Sahil kenarında seyyar büfenin önünde, iskemlelerin üstünde oturuyorduk. Oturuyorduk derken Alejandro'yla Eylül'ü kastetmiştim. Vasıfsız Beyazit'i saymaya gerek duymuyordum.
Hayat bu dörtlünün aynı masada oturması kadar saçmaydı. Kivili çayımı yudumlarken ters ters Beyazit'e bakmıştım. O da arada göz göze geldiğimizde ters bakışlarını yolluyordu.
Şimdilik aramızda herhangi bir laf dalaşı olmamıştı. Yani beş dakikadır birbirimize laf çarpıtmıyorduk.
"Bugün hava çok güzel değil mi?" Eylül ortamdaki sessizliği bozmak için çaba göstermeye çalışmıştı ama başlangıcı saçma olmuştu.
"Hayır, bok gibi." Bunları derken Beyazit'e bakmıştım. Lafımın nereye gittiğini anlamıştır umarım.
"Bence de hava çok güzel." O ise Eylül'ün gözlerinin içine bakarak konuşmuştu. Konumuzun kesinlikle havayla bir alakası bulunmamaktadır.
Aralarında oluşan romantik ana kara kedi misali sızmamıştım. İlk defa onları kendi hâline bırakmıştım.
Alejandro'ya döndüğümde, tavşan kanı çayını yudumluyordu. Hepsi birer demli çay istemişken ben kivili çay istemiştim.
Alejandro'nun yedi ceddin de Türk kanı akmıyordu ama birçok özelliği Türklerinkine benziyordu. En başta akıcı bir Türkçesi vardı. Ben bile çayımı bu kadar koyu içmezken onun içtiği çaydan karşısı görünmüyordu.
İskemlemi tutup ona doğru yanaştırdım. Göz göze geldiğimizde sevimlice gülümsemiştim.
"Adama ne yapacaksın?" Kulağına doğru sessizce fısıldamıştım. Eylül ve Beyazit'in duymasını istemiyordum.
"Boşver." Tek kelimelik cevabına kaşlarım çatılmıştı.
"Bu ilk benim meselemdi, nasıl boşvereyim?" Koluna tutunmuş sanki saçında bir şey temizliyormuş gibi yapıp konuşuyordum. O da bana ayak uydurmuştu.
"Artık benim meselem oldu." Verdiği cevaba karşı ensesine şaplağı indirmiştim. Çattığı kaşlarıyla bana dönmüştü.
"Böcek... Böcek vardı. Ben de öldüreyim dedim." Yer altının en büyük mafyasını düşürdüğüm hâller içler acısıydı. Resmen adamın ensesine şaplağı oturtmuştum.
"Demek böcek vardı." Dişlerinin arasından tane tane konuşmuştu.
"Evet, kocaman bir şeydi." Kafamı arkasına çevirip olmayan böceği yokladım. "Tüh... Ölmemişte."
"Bunun cezasını sana çok güzel ödeterim."
Sevimlice gülümseyip sırnaşmaya çalıştım. Aklım sıra yağcılık yapacaktım ama onda istediğim etkiyi yaratmamıştı. Normalde her hareketimde etkilenen, dibi düşen adam bana pas vermiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dudak Çizgisi
Mystery / Thriller"Hem dünyaları verecek kadar güzel hem ölümü çağrıştıracak kadar karanlık." İkizler yıllardır birbirinden habersizce hayatlarını sürdürmüştüler. Bir gün iki kardeşin yolları tesadüf denmeyecek bir şekilde restauranttın lavabosunda kesişmişti. Artık...