03

712 54 3
                                        

🌷

Bahçe nöbetindeydim ve biraz daha bahçede kalırsam gerçekten soğuktan donacaktım. Çalan zilin sesini duyunca mutluluktan dört köşe oldum. Çocukların hepsinin içeri girdiğinde emin olmak için tüm bahçeyi gezdim. En son arka bahçeye de baktım. Kimsenin olmadığını görünce binaya doğru yürümeye başladım. Okul bahçesine giren zırhlı siyah araçla adımlarım durdu.

Son birkaç gündür bu araç sık sık okula geliyordu. Bir sorun mu var diye düşünmeden edemiyordum. Askeri araca daha fazla bakmadan öğretmenler odasına girdim. İçeride benim gibi dersi olmayan iki öğretmenle yanlızdık. Sesimi çıkarmadan kalorifer peteğine yaslandım. Ellerim buz gibiydi. Sıcakla karşılaşınca istemsizce gözlerimi kapattım. Isınmış olmanın vermiş olduğu mutlulukla camdan dışarıyı izliyordum. Öğretmenler odasında başkası tarafından zikredilen ismimle sesten tarafa döndüm. Mavi bereli bir asker vardı.

"Nefha Acar hanginiz?"

Bana merakla bakan iki öğretmenle beraber bende merak dolu sesimle konuştum.

"Buyrun benim?"

"Dışarı gelebilir misiniz? "

Onu ikiletmeden arkasından çıktım. Öğretmenler odasından çıkıp bahçeye indik. Merakla ona baktım.

"Nefha hanım bizimle karargaha kadar gelmeniz gerekiyor. Albay Mehmet Yılmaz tarafından çağırılıyorsunuz."

Şokla dinliyordum. Albayın benimle ne işi olurdu ki?

"Neden?"

"Detayları karargahta öğreneceksiniz."

Onun peşinden zırhlı araca bindim ve karargaha kadar sessizce bekledim. Aklımda bir ton soru ve düşünce vardı. Açılan kapımla dalgın halimden kurtulup indim. Mavi bereli askeri takip ettim. Girişte kadın bir asker tarafından kontrol edildikten sonra içeriye tam anlamıyla giriş yapabilmiştim. Uzun bir koridorun ardından asker bir kapının önünde durdu ve kapıyı çaldı. İçeriden almış olduğu komutla kapıyı açtı ve girmem için eliyle yolu gösterdi. İçeri girmemle büyük masanın arkasında oturan adam ayaklandı. Albay olmalıydı.

"Merhaba, hoşgeldiniz."

"Merhaba"

Soğuk ve merak dolu çıkan ses tonumla adam kocaman gülümsemişti. Önündeki koltuğu gösterek oturmamı istemişti. Sessizce oturdum ve neden burada olduğumu bir an önce öğrenmek istedim.

"Neden burada olduğunu eminim ki merak ediyorsundur. Öncelikle ben Albay Mehmet Yılmaz. Baban Ali Acar çok yakın bir dostumdur. Senin buraya geleceğini söylemişti ve benden sana kalacak yer ayarlamanmı istemişti. Şimdi tanışmak nasip oldu. Duydum ki ingilizce öğretmeniymişsin. Babanla konuşunca tavsiyesi üzerine buraya getirtildin. "

Babamın adını duyunca garipsedim. Babamın koca albayla arkadaş olmasına mi şaşırsam yoksa ne için burada olduğumu bile bilmeden babamın beni onlara tavsiye etmesine mi? Neler oluyordu Allah aşkına!?

"Askeriyede işler gizli yürütülür. Ve bizim de güvenilir insanlara ihtiyacımız var."

"Benden ne istiyorsunuz?"

"Elimizde yabancı uyruklu iki kişi var ve sorgusunu acilen yapmamız gerekiyor. Ne yazık ki dil bilen askerimiz şuan burada değil ve istediğimiz süre içinde gelmesi biraz mümkün değil. "

"Ve babam bunu yapabileceğimi söyledi."

Karşımda ki albay yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Kafasını onaylar şekilde salladı.

"Ne zaman olacak?"

"İki gün sonra. Biz seni alacağız. "

Sessiz kalmıştım. Yalnızca kafamı sallamıştım. Zamanında asker olmaya çok fazla özeniyordum. Hatta şehit olmayı da o kadar çok istiyordum ki bu heves giderek büyümüştü. Ta ki mantıklı düşününceye kadar. Fiziksel hiçbir şarta uymuyor olmamın yanında dinine bağlı biri olmamda beraberinde geliyordu. Tesettüre önem veren biriydim. Bende ülkeme iyi faydası dokunacak çocuklar yetiştirmek için öğretmen olmuştum. Çalan telefonumla özür dileyerek açtım. Babamdı arayan.

"Efendim baba?"

"Kızım Mehmet ile konuştun mu?"

"Evet şuan karargahtayım."

"Kabul ettin değil mi?"

"Sormadın sayıyorum. "

"Güzel kızım benim, dikkat et kendine. Mehmet'e de selamımı söyle. "

"Olur söylerim. "

"Görüşürüz"

Kapanan telefondan başımı kaldırıp Albayın omuzlarına bakarak konuştum.

"Babamın selamı vardı. "

"Ve aleykümselam. Şimdi bizimkiler seni bırakacak. Dediğim gibi zamanı gelince seni almaya gelecekler. Yardımın için şimdiden teşekkürler."

"Ülkeme hizmet etmek benim için şereftir. Asıl ben teşekkür ederim beni bu işe layık gördüğünüz için."

Kısa bir vedalaşmadan sonra odadan çıktım. Karşı duvara yaşlanmış asker hemen doğruldu ve yürümeye başladı. Sessizce onu takip ettim. Uzun koridor boyunca etrafı şaşkınlık ve hayran dolu gözlerle izledim.

Her zaman merak etmişdir böyle yerleri. Duvarlara asılı olan haritalar, hatırlatmalar, tablolar... Zaten gizemli olan burayı daha da gizemli bir hale getirmişti. Koridordan sağa dönecekken önüme bakmadığım için kayaya toslamış kadar oldum. Acıyla anlamı ovarak çarptığım şeyden bir adım uzaklaştım. Kafamı kaldırıp baktığımda o askerle tekrar karşılaşmış olmanın şokuna girmiştim.

"Özür dilerim."

Demin önden giden asker hemen bana doğru gelmesiyle mavi gözlünün gür sesi beni sıçratmaya yetmişti. Bu kadar karşılaşmak ve sürekli çarpışmamız ne zaman son bulacaktı!

"Barış! Ne oluyor burada!?"

"Komutanım biliyorsunuz ki Demir bazı durumlardan dolayı burada değil. Albayın emriyle öğretmen hanım tercümanlık yapacak. "

Mavi gözlü komutan kafa sallayınca isminin Barış olduğunu öğrendiğim askerin komutuyla yürümeye başlamış onu takip edecekken onun mırıldanmasını duymuştum.

"Önüne bakmamakta ısrarcı olanı da ilk defa görüyorum."

Kafamı kaldırıp ona bakma zahmetinde bulunmadan hızla oradan uzaklaştım. Kaba bir askerdi. On kilometre uzaklıktan ne kadar gıcık olduğunu görebilirdiniz!

Yakışıklı olduğunu da görebilirsiniz

İç sesime o kadar gıcık olmuştum ki şöyle okkalı bir tokat atmak istemiştim! Sinirli adımlarla bahçeye çıktım. Girişte kontrol kısmında bırakmış olduğum çantamı alıp çıktım. Soğuk hava yüzümü yalayıp geçince sinirim biraz da olsa azalmıştı.

Öhöm öhöm öhöm
An itibariyle olaylar başladı
diyebilir miyiz?
Hem asker hem mavi gözlü!!!
Daha ne olsun 😂

Kendinize iyi bakın 🌷

BARUT KOKAN PAPATYALAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin