kırk beş

1.3K 57 1
                                    

.45.

Gediz Uğurlu





      "Seke seke gittiğine göre Deniz mi geldi?" diye soran Demir'e kafamı sallayarak odasının kapısını kapattım ve sırıtışımı bastırmaya çalışarak yatağına doğru adımladım, usulca yanına oturup dizlerimi hızlıca kendime çekerken yüzüne bakmamaya çalışıyordum.

"Cık! Bir kere ben geldim diye bu kadar mutlu olsaydın şimdi hiç böyle olmazdık!" diye sızlanırken sırtımı başlığa yaslayıp kafamı tavana doğru kaldırdım.

Deniz'in bana ilk defa iltifat etmesi o kadar çok hoşuma gitmişti ki kendimi on üç yaşıma geri dönmüş gibi hissediyordum, o zamanlar da Deniz oldukça sevimli ve ukala bir çocuk olmuştu, o zamanlar bile ondan gözlerimi alamazdım. Annesiyle babası çok çalıştıkları için Demir'le onu bize bırakırlardı ve ben de ikisine de ödevlerinde yardım ederdim.

Deniz, hızlı öğrenir ve Demir de ödevlerini yapmazdı.

Akşam olduğunda ise annem bizi yemek için toplar salona oturtur ve bir güzel yedirirdi, ardından da Berna Teyze'nin gelip ikisini almasını beklerken televizyonun karşısına kurulur Deniz ne istiyorsa onu izlerdik. Demir genellikle sıkılır gider, odamdan arabalarımı getirir ve salonda kendi kendine oynamaya başlardı, ben Deniz'le oturur çizgi filmlerini izlerdim.

Biz hep birbirimizin etrafında olmuştuk, benzer bakışları paylaşmıştık; benzer acıları ve benzer mutlulukları, o bunu bilmese de biz birbirimize benziyorduk aslında. Aramızda iki yaş vardı, o okula başlayacağı yıl hastalanmış ve Berna Teyze de çok endişelenip onu o yıl okula göndermemişti, o yılı Deniz hastanelerde geçirmişti ve bir okul yılı kaybetmişti.

Her şeye rağmen oldukça neşeli olmuştu, Demir daha hareketli ve hararetliyken ben daha sakin ve sessiz taraftım. Bazen ikisini bir kaldırım kenarından oturup kavgalarını bile imrenerek izlediğimi hatırlıyordum, bir kardeşim olmadığı için anlamıyordum her zaman yanında bir oyun arkadaşının olmasını; o anlarda Demir beni fark ederdi, fark ettiği anda da kolumdan çekip ne hakkında konuşuyorlarsa konuya dahil ederdi.

Yıllar geçip biz liseye başladığımızda üçümüzün arkadaşlığı uzaklaşmıştı ama biz Demir'le daha da iyi olmuştuk, Deniz ise hep orada kalmıştı, kendi arkadaş grubunu kurmuş ve bize dönüp bir daha bakmamıştı.

Ama öyle bir bakmamıştı ki o bakmayışı yıllarımı kaybettirmişti bana. Dünyadaki tüm kötülüğün tüm pisliğin arasında onun aya benzer kalbini görmek beni bir şekilde bende tutmuştu. İlk sevgilisine kadar beni bende tutmuştu tabii...

O cılız, aptal, henüz doğru düzgün matematik bile yapamayan çocukta ne bulduğunu hiç anlamamıştım, ama ona gülmüştü, onu öpmüştü ve onu sevmişti bir süre. Sonra ayrılmışlardı, o zaman babam kalp krizi geçirmişti ve ben dağıtmıştım, her şeyi o kadar çok birbirine karıştırmıştım ki kendimden bir haberdim, kendimi suçlamaktan başka hiçbir şey yapmayan; insanları kıran ve sürekli içen biri olmuştum.

Aynaya baktığımda tanımayacağım sıfatımı, her gün Demir bir şekilde toplamaya çalışmıştı. Ona çok borçluydum, ben ona, canımı borçluydum. Onun kaşında benim ise kolumda kalan çizik, bizim en dibe vurduğumuz günün bize bıraktığı tek izdi, tek bir hatıra parçası ve asla o güne dönmemek için birbirimize tutunduğumuz tek anı.

Üniversiteye başlamıştık sonrasında zaten, Fulya'yla tanışmıştım, arkadaş olmuştuk ve ilişkimiz bir şekilde duygulardan uzak bir şekilde ilerlemeye başlamıştı, ona kendimi anlatmıştım ve o kabul etmişti beni olduğum gibi, ama tıpkı herkes gibi o da beni en sonunda bırakıp gitmişti. Hak etmediğimden ya da kendime acıdığımdan kurmuyordum cümlelerimi böyle, sadece somut gerçek buydu.

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin