on yedi

2.3K 87 5
                                    

.17.

*

    Balkon kapısının açılmasıyla kafamı oturduğum sandalyeden kaldırıp sola doğru çevirdim. Gediz, üzerindeki boğazlı hırkasının fermuarını çenesine kadar çekerek dudaklarının arasında bir dal sigarayla odadan çıktı ve arkasını döndüğünde beni görmesiyle kaşlarını çattı önce, uykulu hâliyle saçlarını karıştırarak yanımdaki sandalyeye oturup ellerini üşüyerek birbirine sürttü.

Sehpanın ortasındaki çakmağı alıp dudaklarının arasındaki sigarayı yaktığında sigarası benim içtiğim sigaranın dumanına karıştı soğuk ve karanlık gecede. İçimde beni rahat bırakmayan kötü bir hisle tüm gece uyuyamamıştım ve Yekta'nın bana yazdıklarından sonra da mide bulantısıyla kalkmıştım yataktan. 

Kötü hissettiğim zamanlarda yaptığım gibi balkona çıkıp soğuğu hissetmek istemiştim ama düşüncelerim beni bir türlü yalnız bırakamadığı için ağlayarak abimin sigara paketinden bir dal sigara alıp yakmıştım, şimdi de elimdeki küçük likör şişesiyle birlikte içiyordum. Pek içmeyi seven biri değildim, sadece likörün tadını seviyordum ve şişeyi sanırım yarılamıştım da. 

Sigara da içmezdim ben aslında. Değmeyecek biri için ciğerlerimi karartıyordum o kadar. Nedeni yoktu, insanlar aptaldı ve ben de aptaldım. Hep doğru olanı yapamazdım ya kendim için.

Gediz, sigarasından derin bir nefes çekerek kollarını önünde bağladı ve bana doğru döndü nefesi kuru soğuğa karışırken. "Buz gibi," 

"Ben mi?" diye sordum dalgınca parmaklarımın arasındaki sigaradan derin bir nefes çekerken.

"Sen," dedi dalgınca, ardından ne dediğinin farkına varıp bana doğru döndü. "Sen mi?" Sandalyesini bana doğru yaklaştırdı ve "Sen niye sigara içiyorsun?"

Omuzlarımı silktim, "Sen niye içiyorsun?"

"Kabus."

"Ben sevilmeyecek biri miyim?" diye sorarken sonuna geldiğim sigaradan son bir nefes çekip küllüğün ortasına bastırdım ve gözlerimi Gediz'e doğru çevirdim.

Gediz'in karaya çalan gözleri birkaç saniye boyunca ne dediğimi anlayamadı, ardından yavaş yavaş söylediğimi idrak ettiğinde sırtını yaslandığı sandalyeden kaldırdı ve öne doğru eğildi sigarasından uzun bir nefes çekerken.

"Sevilmeyecek biri misin?" Diye sordu. "Kim söyledi bunu sana?"

Dudaklarımı büküp elimdeki ufak şişeden birkaç yudum alırken omuzlarımı silktim. "Söylemedi kimse,"

Kafasını sola sağa salladı sigarasını indirirken. Gediz sigara içmezdi ki neden içiyordu? Kaşlarını çattı. "Kim hissettirdi sana böyle?"

Omuzlarımı silkerken şişeden birkaç yudum daha aldım, bu kadar alkolden sarhoş olmazdım, tadını seviyordum ama diğer şişeyi de içersem belki sızardım ve uyurdum. Uyuyabilir miydim ki? 

"Ben her şeyi yaptım ya," derken boğazıma bir yumru oturmuştu, gözlerim dolarken kafamı sağa doğru çevirdim. "Neden oluyormuş gibi oldu? Neden umut etmemi sağladı? Neden?"

"Problem sen değilsin. O. Erkeklere güvenemezsin Deniz. Sıkıldı ve sadece sıkıntısını gidermen için seninle vakit geçirdi,"

Gediz'in söylediği gerçekler de içime otururken dudaklarım titredi ve gözlerimi ona doğru çevirdim, keyfi yerinde gibi görünmüyordu ya da tavsiye veriyormuş gibi, sadece düşündüğünü söylüyordu. "Ama neden?"

"Bazı insanlar böyleler. Korkaklar. Sen onları değiştiremezsin. İstesen de değiştiremezsin. Kendin değişsen de onlar korkak olarak kalırlar hayatları boyunca. Kaçmak en kolay yoldur, unutma, kaçmak en kolay yoldur ve sadece," gözlerini diktiği karşı apartmandan kaldırıp bana doğru çevirdi. "Korkaklar kaçarlar."

Burnumu çekerken dudaklarımı birbirine bastırdım ve üzerimdeki sweatshirt'üme iyice sarıldım üşüdüğümü hissederek. Sorun bende değildi... sorun bende değildi sadece o korkağın tekiydi o kadar. Korkaklara güvenemezdin, korkaklar hep kaçarlar, korkaklar sadece bencillerdir. Sorun sende değil.

"Onu..." dedi kuru bir sesle, gözlerimi ona tekrardan çevirirken şişeden birkaç yudum daha aldım arka arkaya. "Seviyor musun?" Gözlerini bana doğru kaldırdı.

"Hayır," diye yanıtladım. Sevmiyordum onu, içimde ona karşı hiçbir ilgi parçası yoktu, hatta bir boşluktu onun varlığı benim için; çünkü asla olmayacağını bir şekilde hep biliyordum içimde bir yerlerde sadece hiçbir zaman haklı çıkmak istememiştim o kadar. "Ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum uzun zamandır. Sadece alışkanlıktı, beni anlıyor zannettim,"

Birkaç saniye boyunca hiçbir şey söylemeyip sigarasını içmeye devam etti sırtını sandalyeye geri yaslarken, düşündü, ne söylemesi gerektiğini düşündü belki de ya da nasıl bana tavsiye vermesi gerektiğini ama hayır, hiçbir şey şu an beni mutlu edemezdi. Mutsuz değildim, sadece sanki içimde umutlarla heyecanla uçuşan binlerce kuşu vurup öldürmüşler gibi hissediyordum. 

Buna mutsuzluk diyebilir miydik?

"Üzülme,"

Dudaklarım histerik bir şekilde iki yana genişçe gerildi ve likörden birkaç yudum aldım, "Üzülmüyorum,"

Omuzlarını silkti ve elini bana doğru uzattı içtiğim şişeyi işaret ederek, dudaklarım tekrardan iki yana asılırken şişeyi ona doğru uzattım; sigarasını söndürüp şişeyi almak için bana yaklaştı ve parmaklarımın üzerinden parmaklarını şişeye sardı.

"Ellerin buz gibi olmuş," dedi kaşlarını çatarken.

Omuzlarımı silktim, "Hiç ısınmazlar ki,"

Gülümsedi ve şişeyi elimden alıp ortadaki sehpanın üzerine koydu, içeceğini düşündüğüm için ne yaptığını anlamadan sandalyesini yanıma sürüklemesini izledim. Tekrardan oturduğunda iki elini açarak bana doğru uzattı, "Ver ellerini,"

Gözlerimi kırpıştırdım anlamayarak, ama bir şey demeden ona doğru uzattım, buz gibi ellerimi sıcacık ellerinin arasına alıp birbirine sürtmeye başladığında ellerim ısınmaya başladı o an. Bana bakmadı birkaç saniye boyunca ama ben onun yüzüne baktım, gözlerimden birkaç yıldız kaydı ve ben bir dilek tuttum. 

Tuttuğum dilek ise... saklı kalmasını istediğim bir şeydi ama bir kanat çırpıldı, kanatlar gürleşti ve uçtular sanki ilk özgürlüklerine kavuşuyorlarmış gibi; kuşların şakımalarını duydum o an tekrardan.

Kuşların tekrar uçabileceğini bilmezdim.

Onca yıldan sonra, tekrardan ilk aşkıma aşık olamazdım sonuçta, öyle değil mi?





*

Instagram: lyallalicea

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin