geçtik. Bütün köyün kadınları çocuklarını almış buraya toplanmıştı. Çocukları kayıp olan kadınlar ağlaşıyor, anaları çocuklarını bir an bile olsun yanından ayırmıyordu.
Sabah saat dört olduğunda babamlar geldi, çocukları bulamamışlar. Babam bizi aldı eve geçtik sonra anamla babam yatarken, beni ortalarına aldılar, bu kaçırılma vakası hepimizi korkutmuştu.
Birkaç gün geçti aradan. Çocuklardan hala haber yokken biz yine aldığımız haberlerle yıkıldık. Bütün köyün koyunları telef olmuştu. Biz hala işe anlam veremeye duralım, köye büyü yapıldı dedikoduları ayyuka çıkmıştı.
Zaten gergin olduğumuz bu günlerde büyü dedikodusu ile sinirlerimiz iyice gerilmişti. Biz erkekler köyün imamına gittik konuştuk acaba olabilir mi? diye sorgu sual etmek için.
İmam toydu daha, yeni imam olmuştu. Bilgisi azdı daha, ama yine de danışalım dedik.
İmam "Ben bir şey bilemem ama yine de bir araştırmak lazım." deyince kolları sıvadık başladık araştırmaya.
Biz bir şey bulamamışken Rüstem amcanın oğlu Bahattin elinde bir şeyle (deri parçası) çıktı geldi. Öyle boş boş bakıyordu. Biz neyin var Bahattin deyince, bize hiçbir şey hatırlamadığını söyledi. Elindeki şeyin ne olduğunu bilmiyor ve nerden aldığını hatırlamıyormuş. Tabi biz iyice korktuk.
Rüstem amcam ve imam, Bahattin'i kontrol etti hiçbir şeyi görünmüyordu. Sadece üstü başı toz olmuş, tırnaklarının arasında toprak vardı. Anlaşılan bizim Bahattin bir yeri kazıp o şeyi çıkarmıştı.
Şey dediğimiz bir deriydi, içini açtık baktık, garip garip rakamlar yazıyordu içinde. İmam bunun büyü olduğunu ama ne büyüsü olduğunu bilmediğini söyledi. Sonra "Beni aşar bu," dedi.
O an benim can dostum sayılan Kemal söze karıştı. "Abi benim halama zamanında bir büyü yapıldıydı. Bizde karşı vilayetteki bir köyde, bu işlerden anlayan bir hoca var ona gittik. Bize ne olduğunu söyleyip büyüyü çözdüydü. Bence ona sual etmekte fayda var." Dedi.
Kemalin sözüyle hocayı bulduk, durumu anlatıp köye getirdik. Hoca olanları dinledi ve yazıyı inceledi.
Bilmem ne büyüsü imiş. (İsim vermeyeceğim.) Bu köyde çok kötü şeyler yapılmış. Bu büyüde basit bir büyü değil imiş. Kırmızı büyü türüne girecek kadar güçlü bir büyüymüş. Büyü köye ifritleri musallat etmiş. (bilmeyenler için ifrit en güçlü cinlerdendir baş etmesi zordur.)
"Bunlar daha başlangıç, yol yakınken kaçın. Bu büyüyü çözsek yine de baş edemeyiz." dedi. Bu haberin ardından köydeki 25-30 evden, 19'u kaçtı gitti köyden.
Biz Rüstem amcalar ve birkaç kişi kaldık köye. Amma velakin hoca haklı imiş. Biz kaldığımız süre boyunca evde kırılmayan tabak, çanak kalmadı. Köyden iki kişi delirdi. Bahattin de kayboldu ortalıktan. Bu olaylara dayanamadık bizde dört aile ayrıldık köyden.
Biz gittikten sonra köyde kalan iki aile, biri Rüstem amcamdı. (Bahattin'in acısına kaldıydı.) Diğeri de iki çocuğu kaçırılan bir aileydi.
İşte anlatılana göre Rüstem amca ve karısı evde ölü bulunmuş, diğer ailede aynı şekilde. Ama neden öldükleri hala çözülememiş. Ölüm raporlarında kalp krizi yazıyormuş.
Bu olaylar hala çözülememiş. Köy şuan terk edilmiş durumda. Bu olayı araştırmaya giden üç uzman kayıp.
Siz siz olun, size denilene uyun, her ne olursa olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkiye'de Yaşanmış Paranormal Olaylar
HorrorTürkiye'de yaşanmış, paranolmal olaylar, gizemli öyküler ve korku hikayeleri