2.Bölüm "Ateş et ve unut"

2.7K 113 22
                                    

Ertesi gün ne yapacağımı bilemeyerek uyandım.

Kahvaltı yapıp mı çıksam yoksa dışarıda her zamanki gibi poğaça mı alsam bilemedim. Akşam gideceğim yemek için elbise almam gerekiyordu, sabah işe geç mi gidip alsam yoksa iş çıkışı mı alsam onu da bilmiyordum.
Odak problemi yaşıyordum.

En sonunda kendimi Beykoz'da her zaman gittiğim küçük bir mağazaya uğrarken buldum ve bir yandan da elimde poğaça kemiriyordum. Askılara dizilmiş yüzlerce elbiseyi saniyeler içinde şakır şakır tararken ilk defa kendime şöyle sordum.

"Ben ne yapıyorum ya?"

Akşam o tanışma merasimine kim ve ne olarak gidecektim? Hangi yüzle orada bulunacak ve tarafları nasıl tebrik edecektim? Üstelik benimde geleceğimden Ferit'in haberi var mıydı?

Son soru birden beynime hızlıca kan akışına neden oldu.

Ferit'in akşam benimde tanışma yemeğine geleceğimden haberi var mıydı gerçekten?

Elbise arayışıma o dakika ara verdim ve çantamdan telefonu çıkardım. Genelde onunla yazışarak iletişim kurduğumuz için bu defada bu yolu seçtim. Bana daha üç gün öncesi attığı gel mesajını yeniden okuyarak yazmaya başladım.

'Merhaba Ferit' beğenmedim ve araya resmiyet koydum.

'Merhaba Ferit bey'

İkinci cümleyi kafamda kurarken o çoktan çevrimiçi olmuş ve mesajımı görmüştü. Biraz belki bir şey yazar diye bekledim ama tek yaptığı bana görüldü atmak oldu. Tabi ya o da bana merhaba yazacak hali yoktu. Bu gibi incelikler onda bulunmazdı.

'Akşam sizde gerçekleşecek yemeğe bende davet edildim' yazıp yeniden gönderdim. Cümlede ne demek istediğim gayet açık ve netti. 

  Ondan da bir şaşkınlık veya 'sen ne alaka ya?' şeklinde bir cevap bekledim ama piç kurusu yeniden sadece görüldü attı.

Yeniden cevap yazmayacağına ikna olduktan sonra üçüncü mesaj için kollarımı sıvadım.

'Sizce de bu durum tuhaf olmaz mı?'

Çok çabuk çevrimiçi oldu yine. Bekledi bekledi bekledi ve yazmaya başladı. O yazmaya başlayınca ben nedensizce çıktım sohbet ortamından. Heyecanla bana yakın bir yerdeki pufa oturup bekledim.

Bildirim sesi geldiğinde ekranda sadece şöyle yazıyordu.

'Neden olsun?'

Şerefsize bak diye geçirdim içimden. Neden olsunmuş. Hani biz senin ile bir haltlar yiyoruz ya yazmamak için zor tuttum kendimi. Benimle dalga mı geçiyordu yoksa bu aramızdaki şey onun için bu kadar bile mi önemli değildi bilmiyordum ama kim müstakbel eşi ile geçmişinde işler çevirdiği birini karşılaştırmak isterdi ki? Sinirlerime olabildiğince hakim olmaya çalışarak yeniden açtım klavyeyi.

'Benim orada olmam sizin için sorun olmaz mı veya rahatsızlık duymaz mısınız?' yazıp gönderdim ve cevap vermesi yine uzun sürmedi.

'Olmaz'

O kadar kurduğum düzenli ve özenli cümleye sadece bu şekilde tek kelime ile cevap verdi.Ben nasıl böylesine sığ bir adamla bu işlere kalkışmıştım kendime lanet ediyordum. Yatakta bu kadar iyi olan bir adamın, insan ilişkileri bir o kadar kötüydü.Adam beni tabiri caizse hiç bir tarafına takmıyordu. Pardon taktığı bir yeri vardı ama o da işi düştükçe.

Madem onun için sorun değildi, madem orada olsamda olmasamda  umrunda değildi... Bende ne yaptım?

Gittim kırmızı dapdar bir elbise seçtim kendime. O kadar dardı ki göğüslerim ağzıma girecek gibi görünüyordu. Sinirlendiğim için elbisenin etiketine bile bakmadım, fiyatı kasada öğrenince nutkum tutuldu. Bu elbiseyi en az on sene giymeliydim. Üstelik birde dar almıştım.Bu adam yalnızca aklıma değil cebime de zarardı.

69Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin