31.Bölüm "Azgın olmasam, bu duygusallık beni mahveder"

1.4K 124 20
                                    


O geceyi sonlandıran şey babamın kısa ama oldukça acımasız sözleri olmuştu. İlk önce Ferit'e diktiği buz gibi bakışlarıyla "Seni şu an çekip vurmuyorsam, bil ki Hikmet'e olan vefamdan" demiş sonrasında ise Hikmet amcayı aramış ve "Ben kızımı sana emanet etmiştim" deyip kapatmıştı. Evet sözleri oldukça kısaydı ama alt anlamları çok derindi. Her şeyden önce arkadaşına emanetime ihanet ettin diyordu ve üstelik adamın hiçbir suçu yoktu.

Gerçekten her şeyin içine en fazla bu kadar sıçılabilirdi. Gerçek bir tebriği bence hak ediyorduk artık.

Korktuğum ne varsa full hd olarak yaşamaya devam ediyordum. En kötüsünü atlattık derken, daha da kötüsü mutlaka oluyordu. Şimdi ne diyecektim, nasıl açıklama yapacaktım ve ya her şeyden bihaber olan anneme tüm bu olanları nasıl anlatacaktım? Üstelik babam bir anda bambaşka birine dönüşmüştü ve beni dinleyecek gibi de durmuyordu. Bir anda aramıza buz gibi bir soğukluk girmişti.

Daha önceleri size çıkmaza girdim diye ağlayışlarımı bir tarafa koyun, asıl çıkmaz olan an bu andı. Bana kızsa, bağırsa, hesap sorsa daha kolay olabilirdi ama bunların hiç birini yapmıyordu.

"Neler oluyor?" diyerek pijamaları ile odama giren annem sanırım bu hikâyede yaşananları bilmeyen artık son kişiydi.

"Anne ben..."

"Babanın nesi var?"

Nesi olsundu ki? Benim gibi salak bir kızı varken adamın başka bir derde ihtiyacı mı vardı?

"Benim yüzümden"

Evet yine bir itiraf sahnesi de bu cümle ile başlamıştı ve anneme her şeyi anlatmıştım.

(Saçmalamayın, +18 sahneleri elbette atlamıştım)

Ona Ferit'ten bahsettiğimde ilk olarak "O senin patronun değil miydi?" diye sormuş ve sonrasında da "Nişanlanmadı mı o???" diye yükselmişti.

"Seyran sen ne yaptın?"

Babamdan beklediğim bu tepkiyi bana annem vermişti. Dizlerine vurup dağınık topuzunu daha da dağıtırken dudaklarını ısırıyordu.

"Allah sizi kahretmesin! Madem böyle bir şey vardı, niye gitti nişanlandı bu oğlan?"

Ferit'ten oğlan diye bahsetmesi bir anlığına komik gelsede, güzel ve cevapsız bir soru sorduğunu göz ardı edemiyordum. Biz birbirimizi sevdiğimizi bile anlayamayacak kadar salaktık anne diyemiyordum.

"Ele güne ne diyeceğiz? Onun anası babası biliyor mu? Şimdi ne olacak?"

Annem dizlerini döverken, bir yandan da beni soru yağmuruna tutmaya devam ediyordu. Artık bütün yapboz parçaları yerindeydi ama ortaya çıkan resim halen bir şeye benzemiyordu.

Yanlış olarak başlanılan hiçbir şeyin sonu doğruyaçıkmıyordu. Bunu bu gece bir daha ve bir daha çok iyi anlıyordum.

O gece sonlanmıştı sonlanmasına ama kimse gram uyku uyumamıştı. Bizim evin ışıkları ilk defa o gece hiç sönmemişti ve ben sabaha kadar babama yapacağım konuşmayı hazırlamıştım. Öncelikle Hikmet amcanın hiçbir suçu olmadığını anlatacaktım. Durduk yere adamın laf duymasına göz yumacak değildim. Sonra ise... Sonrası için ne söylesem boştu!

Babam beni onunla... öpüşürken görmüştü! Bunu nasıl açıklayabilirdim!? Bu dünya üzerindeki en utanç verici bir olaydı ama yapmam lazımdı. Gerekirse ayaklarına kapanacak ve af dileyecektim. Bu hikâyede her şeyi kaldırabilirdim ama babam ile küs kalmayı asla.

Gece boyunca Ferit ile sürekli telefondaydık. Ben ona "Her şeyi mahvettik" diyordum o ise bana "Her şey hallolacak" diyordu. İki cümle birbirinden aşırı uzaktı ve ben kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Ne olurdu sanki dün onu görmek istemeseydim. Direk gitseydi adam İstanbul'a, ne diye istemiştim ki bunu sanki diye kendi kendimi yiyordum.

69Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin