altmış yedi

700 39 3
                                    

.67.


Kulaklarımı dolduran telefonun sesiyle yüzümü buruşturarak sağa dönüp sırtı üstü uzandım yatağımda ve elimi komodinin üzerine doğru uzatıp telefonumu bulmaya çalıştım, çaldıkça beynimi delecekmiş gibi oluyordu ve hafta sonu hafta sonu rahatsız edilmek istemiyordum. Uykumu bölüyordu.

Telefonu parmaklarım bulduğunda üzerinde diğer elimi kaydırıp açtım ve kulağıma dayadım, "Evet?" diye mırıldandığımda birden Eda'nın neşeli kahkahası doldurdu tüm odamı Allah kahretsin ki. Yüzümü daha da buruşturarak gözlerimi aralamaya çalıştım ama yoğun ışık nedeniyle aralayamayınca vazgeçtim.

"Uyuyor musun hâlâ kız?" diye şakıdığında kendi kendime homurdandım birkaç saniye boyunca.

"Saat kaç ki?"

"On iki olmak üzere." dediğinde gözlerimi birden kocaman açarken yattığım yatağımda doğruldum ve odamın diğer köşesinde asılı olan duvar saatine baktım hızlıca, on ikiye on vardı; on ikiye on vardı ve on ikide herkes gelecekti. Uyuyakalmıştım, uyuyakalmıştım, siktir siktir siktir!

"Siz yolda mısınız?"

Güldü, "Emir beyefendinin süslenmesini bekliyorum. Bitirsin işini on iki gibi çıkarız."

"Tamam, kapat," diyerek telefonu yüzüne kapattığımda ardı ardına düşen bildirimleri umursamadan komodinin üzerine tekrar bıraktım ve yorganı üzerimden sıyırıp hızlıca yatağımdan kalktım dengemi sağlamaya çalışırken, hızlıca ileriye doğru adımlayarak dolabıma doğru ilerledim.

Kendimi aslında iyi hissediyordum, uzun zamandır bu kadar huzurlu uyuduğumu hatırlamıyordum ama uykumun, canım uykumun, telefonla bölünmesi nedeniyle canım sıkılmıştı; ters taraftan kalkmıştım ve günün kalanı da böyle yağmurlu fırtınalı geçecekti; gergin geçecekti. Dinlenemediğim zamanlar oldukça huysuz ve can sıkıcı bir insan olabiliyordum, konuşmak bile gelmiyordu içimden ki normalinde çok konuşurum.

Dolabın kapaklarını iki yana genişçe açtıktan sonra içinden siyah bir eşofmanla siyah bir tişört çıkardım hızlıca ve masanın üzerine tıkıştırırken kapakları geri kapattım. Arkamı ağırca döndüğümde henüz yüzü bu tarafa dönük uyuyan Gediz'i buldu gözlerim, bir kolu yastığın altında soluna doğru dümdüz uyuyordu; gözleri sıkıca kapalı, yüzünün diğer tarafında yastık izi oluşmuştu. Birden sol gözünü açtığında irkilerek geriye doğru adımlayıp dolabıma çarptım.

Gediz, gülerek yatağımdan doğruldu ve yüzünü ovuşturmaya başladı, "Günaydın," diye mırıldandı çıkan hırıltılı sesiyle.

Yaslandığım dolabımdan hızlıca ayrıldım ve elimi havada salladım, "Günaydın," birkaç saniye boyunca öylece sırıtarak ona baktım. "İyi uyuyabildin mi?"

Kafasını gülümseyerek belli belirsiz salladı ve ayaklarını yatağımdan sarkıtıp gerinmeye başladı, "Daha önce hiç bu kadar iyi uyumuş muydun diye sormak gerekiyor,"

İç geçirirken kafamı sola sağa salladım ve dudaklarımı ıslatıp, "Tamam, şimdi ben banyoya gideceğim. Bizimkiler birazdan gelirler, sen de üzerini başını düzelt ve gizlice mutfağa girip çay koy. Demir sese uyanıp gelirse de şimdi geldiğini ve seni çay koymaya gönderdiğimi söylersin," bir çırpıda söylediğim cümlelerin cevabını beklemeden, "Sana güveniyorum. Başarabilirsin!" deyip odamın kapısını açtım ve çıkıp hızlıca banyoya girdim.

Elim ayağıma dolaşırken düşen pantolonumu almak için geri döndüm ve yerden alıp hızlıca banyoya girdim, kimsenin olmaması işime gelmişti açıkçası. Üzerimdeki kıyafetlerimi çıkartıp kirliye atarken kapımın açılan sesini duydum ve ardından da adım seslerini, Gediz mutfağa gitmiş olmalıydı. Yanımda getirdiğim kıyafetlerimi hızlıca üzerime geçirdikten sonra saçlarımı tarayarak tişörtümün içine sıkıştırdım ve dişlerimi fırçalamaya başladım.

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin