15.Bölüm"Olaylara iyi yönden baka baka boynum tutuldu"

2K 144 17
                                    

Hayatımda uyandığım en kötü sabah olabilirdi. Yaklaşık bir sene önce doktorum bana "Sende migren başlangıcı var" demişti ama ben küçük ağrılar ile atlattığım için çokta önemsememiştim. Şuan ise ölüyordum. Sanki Karadenizli müteahhitler orman katlini önemsemeden kafamın içine rezidans dikiyordu. Öyle acı vericiydi.

Sabah işe gitmemeyi çok düşünmüş ama biriken işlerimin daha da birikeceğini düşünerek bundan vazgeçmiştim.

Evden çıkmadan yarım bardak su ile ağrı kesici almıştım ama ağrı kesici ağrının nerede olduğunu bulamamıştı sanırım, bana mısın dememişti.

Öğlene kadar yine bir şekilde idare etmiştim ama öyle hassaslaştırıyorduki beni bu sızı bilgisayarın ekranına bile bakmaktan zorlanıyordum. Başımdaki basınç kulağımda uğultulara sebep oluyordu.

"SEYRAN HANIM KAMYONA MALZEMELERİ YÜKLEYELİM Mİ?" diye aşırı yüksek sesle konuşan Nihat usta acıma acı katıyordu.

"Lütfen usul konuş" diye yalvardıktan sonra ne istiyorsa yapmalarını söylemiştim. Normalde ürün yüklemelerinde gider kontrol ederdim ama o an can çekişmek ile meşguldüm.

Belki açımdır, ondan başım ağrıyordur diye iyi düşünerek yemekhaneye inmiş ve sıcacık bir mercimek çorbası içmiştim ama yok bu ağrının midem ile de bir bağlantısı yoktu.

"Naber?" diyerek elinde tabldotu ile yanıma oturan Cenk'in kötü olduğumu fark etmesi uzun sürememiş hemen ardından sorusuna bir başka soru daha eklemişti.

"Neyin var?"

"Başım... çatlıyor"

"İlaç içtin mi? Bende var istersen sana bir tane-"

"Sabahtan beri on oldu aldığım ilaç"

Neredeyse her markaya ait ağrı kesicileri denemiştim. Bu..bu ağrı tamamen başka bir şeydi.

"Doktora gidelim o halde, hazırlan ben götüreyim seni"

Aslında bu benimde aklıma gelmişti ama ürünlerimiz için tedarik ettiğimiz sekonder ambalajları sağlayan firmadan ziyarete geleceklerdi. Adamlar ta şehir dışından geldikleri için çok ayıp olacaktı.

"Şu an gidemem ama birkaç saat sonra bu dediğin olabilir"

Böyle dememe rağmen Cenk yine de ısrar etmişti. O an akşama kadar öyle veya böyle dayanabilirim gibi gelmişti. Sonuçta öğlen arasına kadar dişimi sıkmıştım ama misafirlerim geldiğinde durum hiçte böyle değildi.

Sağolsunlar gelirken elleri boş gelmemiş ve Bursa'ya özgü ne varsa getirmişlerdi ve normalde kestane şekeri için adam öldüren ben, yüzüne bile bakmamıştım.  Beni böyle görmek onları da endişelendirmişti: Halbuki acımın şiddetini göstermemek için elimden geleni yapıyordum.

"Ne içersiniz?" diye adamlara sorduktan sonra, hızla mutfak görevlimizi aramıştım ama tabiki her zamanki gibi açmamıştı. Herkes bilirdi ki  kadın mutfakta değilse tek bir yerde olurdu.

Hülya ablanın yanı.

Ferit sırf bunların böyle kıyı köşe dedikodu yapmalarında dolayı defalarca azarlamış ve kovmakla tehdit etmişti ama işte... bağımlı gibilerdi. Gerçi Ferit de bu konuda biraz kuru sıkıydı, sürekli işten çıkarmaktan, fesihten bahsediyordu ama gerçekte bunu yapmıyordu.

Hülya ablanın masasına oldukça yakın bir toplantı odasında olduğumuz için, yerimden kalkmış ve oraya doğru bakmıştım. Gördüklerimden anlaşılıyordu ki kimsenin günahını almamıştım.

Muhteşem ikili beklediğim gibi masanın önünde fısıldaşıyorlardı ve Ferit'in odası hep topu on adım ilerideydi.
Bu yaptıkları gerçekten deli cesaretiydi.

69Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin