16.Bölüm"Sen dik bir yokuşsun ve ben çok sigara içiyorum"

1.9K 137 22
                                    

Bir kez daha anlıyordum ki bu dünyanın sefasını Korhanlar sürüyordu. Sabah hazırlanan kahvaltı sofrasını bizden önce en son Sultan Süleyman yemiş olmalıydı. Abartmıyorum kuş sütü bile eksik değildi ve Atike Hanım bana "Hepsi organik gönül rahatlığı ile yiyebilirsin" diyordu.

Ben normalde kahvaltılarımı bayat pasta, turşu ve içinde zeytin olmayan zeytinli poğaçalar ile yapıyordum ama tabi kadın bunu bilmiyordu. Organik olması çokta umurumda değildi.

"Lütfen bir an önce toparlanmak için güzelce ye"

Aslında gerçekten toparlanmış sayılırdım. Dünden sonra geriye sadece hafif bir sızı kalmıştı ve bir an önce toplanıp kendi evime gitmek istiyordum ama ekmeğime kaymak süren Atike Hanım buna izin verecek gibi durmuyordu.

Üstelik bana sürekli sağlıklı yaşam dersi veren Hikmet amca canıma tak ettirmişti. Anlamıştım tamam. Eskiden sabahları tarhana içiyorlardı ve zıpkın gibilerdi.

Nefes boruma kadar doymuştum ama sofra faslı bir türlü bitmiyordu neyse ki imdadıma Hande abla ve çocukları gelmişti. Kimse bu kadın için iki çocuk doğurmuş demezdi bak yemin ediyorum beli benimkinden bile inceydi.

"Seyrancım ne oldu sana? Çok üzüldüm iyi misin şimdi?" derken hem bana sarılıyor hemde gözleri ile beni check ediyordu.

"Önemli bir şey değil, sadece migren"

"Sadece migrenmiş. Biz eskiden baş ağrısı bile bilmezdik, pekmez ile tahini yedik mi hiçbir şey olmazdı bize"

İyice Canan Karatay moduna giren Hikmet amca sonunda torunlarını görünce beni salmıştı ve nihayet kahvaltı seremonisi bitmişti. Hande abla ve Atike hanım ile beraber salona geçiyorduk.

"Kendini sakın ihmal etme"

"Aslında hiç böyle olmuyordu ama"

Kim gelirse gelsin, ne olursa olsun konu asla değişmiyordu. Herkesin benimle bu kadar ilgili olmasına alışkın değildim ben. Ben genelde görmezden gelinir ve hor görülürdüm ve bunuda en iyi yine bu ailenin oğlu yapardı. Böyle olacağını bildiğim için defalarca beni buraya getirme demiştim. Üstelik beni ailesinin yanına bıraktıktan sonra kendisi hızlıca gitmişti.

Konu değiştirmek adına Hande ablanın henüz 9 aylık kızını sevmeye başlamıştım. Çocuktaki esmerlikten anlıyordum ki hiç annesine çekmemişti ama kaşlarını dayısından almış gibi duruyordu.

"Kocaman olmuş" dediğimde bana elindeki küçük bebeğini sallıyordu.

"Büyüyorlar ama nasıl büyüdüklerini hiç sorma"

Hande abla eğitim geçmişi ile hepimizi dövebilecek durumdaydı ama hiç iş hayatını düşünmediği söylüyordu. Zaten seçimleri ile bu belli oluyordu. Her anne gibi biraz şikâyetçi, biraz yorgun ama yine de mutlu gözüküyordu. Üstelik babasına benzeyen kızı elindeki bebeği bana veriyordu.

"Benim olsun mu?" diye soruşum çok saçmaydı ama bir bebekle nasıl diyalog kurulurdu bilemiyordum.

Çocukları eskiden gereksiz yaratıklar olarak görürdüm ben. Hangi akla hizmet insanlar doğururdu ki? Vücudunun bozulmasını geçtim, kim bir başkası için gece vakti uyanırdı? Bu çok iğrenç bir şey olmalıydı ama son birkaç senedir anlıyordum ki bazen... belki bir tane o da kız olmak şartıyla olabilirdi.

Erkek çocuklar yirmi yaşına kadar mahzenlere kapatılmalıydı.

Çaylar, kahveler içildi hatta yeni sofradan kalkmamıza rağmen yanına ikramlık bir şeylerde getirildi ve sohbetin dibine vuruldu. Bende beni bekleyen raporlar yokmuşçasına, bir ay sonra düzenlenecek fuara hazırlık yapmayacakmışçasına rahat rahat oturuyordum. Bütün o işler kucağımda patlayacaktı.

69Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin