28. Bölüm "Ben şimdi bunun neresini düzelteyim?"

985 122 50
                                    

Kimse inanmasa da zamanın durduğu bazı anlar gerçekten oluyordu. Bir saniyenin saat gibi geldiği, akrep ve yelkovanın size inat davrandığı o dönemlerden bahsediyorum. En son böyle hissettiğimde henüz liseye gidiyordum ve babam apandis ameliyatı oluyordu. Annem ile ameliyat hanenin kapısında beklerken, zamanın aynen böyle geçmediğini fark etmiştim.

Babamın bizi düğünden alıp gelmesinin ardından hepi topu yarım saat geçmişti fakat bana asırlar gibi geliyordu. Çünkü bu gelişin nedenini bilmiyordum ve haliyle korkuyordum.

Evde hiçbir şey yok diyen annem çoktan çilingir sofrasını hazır etmişti. Geriye gecenin bu saatinde arayıp "Ben geliyorum" diyen adamın gelmesi kalmıştı.

Babam "Sen niye tırnaklarını yiyorsun?" diyene kadar bunu yaptığımın farkında bile değildim. Bu ani ziyaretin altında yatan belirsizlik beni panik atağa sokmuştu, duramıyordum.

Daha sabah aldığım bilgilere göre adamın oğlu yatak döşek hastaydı. İşlere de artık kendi bakıyordu ve bir bilgi daha ki adam sanırım bana kırgındı. Öyleyse Balıkesir'e düzenlenen bu gezinin amacı gerçekten neydi? Bu soruya o an için verebilecek bir cevap yoktu.

"Neredeymiş?" diyen annem masadaki son boşluğa da höşmerim yerleştiriyordu, soframız Balıkesir tanıtma günlerine dönmüştü ve cevap vermek için ağzını açan babam cümlesini kuramadan, bahçemizin önüne kocaman bir jeep yanaşmıştı.

"Aha geldi"

Ebeveynlerim telaşla kapıya koşarken, ben salonda kendimi sakinleştirmek ve senaryo yazmak ile meşguldüm. Koskoca Hikmet Korhandı bu, kesin Bursa'da falan işi çıkmıştı. Ne bileyim yeni bir hammadde tedarikçisi falan bulmuştu ve hazır egeye gelmişken, birde eski ahbabımı ziyaret edeyim demişti herhalde. Yani mutlaka öyle olmalıydı... lütfen öyle olsundu.

"Seyran!"

Araba tam olarak bahçe kapımıza iyice yerleşirken ve de babam koşa koşa arkadaşını karşılamaya giderken annem beni de çağırıyordu.

"Gelsene ne bekliyorsun"

O an gerçekten ne bekliyordum veya beni ne bekliyordu bilmiyordum. Gözlerim arabasından çıkan adamı seyrederken, elimi kolumu nereye koyacağımı bilmiyordum. Hikmet amcayı en son hasta olup, onlarda kaldığım gün görmüştüm ve o günü hatırlamak biraz daha kötü hissetmeme neden olmuştu. Onlar bana hasta halimde bakarken, ben onlara hoşça kal bile demeden gelmiştim.

"Bu ne güzel sürpriz devrem" diyen babam gerçekten mutluydu ve sarılarak birbirlerinin sırtlarına vuran bu iki yaşlı adamı izlemek bıyıklarımı terletiyordu. Gerçi o an her yerim terliyordu. Hipotermi bile geçiriyor olabilirdim.

"Benimde aklımda yoktu, bir anda oldu" derken yavaşça eve doğru yürüyorlardı. O an ilk ne desem onu düşünüyordum. Direk özür mü dilesem, yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davransam emin olamıyordum.

Evimizin eşiğinden geçen adamları ikinci olarak annem karşılamış ve Hikmet amca ile el sıkışmıştı.

"Hiç yaşlanmamışsınız" diyen Hikmet amca annemin gönlünü daha ilk dakikadan kazanmıştı.

"Çok teşekkür ederim, Atike hanım nasıllar?"

"Atike çöktü ya, o kadar botoks falan yaptırdı ama nafile"

Kapı ağzında kahkahalar yükselirken, gülmeyen tek kişi bendim. Bu aralar fark ettiğim bir başka özelliğimde buydu, ben artık gülemiyordum.

Ayakkabılar kapı ağzında çıkarken, halen birbirleri ile şakalaşan yaşlılar cemiyetinden sonra sıra nihayet bana gelmişti. Beni gören Hikmet amcanın az önceki gülümsemesi yavaşça soldu ve direk gözlerimin içine bakmıştı.

69Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin