dokuz

2.5K 101 8
                                    

.9.

*

     Merdivenleri teker teker tırmanırken hem abime hem de ona ulaşamamamın verdiği korku ve endişe kaplamıştı içimi, kalbim göğsümden her an çıkabilecek kadar sesli ve hızlı atıyor, iki de yazdıklarıma cevap vermemesi bir noktada habersiz bırakılmanın öfkesiyle de boğazıma kadar dolmuştum.

Ceren'i arama derecesine kadar gelmiştim ve aramıştım, en başta bana dönüş yapmamıştı ama Gediz'in yaşadığı apartmana girerken beni tekrar arayıp abimin onunla birlikte olduğunu, ufak bir kavga ettiklerini ama hallettiklerini söylemişti. Ki bu abim için içimi rahatlatsa da Gediz, tek başına yaşıyordu, birkaç sokak altımızda anneannesinin boş evinde yaşıyordu; Zühre Teyzeler yılın çoğunu köyde geçirdikleri için Gediz, evi kendisininmiş gibi kullanırdı ki onundu.

Bir şekilde kayıp düşmüş olabilirdi, kalp krizi ya da herhangi bir şey yaşamış bayılmış olabilirdi. Tek başına yaşamanın en kötü yanıydı bu, sana bir şey olduğunda seni bulabilecek kimsenin olmaması.

Belki işi vardı ama Gediz, tüm gün boyunca mesajlarımı göz ardı edecek biri hiçbir zaman olmamıştı. Ben, öyle biriydim mesela, iyi hissetmediğimde telefonum hep kapalı olurdu ama bir şekilde bana ulaşırdı, bu onun için geçerli değildi. Bir şekilde yazardı, bana yazmasa bile Demir'e mutlaka yazardı ki zaten en yakın arkadaşıydı.

Merdivenlerin sonunda nefes nefese kapıya asıldığımda zile bastım arka arkaya birkaç defa, içerideyse ki içeride olduğunu düşünüyordum, pazarları abimle tavla oynayarak geçiriyorlardı ya da bilardo, dışarı çıkmayı pek sevmezdi.

Kapı birden açıldığında derin bir nefes alarak dikleştim ve bana gözleri kısık saçları dağınık bir şekilde bakan Gediz'e doğru birkaç adım attım. "O telefonunu alıp bir yerlerine sokacağım," diye mırıldanırken hızlıca kollarımı boynuna doğru doladım ve aramızdaki boy mesafesinden dolayı parmak uçlarıma yükseldim.

"Deniz," diye mırıldanırken ellerini belime yerleştirdi ve beni havaya kaldırıp içeriye soktu. "Ne oldu?"

Kafamı hızlıca sırtından çektim ve kaşlarımı çattım, "Ne mi oldu?" diye sorarken arkamdan dış kapıyı kapatıyordum birazdan ona söyleyeceklerim komşular için dedikodu malzemesi olmasın diye. "Sabahtan beri hem sana hem Demir'e ulaşamıyorum! İkinizde açmıyorsunuz. Bir şey oldu zannettim! Kahretsin ki bir şey oldu başınıza bir şey geldi zannettim! Evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum bile!"

Koridorun ışığını açtığında yüzünü buruşturarak gözlerini kıstı hızlıca, onu uyandırmıştım, uyuyor olduğu çok belliydi; henüz beyaz tişörtü kırışık ve yüzünde yastık izi kalmıştı. Saçları dağınık, anlamakta zorluk çekiyordu. Allah bilir kaç saattir uyuyordu...

Kafamı sola sağa salladım onaylamaz anlamda, "İkinize de bir şey oldu zannettim. Hadi Demir'e ulaştım, sevgilisiyleymiş de sen?.. Elli tane mesaj attım. Birine bile mi uyanmadın?"

"Deniz," diye mırıldanarak bana doğru bir adım attı.

Henüz sakinleşmediğim için geriye doğru bir adım attım, ellerim titriyor ve kalbim hızlı çarpıyordu, söylediklerimi düşünmek için herhangi bir saniyem olmuyor; içim rahat etmediği için kafam çok dolmuştu. "Tamam," derken derin bir nefes aldım. "Tamam," kafamı aşağı yukarı salladım. "Tamam," Saçlarımı geriye doğru tarayarak ellerimi başımın üzerinde birleştirdim, "Tamam."

"Ne oluyor?" diye yabancı bir ses duyduğumda ellerimi yavaş yavaş başımın üzerinden indirerek kaşlarımı çattım. Adım sesleri kulaklarımı doldururken saçları dağınık üzerinde uzun bir tişört ve şortla bir kadının odadan çıkışını ve bize doğru gelmesini izledim inanılmaz gözlerle.

Bana birden vuran farkındalıkla kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı araladım, her şey yerine oturmuştu şimdi, tamamdı; tamamdı, her şey çözülmüştü. Anlamıştım, tamamdı. Tamamdı. Tamamdı. Mesajlarımı ve aramalarımı göz ardı etmesinin başka bir nedeni sonuçta olamazdı, değil mi? Derste bile mesajlarıma cevap veren adam, ne zaman bana cevap vermezdi ki? Bak işte şu zamanda vermezdi mesela.

Doğruydu, ben... ben zaten neden bu kadar endişelenmiştim ki? Evet ya... gerçekten... Demir'in iyi olduğunu öğrendikten sonra eve neden dönmedim ki ben? Neden buraya kadar koştum mesela? Varlığı silinmesin istedim, ne olursa olsun Gediz olduğu gibi hayatımda kalmasını istememdendi. Öyle değil miydi?

O da haklıydı. Ben zaten haksızdım sanırım, evet, evet evet, ben haksızdım. Onun da bir hayatı vardı sonuçta, Demir değildi ki o, Demir'in hayatını istediğim gibi karıştırabilirdim çünkü o benim abimdi. Gediz'in hayatına istediğim gibi müdahale edemezdim çünkü Gediz benim bir şeyim değildi, Gediz, abimin arkadaşıydı.

Bana neydi ki... Değil mi?

Ben sonuçta onun için Demir'in kız kardeşiydim.

Doğruydu.

Dudaklarım düz bir çizgi aldığında kalp atışlarım yavaşlamış ve kendi ritmine oturmuştu. "Ah," dedim gülümsemeye çalışırken. Gözlerimi Gediz'in koyu yeşil gözlerine çevirdim. "Anladım. Ben çok özür dilerim," derken üzerimde kalan Gediz'in hırkasının fermuarını açtım. "Ben sizi rahatsız etmek gerçekten istememiştim. Sadece," derken gözlerimi kıza doğru çevirdim. "başına bir şey geldi zannettim de," hırkayı üzerimden çıkardım ve portmantonun üzerine koydum.

Kapıya doğru birkaç adım atıp elimle kulpunu kavradım gözlerimi Gediz'den ayırmazken, o henüz anlayamıyordu ne olduğunu ama sorun değildi, sorun zaten benim bu aptalca ve sorumsuzca davranışımdı.

"Ben özür dilerim Gediz," dediğimde şaşırdı, dudaklarını aralayarak bana doğru bir adım attığında dış kapıyı açtım ve dışarı çıktım. "Gerçekten ben bayıldın ya da bir şey oldu zannettim yoksa bu kadar..." durdum birkaç saniye, sonra devamını getirmemeye karar verdim. Ne gerek vardı ki? "Neyse önemli değil," gülümsedim ve kapıyı kapatmaya başladım. "İyiysen, ben gidiyorum, bir ara görüşürüz artık." deyip kapıyı kapattım.

Birkaç saniye boyunca kapattığım kapıya bakarken derin bir nefes aldım ve koşarak korku dolu çıktığım merdivenleri içimde hiçbir his kalmadan hızla tekrar indim. Apartmandan çıktığım an yüzüme vuran soğukla, üzerime hiçbir şey almadığımı ve akşam bu saatte eve on beş dakika donarak yürümem gerektiğini fark etmiş bulundum.

Tabii, bugünün üzerine soğukça bir su içmem lazımdı zaten benim.

Tabii. Ben zaten... ne... ne düşünüyordum ki? Belki de beklemediğimdendi, gerçekten onun yanında bir kız görmediğimdendi belki de. O her zaman abimin aksine akademik başarısına, sporuna odaklanan biri olmuştu, hiçbir zaman kız peşinde koşmamıştı. Gerçi, yaptığı şey çok normaldi, evet.

Ben nasıl Yekta'nın peşinde koşuyorsam o da o kızla bir ilişkisi vardı, çok normaldi.

Bu kadar hayal kırıklığı fazlaydı bana. Bu kadar hayal kırıklığı fazlaydı bir arkadaşın kız kardeşine göre. Umursamamalıydım, umursamamalıydım.











*

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin