30.Bölüm "Gir kanıma"

1.4K 134 30
                                    

Aslında herşey ertesi sabah Ferit'e "ben gelemiyorum" diye yazılı bir mesaj atmam ile olmuştu. Ee alışık değildi tabi, bu tür çağrılarının red edilmesine.

Aslında gerçekten benim bir suçum yoktu, ben dünden razıydım.

Fakat sabah erkenden Şanlı familyası, tüm bu planlarımızın içine etmişti. Babamı defalarca dolandıran amcam ve annem ile babamı sürekli ayırmaya çalışan halam o sabah gayet normal bir şekilde bize gelmiş ve "hadi pikniğe gidiyoruz" demişti.

Babama defalarca ben gelmem, gelemem demiştim ama bu pikniğin benim şerefime verildiğini söylüyor ve itiraz istemiyordu.

Devlet akrabalık ilişkilerini yasaklamalıydı. Bu konu için acilen referandum oylaması yapılmalıydı.

Uğruna tonlarca para dökerek aldığım seksi iç çamaşırım ile pikniğe gitmek tam benim yapabileceğim bir şey gibi duruyordu. Hazırladığımız sepetin içine çatal, bıçal koyarken bir yandanda Ferit'e neden gelemediğimi açıklamaya çalışıyordum.

"Üzgünüm ailecek pikniğe gideceğiz" dememe aşırı sinirlenmiş ve o aşırı kıymetli parmaklarını kullanarak,  hayatındaki ilk en uzun mesajı atmıştı.

"Piknik mi? Sahi mi?!"

Daha önceleri defalarca bahsettiğim gibi kelime israfı asla yaratmazdı ve mümkünse her işini tek kelime ile anlatırdı.

"Evet tüm sülale gelmiş"

"Seyran saçmalama"

Asıl saçmalayan kendisiydi, koşa koşa markette kanat almaya giden babamı bu saatten sonra ikna etmemin bir yolu yoktu.

"Gitmem lazım, yapabileceğim başka bir şey yok"

"Ben yarın İstanbul'a döneceğim"

İstanbul mu? Hemen mi?
Benimle dalga mı geçiyordu?

Ne yaşadığımızın farkında mıydı? Ne yani buraya kadar gelip, üzgün olduğunu söyleyip, beni hunharca öpüp, şimdide gidecek miydi?

Eeee?!?!? Bu hikaye böyle mi final yapacaktı yani???????

"Sen..." yazdıktan sonra derin bir nefes alıp mantıklı düşünmeye çalışmıştım ama nafileydi. Ben sinirlenince mantığım ortamı otomatikman terk ediyordu.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Ne demek İstanbul'a döneceğim"

Bunu yazar yazmaz, dolaba koşmuş ve buzluktaki kolaları çıkarmış ve "top var mı Seyran abla" diyen yeğenimi bir ton azarlamıştım.

Topun felan sırası mıydı şimdi?!

"Dönmek zorundayım" yazısını görünce  kolaları arabamızın bagajına adeta fırlatmıştım.

Gerçekten bu hikayenin süzme salağı bendim! Adam beni bu sabah oteline çağırıp, işi pişirip sonrada hiçbir şey olmamış gibi evine dönecekti.

Allahım ben mühendislik fakültesini bu zeka ile nasıl bitirmiştim?

"Ne demek dönmek zorundayım?
Bu kadar mıydı yani? Buraya geldin, beni öptün diye herşey yoluna mı girdi?"

"Kızım hadisene bırak telefonu, toparlan" deyince babam bir anlık bıraksamda telefonu geri elime aldım.

Hani, seni almadan gitmem diyordu İstanbula? Hani sensiz olmaz diyordu?
Aradan yirmidört saat bile geçmemişti ama adam gidiyordu.

"Herşeyin yoluna girmesi için gitmem lazım işte"

Açıkcası bunu derken, ne demek istiyordu anlamamıştım ve cevap vermem uzun sürmüştü çünkü bir arabaya 8 kişi binmeye çalışıyorduk. Üstelik karpuzun birini kucağıma vermişlerdi.

69Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin